Bektaşi ayağında yarım bir pabuç, sırtında yamalı bir cübbe
İstanbul'da dolaşır. Padişahın sarayının yakınından geçerken
binanın önünde duran şatafatlı, renkleri ve süslemeleri ile son
derece dikkat çekici bir fayton olduğunu görür.
Tam o sırada binadan sırmalı elbiseleri olan bir adam çıkar ve
muhafızların hepsi çakı gibi selama durur. Adam faytona binerken,
Bektaşi meraklanır ve muhafızlardan birinin yanına sokularak
sorar.
-Faytona binen padişah mıdır?
Muhafız cevap verir,
-Hayır, padişahın bir kuludur!
Bektaşi, tepeden tırnağa önce faytondaki adama bakar sonrada
kendi haline bakar ve ellerini semaya açarak:
-Ey Allah’ım, bir kulunun kuluna bak! Sonra, bir de senin kuluna
bak!
-Yırtık pabuç, yamalı cübbe diye söylenir ve yoluna devam
eder.
Belirli bir zaman sonra yoluna devam ederken bakar ki bir
kalabalık. Merak eder insanların arasından kafasını sokarak bakmaya
çalışır. Görür ki o adam. Sırmalı elbiseli şatafatlı faytonun
sahibi adamı yere yatırmışlar işkence ediyorlar. Tırnaklarını
söküyorlar, demir ile dövüyorlar. Diyorlar ki;
-Padişahının, efendinin hazinesi nerede gömülü söyle bize.
Adam;
-Ben onun hizmetkârıyım, kuluyum benim üzerimde çok fazla
emekleri var. Kazancımı o veriyor, ekmeğimi aşımı o veriyor.
İstediğinizi yapın bana isterseniz öldürün ben ona asla ihanet
edemem söylemem.
Bektaşi hayretler içerisinde meydandan ayrılır ve evine gider
yatar. Rüyasında bir ses duyar;
-Kulumun kuluna kulluğuna bak gördün mü? Bir de senin bana
kulluğuna bak kendine gel!
Güzel ülkem uzun yıllar birçok şey ile uyutuldu maalesef. Bu
Bektaşi fıkrasını yazmamın sebebine gelince;
Atatürk evet Türkiye Cumhuriyetinin değeri, kurucusu, önderi.
Lakin nihayetinde hepimiz gibi bir insan hepimiz gibi bir kul.
Atatürk'e olan sevgimizi kulluk derecesine kadar
yükseltme çabasında olan bir güruhun dayatması ile yıllarımızı
geçirdik.
Bu şekilde davranmayanlara kem gözle bakıldı. Gerici yaftalaması
ile aşağılamalar dahası suçlamalar ve müeyyideler dahi yapıldı.
Gelinen zamanda müşahede ediyoruz ki ülkemizin sorunları çok
büyük. Hem uluslararası arenada hem de iç meselelerimizde.
Eğitimimiz de, kültürümüzde, barışta, ekonomide vs.
Ülke vatandaşı olarak gündemimizde tutmamız gereken ve onarmamız
gereken onlarca mesele var.
CHP'de yaşanan bir portre meselesi bütün partinin gündeminde ve
dahi sevenlerinin gündeminde.
Bu haberi okuyunca ülkem adına çok üzüldüm aklıma Bektaşi’nin
fıkrası geldi.
Tabiî ki Atatürk'e kulluk yapılmıyor ama bir portrenin
indirilmiş olması ve "Atatürk’e karşı kurumsal saygısızlık ve
ihanet içine düşmüş oluruz. Partinin itibarına bir darbedir bu"
anlayışı içerisinde olmak CHP adına üzücü kanaatimce.
Bence CHP sevenlerini oyalıyorlar bu gibi haberlerle.
Ana muhalefet özgüvenini kaybettiriyorlar. Ülke
gündeminden uzaklaştırarak ana muhalefetin sesini kısıyorlar.
Ana muhalefet görevini yüksek sesle yapmalı ki iktidar sürekli
teyakkuzda kalabilsin.
Dahası memleket meseleleri ile ilgilenen bir ana muhalefet
meselelerin çözülmesinde önemli faktör olabilir.
Devlet, memleket meseleleri ile uğraşırken, CHP ana
muhalefet partisi olarak portre ile ilgileniyor.
Bunun hem bir dedikodu olduğunu söylüyorlar hem de bu mesele
ilgili komisyon dahi kuruluyor parti içerisinde.
Bırak bu meseleye komisyon kurmayı, sen ana muhalefetsin
memleket meselelerine yönelik komisyonlar kursana.
Ahmet Hakan'ın programında tepkisini dile getirmek için
söylediği sözü alkışlıyorum; "Türkiye ateş çemberinde, siz
dedikoduyu tartışıyorsunuz…"