Ayşe Arman'dan kadınlara seks ve orgazm tüyoları!
Abone olAyşe Arman'a konuşan Prof. Arşaluys Kayır, kadın ve erkeklerin cinselliğe yabancı olduğunu söyleyerek, önce kendi bedenlerini tanımaları gerektiğini söyledi...
İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi emekli öğretim üyesi, Prof.
Arşaluys Kayır, Türkiye'de kadın ve erkeklerin cinsellik konusunda
cahil olduklarını söyleyerek, "Biz de durmadan onlara, 'Kendinizi
keşfedin! Kendinizi keşfedin!' diyoruz, 'Sadece aynada elbise
üzerimde güzel durdu mu diye bakmayın, cinsel organınıza da bakın.'
Tanıyın!" dedi.
Hürriyet gazetesinden Ayşe Arman, cinsellik konusunda
bilinmeyenleri ve merak edilenleri Prof. Arşaluys Kayır ve Rana
Şen'e sordu.
Arman'ın Hürriyet'te, "Cinselliği sürekli erteliyoruz Büyüyünce... İleride... Evlenince..." başlığılya yayımlanan söyleşisi şöyle:
Cinselliği sürekli erteliyoruz
Büyüyünce... İleride... Evlenince...
Seks, sevdiğim bir şey olduğu için bu dosyayı da severek
hazırladım.
Seks yapmayı da seviyorum, seksle ilgili soru sormayı da.
Sizin de benden farklı olmadığınızı biliyorum.
Bir sürü şey öğrendim.
Birkaç günlük diziden siz de bir şeyler öğrenirseniz ne âlâ...
Önce Profesör Arşaluys Kayır’ın kapısını çaldım.
O, bu alanda bu ülkede bir efsane!
30 yıldır öyle.
Hâlâ insanlar onun ismini duyunca bir beş saniye susuyorlar, bir
tür saygı duruşu!
İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi emekli öğretim üyesi. Halen
gönüllü olarak, fakültede cinsel tedavilere ve eğitim vermeye devam
ediyor. Haliç Üniversitesi öğretim üyesi ve Cinsel Eğitim Tedavi ve
Araştırma Derneği’nde (CETAD) eğitimci.
Diğer uzmanımızsa psikolog Rana Şen. Bir ilişki terapisti, onda da
birbirinden ilginç hikâyeler var.
Tabii ki ikisinin anlattıklarının hepsi buraya sığmadı, diğer
günlerde devam edeceğiz...
Bu arada sizin 42 soruluk ankete verdiğiniz yanıtlar da var,
önümüzdeki günlerde onları da paylaşacağım.
Hadi bakalım başlıyoruz...
Cinsellik deyince akla ilk sizin isminiz geliyor! Yıllardır
insanları tedavi ediyorsunuz ve bilgilendirmeye çalışıyorsunuz.
Binlerce vaka geçti elinizden. Bu toplumda karşılaştığınız en büyük
cinsel sorun ne?
Cinsel cahillik! 30 yıl önce de böyleydi, şimdi de. Kendini cinsel
olarak cahil bırakma, bıraktırtma had safhada...
Neden?
Çünkü cinsel olarak cahil kalmak işimize geliyor. Sorumluluk almak
istemiyoruz. Kliniğe gelen danışanlarıma birtakım şeyler sorarım,
“Ben bilmiyorum!” derler, “Duymadım. Öğrenmedim. Hiç yapmadım!”
Eğitimli-eğitimsiz de fark etmiyor, sanki kör ve sağırlar.
Bu durumda siz n’apıyorsunuz?
Onları cinsel cahillikleriyle yüzleştiriyorum. “Siz” diyorum,
“İşinizle ilgili her türlü detayı merak ediyorsunuz, öğreniyorsunuz
da cinsellik konusuna nasıl bu kadar ilgisiz kalabiliyorsunuz!”
Ne diyorlar?
“Bilmem” diyorlar. Hayatta en sevmediğim cevaptır, çünkü cevap
değildir.
Peki siz nasıl izah ediyorsunuz bu cinsel cahilliği?
Toplumsal baskı mı?
Elbette! En küçük toplum olan ‘aile’de başlıyor her şey.
