Ayşe Özyılmazel faciadan döndü
Abone olYeni şarkısının klibi için Şile’de kamera karşısına geçen Ayşe Özyılmazel, büyük tehlike atlattı
Yeni şarkısının klibi için Şile’de kamera karşısına geçen Ayşe
Özyılmazel, spot ışığının patlamasıyla büyük tehlike atlattı.
“Şili'yegideceğim aklıma gelirdi de bir ayda iki kez Şile’ye gideceğim hayatta gelmezdi” dedi bizim Google Sarp. Tam da onun gibi bir aristokrattan beklenecek bir laf işte. Bu arada bir minibüsün içinde Şile’ye doğru yol alıyoruz. Gerçekten birkaç hafta önce Adriana Karembeu’yla röportaj yapmaya gelmiştik bu yöreye... Ama bu sefer her şey bir tesadüf sonucu oldu. Sabah kalkarken aklımda hiç böyle bir macera yoktu, nasıl olduysa birden bizim Ayşe kızla klip çekmeye giderken buldum kendimi. Yok, aklınıza geldiği gibi değil. Oyunculuk ya da yönetmenlik konusundaki yeteneklerimi henüz kullanmaya karar vermedim; belki bir başka bahara...
Bir gün öncesinden sabah kahvaltısı için Ayşe’yle buluşmaya karar vermiştik. Kargaların gak demediği bir saatte bizim Bay Google ve Burak’la damladık kızın evine. İçeride mükemmel bir kahvaltı sofrası beklerken tam anlamıyla ‘Misafir umduğunu değil bulduğunu yer’ durumuyla karşılaştık. Evde bir koşuşturma var ki sormayın. Ayşe, bir yandan bilgisayar başında o günkü yazısını yetiştirmeye çalışırken bir yandan saçları kurutuluyor, birileri kostümlerini bavullara sıkıştırmaya çalışıyor. Şaşkına döndük tabii... “Ayyyy unutmuşum, bugün klip çekimim vardı” demez mi! Tam gitmeye hazırlanırken koluma yapıştı, “Valla bırakmam, benimle çekime gelin, uğurum olursunuz... Ama yazmak yok ha” dedi. Uğur konusunda söz veremedim ama diğer isteği için garantiyi verdim, “Yok canım hiç yazar mıyım!” dedim büyük bir ciddiyetle. Gördüğünüz gibi verdiğim sözü tutuyorum.
KAYBOLAN JENERATÖRÜN ESRARI!
Dağları bayırları aşarak Şile civarında bilinmeyen bir bölgeye
doğru ilerledik. Ekip minibüsünün şoförü “Daha önceden
helikopterle keşif yapmışlar herhalde, nereden bulmuşlar
buraları” diye homurdanıyor. Adam haklı, bir süre sonra
kaybolduk zaten. Neyse uzatmayalım sonunda çekim yerine vasıl
olduk. Şöyle bir etrafıma baktım. Göz alabildiğine sarı
papatyaların kapladığı yemyeşil bir alan. Gerçekten değdi o kadar
yolu geldiğimize. Ama hâlâ beklemeye devam ediyoruz. Sağa sola
burnumu sokup milleti gıcık etmek istemiyorum, ama neden çekimin
başlamadığını da merak ediyorum doğrusu. Meğer jeneratör
yanlışlıkla başka bir yere gitmiş. Nereye mi, sıkı durun: Ömerli
Barajı’na! Eh, olur bu kadar ‘sapma’ diyorum
içimden ve Ayşe’nin yanına dönüyorum.
AYŞE’NİN ŞANSLI KÖPEĞİ MİNİ
Ayşe, klipte giyeceği mayosunu prova ediyor. O da ne, mayonun
üzerinde minicik köpeği Mini’nin kocaman bir resmi var. Herkes
ikonlarının fotoğrafını taşır, bizimki köpeğininkini. Tuhaf kız!
Üstelik Mini klipte de oynayacakmış. Şanslı it! Sonunda jeneratör
geldi, ortalık hareketlendi.
Bu arada set ekibi 100 metreden fazla renkli kumaşla bir dilek ağacı hazırlamış. Ayşe’nin beline dolanmış rengârenk balonlar. Bizimki tam bir hippi kız kılığında. 2012’nin çiçek kızı böyle olur işte. Bir-iki prova yaptılar, elinde balonlarla koşuyor Ayşe. Birden kaçırmaz mı balonları. Herkesin şaşkın bakışları arasında gökyüzüne doğru süzüldü gitti baloncuklar. Haydi her şey yeni baştan. Bir an şöyle baktım çevreme. Ortalıkta huzur, heyecan ve karmaşa sürüp gidiyor. Bir yanda yemyeşil doğa, diğer yanda sağa sola koşuşturan set işçileri, ışıklar, kamera, elinde balonlarla koşan Ayşe, bir yanda tarlayı süren traktör. Tıpkı hayat gibi; galiba en çok da Ayşe’nin hayatı gibi...
