Aydın Doğan'a, Çölaşan için çağrı!
Abone olTaha Kıvanç, Emin Çölaşan'la yaptığı'kubilay yazısı'polemiğini bugün de sürdürüyor. Kıvanç, adeta Aydın Doğan'a Çölaşan'ın görevden alınması çağrısını yaptı..
Taha Kıvanç, Yeni Şafak'taki isimli yazısında Emin Çölaşan'la
yaptığı söz düellosuna kaldığı yerden devam ediyor. Kıvanç,
Çölaşan'ın her yıl aynı yazılar yazdığını dünkü köşesinde
belirtmişti. Bu günse Hürriyet üst yönetim kuruluna ve özellikle de
Aydın Doğan'a Çölaşan'ın Hürriyet'te köşe yazarlığı yapmasını
yadırgadığını belirtiyor, yani Çölaşan'ın Hürriyet'te durmasını
istemiyor. Kıvanç'ın yazısı şu şekilde:
İnsanın sabırlı, meraklı ve akıllı okurları olması ne kadar
güzel...
Emin Çölaşan'ın her yıl bu zamanlarda aynı yazıyı yayımladığını
biliyorsunuz. Konuyu arşivde araştırırken 1999 yılına kadar geriye
gitmiştim; bir okurum 1997 ve 1998 yıllarında da aynı yazının
kullanıldığını tespit etmiş. Sağolsun...
Bir okur da şu mesajı yolladı: "Yıllar boyu aynı yazıyı tekrar
tekrar okurlarına sunmuş olan birinin bu yıl da aynı yazıyı fırına
vereceğini tahmin etmek o kadar zor bir şey mi; ben esas Çölaşan'ın
size vereceği tepki konusunda iddiaya girmek isterim. 'Takkeli
liboş' diye anılmaya hazır mısınız?"
Mizah yazarı değilim, ama çarşamba günü dostlarım kendilerini çok
güldürdüğümü söylediler. Gelen mesajların neredeyse hepsinde "Bir
güldüm, bir güldüm" türü ifadeler yer aldı. Bir dost okur, "Benim
gibi önce Hürriyet sonra Yeni Şafak okuyanlar gülmüş, tersini
yapanlar ise dehşete kapılmıştır" dedi bana.
Yazımın Emin Çölaşan'ı da güldüreceğini sanmıştım. Okurumun
öngörüsü istikametinde 'takkeli liboş' saldırısına geçebileceğini
düşünmedim... İyi ki iddiaya girmemişim, yoksa kaybecekmişim... Bu
denli kızması gerekmiyordu, Çölaşan da durumunun keyfini
çıkartabilirdi; ara sıra da olsa gülünmek hoş bir şey çünkü...
Hürriyet gazetesinin medyada ahlâkî davranışı özendirmeyi, yanlış
yapanlara kaş çatmayı görev edinen bir konseyi var; Aydın Doğan,
gazetelerinin yayın yönetmenleri, kıdemli yazarları o konseyin
doğal üyeleri... Ayrıca, Hürriyet başyazarı Oktay Ekşi'nin başında
olduğu bir Basın Konseyi de bulunuyor, biliyorsunuz; harekete
geçmesi için illâ birinin şikâyetçi olması gerekmiyor. Dahası,
şimdilerde 'en çok satan gazete' unvanını Zaman'a kaybetmiş olsa da
Hürriyet önemli bir yayın organı; yöneticisi de vaktiyle
üniversitede 'basın etiği' derslerine girmekteydi.
Şimdi akademik bir tartışma açmaya ne dersiniz? Doğan Medya
Grubu'nun kendi iç Yayın Konseyi, Oktay Ekşi'nin daha genel Basın
Konseyi ile Hürriyet'in akademik hayattan gelme yayın yönetmeni
Ertuğrul Özkök'ün bu tartışmaya katılmasını bekliyorum. Tartışma
sorum şu: "Bir yazar, öyle olduğunu belirtmeden, kendi yazmış bile
olsa aynı yazıyı defalarca sütununda kullanabilir mi? Emin
Çölaşan'ın her yılın aralık ayının son haftasına girerken aynı
yazıyı sütununa taşıması basın ahlâkına uyar mı?"