‘Yetiştirilme tarzı’ dediğimiz şey. Ama ne yazık ki bu toplumda o
kadar çok kontrol var ki, aile serbest bıraksa, okul ya da çevre
dikiliyor tepesine.
Baskılar neden daha çok kadının üzerinde?
Çünkü hep öyle olmuş tarih boyunca. Kadının cinsel arzusu tehlikeli
görülmüş. Sanki istekli olursa kontrolden çıkar ve bir daha kontrol
altına alınamazmış gibi!
Kadın uyanmamalı...
Aynen öyle. Aynı zamanda uyandırılmamalı! O yüzden kız çocuklarına,
“Hele bir üniversiteyi bitir, ondan sonra erkek arkadaşın olur”
denir. “Bir kere tadını alırsa, bir daha vazgeçmez ve derslerine
çalışmaz!” diye düşünülür. Bu ülkede bir diğer sorun da cinselliğin
konuşulmaması. Erkek de, kadın da konuşmuyor, doğrudan pratiğe
geçiliyor! E tabii ne kendi bedenlerini tanıyorlar ne de
partnerlerininkini. Konuşmak da yok. Bizim yaptığımız en iyi şey
ağızlarına dil koymak.
O zaman kendilerini ifade ediyorlar yani...
Evet. Gözü açılıyor, kulağı açılıyor. Zihni çalışmaya başlıyor.
Cinsellikle ilgili zekâyı da çalıştırmak gerekiyor! Bu ülkede,
seksten korktukları için insanların zihni durmuş. Bir bakıyorsunuz
cevval bir adam, bir kadın ama cinsellikle ilgili bir şey
soruyorsunuz, zihni duruyor, “Bilmem ki” diyor!
Peki kadın kendi bedenini tanıyor mu? Haz noktalarını
biliyor mu?
Aman diyeyim! Ben bu ‘haz noktası’ lafından hoşlanmıyorum, ‘haz
alanları’ demeyi tercih ediyorum. Çünkü erkeğe, ‘haz noktası’
dediğin zaman, zile basar gibi sadece o noktanın derdine düşüyor!
Kadınlara gelince, tabii ki çoğunluğu bedenini, cinsel organını
tanımıyor. “Bekâretime bir şey olur” korkusuyla da hâlâ bedenlerine
dokunamıyorlar. Mastürbasyon yapmıyorlar. Bu işi yok sayıyorlar.
Biz de durmadan onlara, “Kendinizi keşfedin! Kendinizi keşfedin!”
diyoruz, “Sadece aynada elbise üzerimde güzel durdu mu diye
bakmayın, cinsel organınıza da bakın. Tanıyın!”
PARTNERLİ SEKSSİZLİK!
“Seks, seks” diyoruz da, aslında sekssizlik de söz konusu
mu?
Olmaz mı? Bir, ‘partnersiz sekssizlik’ var. Partneri yok, o yüzden
sevişemiyor. Bir de ‘partnerli sekssizlik’ var. Birlikte yaşamaktan
vazgeçmiyorlar ama cinselliğe ilgileri azalmış. Ama şefkat, ilgi,
birbirini koruma, had safhada. Anne, baba, kardeş, çok yakın
arkadaş gibiler.
Şefkatin dozu artarsa ne oluyor?
Şehvet kaçıyor! Tam da bu yüzden şefkate çok prim vermemek
gerekiyor. “Cinselliğimiz azaldı, birbirimize az ilgimiz var” diye
gelenler, “Ama biz birbirimizi çok seviyoruz” diye bunu en başta
silah gibi çıkarırlar. Bana da, “Sen bunun peşine düşeceksen,
düşme, orada bir şey yok!” demeye getirirler. Ama biraz
irdeleyince, şefkatin dozunun kaçmış olduğu ortaya çıkıyor.
Peki bu işlerin bir normali, bir standardı var mı? Haftada
ortalama iki kere sevişmek midir normali?
Her çiftin kendi normali var. Bizler jinekologlar gibi “Haftada 2-3
kere sevişin!” demeyiz. Çocuk olmuyor diye gitmişsen öyle diyecek
tabii. Biz çok rakam telaffuz etmeyiz.
HEM VAJİNİSMİUS HEM ÇOCUĞU
VAR!
Türkiye, vajinismus’u sizinle tanıdı...