ŞAKA DEĞİL, AYŞE ÖLÜMDEN DÖNDÜ
İşte o anda müthiş bir patlama sesiyle bu hayal dünyasından
kurtulup zıpladım ki sormayın. Sadece ben mi? Bizim Sarp’ın
aristokrat yüzü de sapsarı olmuş. Onun baktığı yere gözlerimi
çevirince Ayşe’yi gördüm. Set çalışanları yanına koşmuşlar yere
yatırmışlar kızı. İlk anın şokunu atlattıktan sonra olanların
farkına vardım. Meğer Ayşe’nin tam yanındaki spotlardan biri aşırı
sıcaktan patlamış. Eğer birkaç santim daha yakın olsaydı gerçekten
büyük bir felaket olabilirdi diye geçti içimden. Sonra yıllar önce
Michael Jackson’ın Pepsi reklamı çekimlerinde başına geleni
hatırladım. Orada da bir spotun patlaması sonucu ciddi şekilde
yanmıştı rahmetli. Allah’tan Ayşe ucuz kurtuldu, kıl payı döndü
ölümden. Ama korkusu bile yetti galiba. Jet hızıyla bir ambulans
geldi sete, yetkililere buradan şapka çıkarıyorum. Hemen Ayşe’ye
serum takıldı. Tansiyonu düşmüş. Allah’tan birazdan toparladı
kendini de yeniden başladı çekimler.
YENİ BİR KİTAP, YENİ BİR DİZİ
BİR mola sırasında çöktüm yanına sordum, “Yeni neler var
hayatında?” diye. Meğer bir kitap yazmaya başlamış.
“Hayat bir deney zaten. Ben de deneylerimi ve deneyimlerimi
yazıyorum” dedi. Kitaba oldukça depresif bir ruh haliyle
başlamış ama çabuk gelen yaz ve güneşli günler kitabın modunu da
değiştirivermiş. “Vivaldi’nin dört mevsimi var ya ben de
beşinci mevsimiyim” dedi gülerek. Bu arada Murat Boz’a bir
şarkı daha vermiş, bir de dizi teklifi almış. Osmanlı sultanı
olmasını istemişler Ayşe’den. Bütün bu uçarılığına rağmen yakışır
da hani. “Hangi dizi?” diye sordum hemen
“Hele bir eylül gelsin” dedi. Bu konuda ağzını
mühürlemiş sanki. Sizin anlayacağınız iş hayatı dört dörtlük devam
ediyor Ayşe’nin. Özel hayatına gelince; onu da yoluna koymuş.
“Özüme döndüm, yok yok fabrika ayarlarıma döndüm”
diyor gülerek, “Her şeye açığım artık... Evliliğe,
bekârlığa, yalnızlığa, beraberliğe. Yaşam neyi getirirse ona
açığım. En çok da eğlenceye. Ama her an her şey değişebilir. Artık
büyük konuşmamayı öğrendim.”
‘SURVIVOR’IN TA KENDİSİYİM’
Sonunda yönetmenin sesiyle muhabbetimiz yarıda kesildi ve Ayşe yine
sete döndü. İki sahne kalmış, onu da Şile’ye yakın bir yerde
çektiler ama en önemli yanı bu yeni mekânın bir gözlemecinin
yakınında olmasıydı. Tabii önce sıcacık gözlemelerle midelerimize
bayram yaptırdık. Bu arada Ayşecik’in tek başına karavanın içinde
salataya talim etmesi gönül ellerimi titretti ama ne yapalım, bütün
güzel şeylerin bir bedeli var. Şöhret de bunlardan biri. Ayrıca
sağlığına da takmış bizimki. Kola ve sigarayı tamamen bırakmış.
Kepekli pirinç, yoğurt, bitki çayları ve meyve tüketiyor sürekli.
Bir de spora vermiş kendisini. “Yoksa Survivor’a mı
hazırlanıyorsun?” dedim. Güldü, çelebi bir ifadeyle,
“Survivor’ın ta kendisiyim ben” dedi. Ve son
planın çekimi de bittikten sonra çevreye bakındım. Bir tay, bir at,
iki köpek, bir sakallı dede ve gözlemecinin küçük çocukları...
Bunlar da seyircilerimizdi. “Hayat ne kadar garip”
diye düşündüm minibüse binerken. Birazdan hepimiz kendi
dünyalarımıza geri döneceğiz, kendi gerçeklerimizle baş başa
kalacağız. Ayşe’ye işte o zaman hak verdim, “An neyi
yaşamayı gerektirirse ona açığım” dediği için...