Kadına şiddet, kadın cinayetleri en son kaleme almak istediğim
konudur, ısrarla kaçmaya çalışıyorum ama ne yazık mümkün
olmuyor.
İzlediğimiz her haber bülteninde boşanmak isteyen kadının
katledilmesi haberini günbegün yaşamak kimin sinirlerini
zıplatmıyor?
''Yahu neler oluyor, çıldırdı mı toplum, nereye gidiyor bu
cinayetler..?’’ şekliyle o kadar az sorgulanıyor ki, en şaşırtıcı,
hayret verici ve korkutucu bu olsa gerek.
Şu an ölüm tehdidi alan, şiddet gören, çaresiz ölümü bekleyen
binlerce kadın var sırada. Devlet uyuyor mu? Aile ve Sosyal
Bakanlığı ne kadar vakıf bu konuya...?
Derken çelişkilerim mevcut… Esasında onlarında şaşkın ve çaresiz
olduğunu düşünüyorum; Fatma Şahin’in başarısız denemeleri,
döneminde şiddetin ve cinayetlerin artmış olması, gözleri daha çok
bu Bakanlığa dikti.
Habertürk’te yayınlanan ve Kadına şiddetin tartışıldığı Okan
Bayülgen’in programında uzman konukların ortak görüşü şiddetin ve
cinayetlerin iktidar döneminde % 1400 arttığı. Bu konuda oldukça
ısrarlı olmaları ise manidar. İktidarın ve söz konusu Bakanlığın
caydırıcı yasa kanun vs. olmadığını, daha da korkuncu çeşitli
girişimlerle olayın tetiklendiği konusunda hemfikirler.
Öğrencilere evlenmeleri için burs verilmesi, evlilik yaşının
aşağı çekilmesi, anlaşmalı boşanmaların zorlaştırılması,
istenilmeyen sonuçlar doğuruyor(doğurmuş).
Kocası tarafından ölüm tehdidi alan kadının, devlet tarafından
korunması, kocadan uzaklaştırılması, kimlik değişimi, daha da ileri
gideyim estetik ameliyatlarla fiziki değişimin asla çözüm
olmadığını, hatta ve hatta korunan kadının kocası tarafından
öldürülmesinin kolaylaştırdığı verilen bilgiler arasında ve çok
doğru bilgiler bunlar.
Kaçmak ölümü sadece geciktirir. Öldürmeye karar vermiş bir koca
veyahut cinnet geçirmiş bir adamın elinden değil devlet, feriştahı
gelse kurtaramaz. O halde buradan vardığımız sonuç korumanın çözüm
olmadığı.
Sürekli Avrupa ile kıyaslamalarda bir açıklık getirmek
istiyorum; Avrupa kanunlarında da kadına fiziksel ve
psikolojik şiddette boşluklar olduğunu net söyleyebilirim.
''Avrupa’da olsa bunlar yaşanmaz’’ sözü bi tür fantezi
diyebilirim. Avrupa’da Türkiye gibi bu konuda çok fazla yol almış
değil. Sadece Amerika’da her beş kişiden birinin bir psikopatı
olduğundan ki, biliyorsunuz psikolojik şiddet asla baş edilmez bir
durumdur, Amerika bu şiddet türünün karşısına caydırıcı çözümler
getirmiştir.
Avrupa ile tek farkımız, Avrupa’nın Hristiyan olması.
Biliyorsunuz kadın cinayetlerinin en çok görüldüğü din
Müslümanlıktır. Din faktördür.
Avrupa’da en çok kadın cinayeti Müslümanlar arasında görülmekte
ve hiçbir kanun bunun önüne geçememekte.
Çıkan sonuç şu ki; devlet, koruma, kadının silahlandırılması,
bunlar hiç biri kesin çözüm değil. Geriye ne kalıyor? Zihniyet
O halde savaşılması gereken zihniyet.
''Ne biçim bir zihniyetmiş bu savaş savaş bitmiyor’’
diyebiliriz. Kökten nasıl değişecek veyahut değişene kadar kaç
kadın çocuklarının gözleri önünde katledilecek, kaç çocuk bu
travmayı yaşayacak, kaç aile yok olacak, bu zihniyet bu toplum
nasıl değişecek, soru çok, cevap yok…
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Ayşenur İslam’ı önemli
görevler bekliyor.
Kesinlikle izlenmesi gereken yol, kadının korunması, evliklerin
iyileştirilmesi, evliliğe yönlendirme değil, erkek egemen
zihniyetin, bu önüne geçemediğimiz erkeklik olgusunun, hazmedemeyen
Türk erkeğinin, kendisine ve kadınına zarar veren bu kökleşmiş
zehirli zihniyetle savaşmak olacaktır ve önceliği kesinlikle bu
olmalıdır. Ki; bizlerde ''Sayın İslam geldi. hakikaten kadın
cinayetlerinde gözle görülür bir azalma oldu'' diyebilelim.