Evet, biraz öyle oldu. Yıllarca evliler geldi. Şimdilerde bekârlar
da vajinusmus sorunuyla geliyor. Çocuk sahibi vajinismus vakaları
da görmeye başladık.
O nasıl oluyor?
Cinsel birleşme olmadan, suni döllemeyle çocuk sahibi oluyorlar.
Nadir olmakla birlikte vajinismus’u olduğu halde doğuranlar da
var.
Maalesef yine nasıl oluyor diye soracağım...
İçine penisin girmesinden korkuyor ama içinden bebeğin çıkmasından
korkmuyor. Vajinusmus’lu kadınlar, çocukları olsa bile kendilerini
tam kadın değilmiş gibi hissediyorlar. Bir de gerçek birleşme
sonucu çocuğu olsun istiyorlar.
Cinsel gizlilik teşvik ediliyor
Bizde bir “Aman baban duymasın!” lafı vardır. “Yap ama duyulmasın!”
O zaman ne oluyor? Her şey yapılıyor ama gizli bir şekilde. Bu
ikiyüzlülük! İkiyüzlü bir toplum olduğumuz için de ‘cinsel
gizlilik’ teşvik ediliyor.
Klitoris, orgazmdan sorumlu bakan!
Hayatı boyunca orgazm olmayan kadın var mı? Böyle bir şey
mümkün mü? Yoksa şehir efsanesi mi?
“Cinsel birleşmede hiç orgazm yaşamadım” deniyorsa doğruluk payı
yüksek.
‘Vajinal orgazm’ yok mu yani...
Masters and Johnson’dan beri epey şey değişti. Onlar hem vajinal
hem klitoral orgazmdan söz ediyordu. Biz de 70’lerde bu görüşe göre
başladık tedavilere. Şimdi artık fizyoloji laboratuvarında yapılan
çalışmalarla iyice anlaşıldı ki orgazmı klitoris tetikliyor,
vajinada da hissediliyor.
Yani orgazmdan sorumlu bakan Klitoris!
Yanlış anlaşılmasın ‘haz merkezi’ değil ama ‘orgazm merkezi’
klitoris!
Peki haz merkezi neresi?
-Zihin. Orgazm, ‘doruk duygu’ demek. Oysa haz almak farklı bir şey.
Dokunmak, öpüşmek, okşanmak, sevişmek, eğlenmek, vakti güzel
geçirmek haz almaktır. Ve zamana yayılır. Orgazm ise çok kısa
süreli ve yalnız yaşanan bir şey. Tek kişilik! Birlikte orgazm
olmak diye bir şey olsa bile, konsantrasyon tek. Tamamen kendi
bedeninize odaklanıyorsunuz.
Mastürbasyonun faydalı ve gerekli bir şey olduğu
söylenebilir mi?
Elbette. Karın doyurmak gibi bir şey. Temel ihtiyaç. Tavsiye
ettiğimiz şey.
Bilgisizlik marifet değil
Bir de genç kızlar cinsellikte ne kadar bilgisizse o kadar övülür!
Marifetmiş gibi. Bir de şöyleleri var, koca kadın olmuş, “Ben ne
gördüysem kocamda gördüm” der. E pes yani! Bunu 60-70 sene önceki
kadın söylesin. Ama yeniler demesin! Kendimizi geliştirelim, cinsel
konularda cahil bırakmayalım.
ÜZÜCÜ GERÇEĞİMİZ
Başka ne tür cinsel sorunlarımız var...
Toplum olarak cinselliği sürekli erteliyoruz. Hep yarına, geleceğe
havale ediyoruz. Bu bizim üzücü gerçeğimiz. Hep ileride, hep
büyüyünce, hep evlenince... Aman bekâretine bir şey olmasın, eline
erkek eli değmesin, adı çıkmasın... Erteleme o kadar ruhumuza
işlemiş ki, regl oluyorlar sevişmiyorlar, başları ağrıyor
sevişmiyorlar, hamileliğinin ilk aylarında sevişmiyorlar. İşin
kötüsü doktorlar da her zaman doğru şeyleri söylemiyor. Sevişme
dediğin sadece cinsel birleşme değil ki. Allah’tan artık tıp
fakültelerinde daha çok cinsellik dersleri veriliyor, daha çok
dernek var, cinsellik daha çok konuşuluyor. Umutlu olmak
istiyorum.