O bunu 'jurnalcilik' olarak görüyor, ama benim yaptığım sadece
başka ülkelerdeki uygulamayı hatırlatmaktan ibaret. "Acaba ABD'de
bu sorunun cevabı nasıl veriliyor?" diye internet taraması
yaptığımda, karşıma çıkan yüzlerce kaynaktan en yakın tarihlisini
burada gündeme getirdim. Miami Herald gazetesinin Doğan Hızlan'ı
sayılabilecek Octavia Roca adlı köşeyazarı yapmış bu hatayı ve
gazete "Yaptığın yanlış" deyip sözleşmesini fesh edivermiş...
Bizde şimdiye kadar bu tür ahlâken yanlış uygulamalar sebebiyle
cezalandırılan tek bir gazeteci olmadı. Görevine son verilen
muhabirler var, ama sonradan başka yerde iş bulmakta
zorlanmadılar... Emin Çölaşan'ın bu yaptığı yüzünden görevine son
verileceğini de hiç mi hiç sanmıyorum. Konseylerin konuyu ele
alacakları, Oktay Ekşi veya Ertuğrul Özkök'ün görüş
açıklayacakları, Aydın Doğan'ın 'canından daha çok sevdiği'
elemanlarından birine kaşını çatacağı... Böyle beklentilerim yok.
Emin Çölaşan'ın bu saydığım isimlerden daha güçlü olduğu, bana
dönük yaptığı, "Bundan böyle de her yıl aynı yazımı kullanacağım"
meydan okumasından belli zaten...
Zeki, çevik ve akıllı okurlar, "Hâlâ mı?" diye sormayın lütfen, o
kendini güçlü sayıyor...
Hürriyet yazarı Çölaşan ile aramızda temelde bir fark var. Aklıma
bir şey takıldı mı, oturup araştırıyor ve öyle yazıyorum. Hürriyet
yazarı ise böyle bir zahmete katlanmıyor... 'Minik kuşu' da
çoktandır attaya gitti önüne hazır dosya da gelmiyor artık... O da,
merak ettiğini muhatabına soru olarak yöneltiyor. Bana verdiği
cevapta, Çölaşan, Kubilay konusunda yazı yazıp yazmadığım merakını
dile getirmiş. Okuyalım:
"(..) Takkeli liboş, acaba Kubilay olayı konusunda ne düşünür? O
konuda bir yazı yazabilir mi? Örneğin olayı kınaması, ya da övmesi
mümkün olur mu? Yüreği yeter mi?"
Bunca yıl içerisinde 'Kubilay Olayı' ile ilgili bir yazı yazmış
olacağımı akıl etmesi gerekirdi. Yazdım da. Yazımın tarihi 27
Aralık 1994. Başlığı "Menemen'de ne olmuştu?" O başlıklı yazımı
"Taha Kıvanç'ın Not Defteri" (Timaş Yayınları) adlı kitabıma (s.
171-174) da almışım. Yani, istenirse kolayca ulaşılabilecek
durumda.
Hüküm cümlelerini kitaptan aktarayım: "Menemenli olmayan,
işsiz-güçsüz, nerede akşam-orada sabah takımından (esrarkeş) altı
kişinin yolu bir gün Menemen'e düşer... İçlerinden birinin aklına
Müftü Camii'ne uğramak gelir. Mimberin önünde asılı yeşil örtüyü
kopartıp ellerine alırlar... Dışarı çıkınca, gözleri dehşetle
açılmış Menemenlileri tehdide başlarlar... Üzerlerine gelen iki
ayrı manga, esrardan gözleri dönmüş tipleri görünce orayı
terkeder... Kubilay adlı tecrübesiz yedek teğmen ise, esrarkeşler
tarafından önce topuğundan yaralanır, sonra da başı bağ bıçağıyla
kopartılır... (..) Gazetelerin üçüncü sayfalarında hemen hergün
okumaya alıştığımız türden menfur ve sapıkça bir olay..."
Devletin her yıl bu zaman hareketlenmesi için bir sebep yok
kısacası...
YAZI:Taha KIVANÇ