Aydın Doğan transfer oluyor
Abone olGalatasaray Üniversitesi'ndeki toplantı sırasında Mehmet Barlas ve Eski Patronu yanyana oturmuş bir ara. Barlas Doğan'la konuşurken günün esprisini de patlatmış...
Gazeteci Mehmet Barlas, Başyazar olarak ilk patronu olan Aydın
Doğan'la 120 önemli Türk'e konuşan Bush'un toplantısı sırasında bir
araya geldi.
Koyu bir sohbete dalan ikili, eski günleri yad ederken Mehmet
Barlas, günün esprisini de patlattı.
Önemli Türkler, Başkan Bush'u nasıl dinlediler?
Galatasaray Üniversitesi'nde ABD Başkanı Bush'un, arkasına Ortaköy
Camii'ni ve Boğaz Köprüsü'nü alarak yaptığı konuşmayı dinleyenler
arasında, bu satırların yazarı da vardı.
Buraya bizleri, ABD Büyükelçisi Edelman'ın davet ettiğini
biliyorduk.
Derken "Hürriyet"te, "Bush'u dinlemeleri için en önemli 120 Türk'ün
listesi yapıldı" benzeri bir haber çıktı.
Hürriyet böyle "En"li sıralamalar yapmaya meraklı ya... "En iyi 10
lahmacuncu", "En iyi 10 kır kahvesi" veya "En temiz 10 halka açık
tuvalet" gibi listeleri, hep yapmıyorlar mı?
"En önemli 120 Türk" haberini okuyunca biraz ürktüm... Acaba
Amerikalılar, "Önemli" ile "Değerli" arasındaki farkı Çetin
Altan'dan öğrenmemişler miydi?
Sabah, Galatasaray Üniversitesi'nin rıhtımında toplandık biz Önemli
Türkler... Anladım ki, Türkiye'deki önemlilerin ancak bir bölümü
buradaydı. Ayrıca davetli sayısı 120 değildi. Benim sayabildiğim
kadarıyla, 312 kişiydik.
Bir ara Aydın Doğan'la beraber olduk. Sarıldık, öpüştük. Başyazar
olarak ilk patronum Aydın Doğan'dı... Milliyet'i yeni almıştı ve 42
yaşındaydı 1980'de...
İki önemli Türk olarak o günleri konuşup, hatıraları yad ederken,
şıklığına ve kravatının göz alıcılığına işaret ettim.
- Galiba buradan çıkıp, Laila'ya gideceksin, dedim.
Güldü,
- İstersen beraber gidelim. Ama ikimizi aynı masada görünce,
Babıali'de dedikodular başlar hemen, dedi.
Ben de,
- Dedikodulara aldırma. Olsa olsa, Aydın Doğan Sabah'a transfer
oluyor, derler dedim.
Özetle, bizim katıldığımız "Resepsiyon" 11.30'da başladı. Bush'un
gelip konuşmasını yaptığı 14'e kadar, önemli Türkler olarak
aramızda bol bol konuştuk.
Gazeteciler, işadamları, generaller, bakanlar, sivil toplum
örgütleri yöneticileri, diplomatlar, politikacılar vardı 312
davetli arasında.
Güneş de alabildiğine aydınlatıp, yakıyordu herkesi...
Baktım bir tentenin altında, Şarık Tara'nın yanındaki sandalye boş.
Oraya oturdum ve Şarık Tara'nın koltuk değneğini alıp, çeneme
dayanak olarak onu kullandım.
Gelen geçen herkes bana "Geçmiş olsun. Kaza mı geçirdin" demeye
başladı.
Böyle önemli insan enflasyonun olduğu bir toplantıda, daha da
önemli olmak veya dikkat çekmek isterseniz, yanınıza bir koltuk
değneği almanızı tavsiye ederim. Derken, bizleri güneşin altında
dizilmiş sandalyelere oturttular. Bush'un konuşacağı kürsünün
önünde, Galatasaray arması vardı... Çünkü burası Galatasaray
Üniversitesi'ydi...
Bunun, iki anlamı olabileceğini düşündüm.
Birincisi, Türkiye'de Fransız kültürünün simgesi olan
Galatasaray'ı, bu şekilde "Pax Americana"ya katmış oluyordu
Bush...
Bir gün önce "Sen Türkiye ile AB'nin arasına giremezsin" diyen
Fransız Cumhurbaşkanı Chirac'a verilmiş bir cevap olabilirdi
bu.
1960'lı yıllarda Galatasaray'da De Gaulle konuşurken, 2004'te Bush
vardı artık.
İkinci mesaj da, belki Fenerbahçe'yeydi.
Belki Bush Fenerbahçeliler'e "Siz şampiyon olabilirsiniz ama, bir
üniversiteniz bile yok" demek istiyordu.
Bu olaydan sonra, Aziz Yıldırım'ın, işe ilkokuldan başlamasını
öneririm.
Çünkü Galatasaray'ın stadı olmasa bile üniversitesi var. Bunu da,
canlı yayınlarda bütün dünya gördü.
Bush'un konuşmasına gelince.
Beş tane Türk'ün adını geçirdi konuşmasında. Biri tabii ki
Atatürk'tü.
- Atatürk'ün Batı ile kaynaşma rüyası bu kuşakta gerçek olacak,
dedi.
Türk toplumunun Amerika'ya katkısına örnek olarak Detroit'in
oyuncusu Mehmet Okur'u örnek verdi. Yazar Orhan Pamuk'tan alıntı
yaptı.
Tabii Tayyip Erdoğan'dan da övgüyle söz etti.
Ve "arkadaşım" diyerek andığı "Başkan Sezar"ın adını da
zikretti.
Ahmet Necdet Sezer'in soyadı, Bush'un ağzında "Sezar"
oluvermişti.
İyi ki şaşırıp, Neron veya Kaligula falan demedi. Ya da, Doğu Roma
başkentinde olduğunu düşünüp, "Başkan Jüstinyen" de
diyebilirdi.
Bush, Türkiye'nin önemini bize anlattı.
Neticede Türk'ün Türk'e propagandası değil, Amerikalı'nın Türk'e
propagandası olarak, farklı bir şeydi bu.