Bitmez tükenmez bir suçluluk
Cinselliğe dair neredeyse her şeyin kadınlara yasak ve
günah olması, kadınların sürekli şu talimatlarla büyümesi, “Kendini
sakla, kendini koru, seni kirletmelerine izin verme, kendini
kullandırma, oranı açma, buranı kapat, düzgün otur...” nelere yol
açıyor?
Muazzam bir suçluluk duygusuna, pişmanlığa ve sağlıksız bir cinsel
hayata. Terbiye, ahlak, edep gibi kavramlar, insanın kendisini
serbest ve rahat bırakmamasına yol açıyor. Oysa, sevişmeden tat
almak rahat olmayı da gerektiren bir şey. Mesela bir sürü evli
hastam, “Babam bilse ki şu an bir adamla aynı yataktayım, öldürür
beni!” der. Düşünebiliyor musunuz, o adam kocası? Yasaklar o kadar
içine işlemiş ki kocasıyla aynı yatakta olmak bile suçluluk
duygusuna yol açıyor.
HEM İLERİ HEM GERİ
GİTTİK
80’li yıllara göre kadın cinselliği konusunda daha mı geri
gittik?
İleri-geri gittik diyelim.
Nasıl yani?
Büyük bir ayarsızlık var. Televizyon, internet, haberleşme, kurulan
iletişim 80’lerle kıyaslanmayacak kadar ileri. Ama toplumumuz
gelenekselliği de koruma eğiliminde, o yüzden muhafazakârlaşma da
giderek artıyor. Bazen de dozu kaçıyor. O yüzden hem ileri, hem
geri gidilmiş oluyor.
Her konuda gelişsin cinsellik hariç!
Geleneksel büyütülenler cinsel olarak daha cahil kalıyor, modern
yetiştirilenler kendini daha fazla geliştirebiliyor. Aileler,
çocuklarının gelişmesine meraklı. Her konuda. Aman iyi yetişsin,
iyi gelişsin. Cinsellik hariç. Şöyle düşünüyorlar. Zaten bir gün
küt diye keşfedecek ve mutlu olacak. Öyle olmuyor işte. Cinsel
açıdan mutsuz insanlar ülkesi burası. Ailelerin de çocuklarının ne
yaşadığından haberi olmuyor!
Orgazm taklidi kötü bir şey değildir bir gün oluverirsiniz
Orgazm taklidi kötü bir şey midir?
Kitaplar, “Taklit kötü bir şey değildir, taklit ederken bir gün
oluverirsiniz!” diye yazar.
‘Mutlu cinsellik’ tanımı var mı?
Doyumlu cinsellik demektir. Çiftlerin birbirlerinden hem genel hem
cinsel anlamında haz duymasıdır. Haz, sadece sevişirken hissedilen
bir şey değil. Sadece genital bölgeyle sınırlı da değil. Cinsellik
güzel bir şey, “Bedenimize de, ruhumuza da faydalı, haftada 3-5
öğün bundan kullanın!” demek yerine, “Seni mutlu ediyorsa peşine
düş!” demek gerekiyor.
Peki aşk ve sevgi olmazsa, seks sığ kalmaya mahkûm
mu?
Bir şeyi sevdiğiniz ve ona bağlandığınız zaman o sizi alıp götürür.
Aşk dolu bir cinsellik daha kıymetlidir. Ama seks, seks için de
yapılabilir. Bunu da göz ardı etmemek gerekiyor. Edersek, klasik ve
geleneksel oluruz. O zaman tutuculuk da başlar. Tabii ki aşk,
insanların cinsel arzusunu yükseltir. İştahını açar. Âşık olduğun
insanla, o senin hiçbir yerine dokunmadan da orgazm olabilirsin.
Çünkü süslersin kafanı. O “seni seviyorum”lar, “seni
arzuluyorum”lar önemlidir. Konuşmayan çiftlere konuşmalarını
öneririz. Daha pornografik de konuşabilirler. Mesele, kafayı
süslemekte, duyuları beslemekte. Yoksa her şey yavan kalır.
"HEMEN" LAFI VARSA ERKEN
BOŞALMADIR
Herkese göre değişebilir de, ne kadar süre erken boşalma
sayılır?
“Hemen” lafı telaffuz ediliyorsa, bilin ki bir ile iki dakika
arasındadır. Bu erken boşalmadır. Ya birleşmeden önce olur ya da
birleşmeden hemen sonra. Birleşmeden önceyse, “Çocuğumuz olmuyor”
diye gelirler. Her zaman vajinismus olması gerekmiyor yani,
birleşemeyen bir çifte, “Erken boşalma var mı?” diye de sormak
lazım. Ama kadın, bazen erkeğin sorununu kamufle ediyor. Bir de
biliyorsunuz, ‘geç boşalma’ diye bir şey var erkekte. Sorun
değilmiş gibi durur ama sorundur. Geç boşalan erkekler de utanır.
Tıpkı orgazm olamayan kadınlar gibi. Kendi başlarına orgazm olurlar
ama bir kadınla sevişirken ya da birleşerek olamazlar.
BEYAZ YAKALILAR MAVİ YAKALILAR FARKLI MI
SEVİŞİR?
Bence öyle. Beyaz yakalılar sevişir, mavi yakalılar doğrudan seks
yapar. Mavi yakalılarda, mum ışığında yemek yesin, öpüşülsün, ön
sevişmeye vakit ayrılsın yoktur. Kadın da bundan rahatsızlık
duymaz. Gecede birkaç kez seks yapılır. Bedenleriyle çalıştıkları
için vücutları daha iyi fonksiyon gösterir. Ama beyaz yakalılar,
daha çok beyinleriyle çalıştıkları için, sık sık derin düşüncelere
dalarlar, depresyona girerler, depresyon ilaçları kullanırlar. Tüm
bunlar da libidoyu olumsuz etkiler. Beyaz yakalılar, skor açısından
da genellikle daha düşüktür. Bence kural şu: Yukarısı ne kadar çok
çalışıyorsa, aşağısı o kadar az çalışır. Ama tabii ki bunlar
genelgeçer şeyler. Herkeste böyle olacak diye bir şey yok. Genelde
böyle olduğunu gözlemliyoruz.
METRESİN YERİNİ "ONE NIGHT STAND"
ALDI
Evlilik dışı ilişkide eskiden metresler vardı. O metreslere değer
verilirdi. Ev tutulur, geçimleri sağlanırdı. Metres de,
metresliğini bilirdi. Şimdi artık işler değişti. Metreslerin yerini
‘one night stand’ler aldı, işler karıştı. Kadınların da,
kadınlıklarını unuttuklarını görüyorum. Zeynalaştılar,
erkekleştiler. “O yaparsa ben de yaparım. Gece 2’de bardan adam da
kaldırırım!” diyorlar. Erkekler o eski beyefendilikten, kadınlar da
zarafetten uzaklaştı.
HİZMET VEREN ERKEK
Artık ilişkide kimse sorumluluk almak istemiyor. Benim bir
danışanım vardı, yatacağı kızların listesini tutuyordu. 25 taneye
çek atar, bir 25 daha çıkar. 25’in arasındaki iyiler, yeni listeye
eklenir. Spordaki diyor ki: “Ne olur bu gece seninle bir şey
yapalım!” Bankadaki kız “Gel” diyor. O da gidiyor. Ben de ona “Sen
o...pusun” diyordum, “Erkek o...pu. Bedenini her gece başka bir
kadına sunuyorsun ve onları tatmin ediyorsun. Kendin de tatmin
olduğunu sanıyorsun. Ama aslında onlar seni seçiyorlar ve sen
hizmet veriyorsun!”
ERKEK ELEŞTİRİYE
GELEMİYOR
Diyelim ki kadın, “Senin seks yapma şeklin ya da beni uyarman,
hoşuma gitmiyor!” diyor. Bu, erkeklere çok ağır geliyor. Bir
şirketin genel müdürüydü, eşiyle geldi. Eşi bunu söyleyince, adam
iki elini kulaklarının arasına aldı ve “Duymak istemiyorum” dedi.
“Ben karımı seviyorum, bunu bozmayın. Kendime güvenimi yıkmayın!”
Karısı da onu seviyordu ama bazı erkeklerin eleştiriye tahammülleri
yok. Oysa unutmamak gerekir ki, vücut bir enstrüman gibidir. Ondan
iyi ses çıkarmak için doğru noktalara, doğru bir şekilde dokunmak
gerekir. Bunun için de müşterek bir çaba şarttır.