İncil’de anlatılan bir bölümde, zina yaparken yakalanan
bir kadın İsa’nın huzuruna getirilir. Ferisiler
(irşat olmamış Yahudiler) kendi aralarında İsa’yı
yalanlamaya çalıştıkları için bu olaydan fırsat devşirmeye
çalışırlar. Eğer onu affederse, bu Musa’nın zikretmiş
olduğu kanunlara aykırı olacaktır ve böylece İsa’yı
yalanlayabileceklerdir. Ama olur da kadını cezalandırırsa bu sefer
de İsa kendi akidesine aykırı davranmış olacak ve gene
yalanlama fırsatı doğacaktır.
“Bu kadını zina ederken bulduk. Musa, böylesinin
recmedilmesini emretmişti; buna sen ne dersin?” derler ve onun
taşlanarak öldürülmesini talep ederler.
İsa bunun üzerine şöyle der: “Aranızda günahsız
olan, ona ilk taşı atsın!”
Bunu duyan insanlar, yaşlısından gencine, erkeğinden kadınına
bir bir huzurdan çıkarlar.
Demek ki o zamanın Yahudileri ar duygularını kaybetmemiş ve
azıcık da olsa insaflıymış ki hiç kimse taş atma gayretkeşliğini
göstermemiş.
Yani aslında hiç kimse taş atmayarak kendilerinin de günahkâr
olduğunu bir nevi itiraf etmişler.
Günümüzde ise adeta taş atma yarışına girdik. Atan atana,
birbirinin canını yakan yakana.
Üstelik bu atmalardan ve can yakmalardan doyumsuz bir zevk
aldığımız da aşikâr. Yoksa bunu -affınıza sığınarak- adeta bir
sidik yarışına döndürmezdik.
İnternet ve sosyal medya ortamı adeta bir “modern
recm” mecrasına döndü. Üstelik bütün bu recmler
sorumsuzca ve intikam hissiyle yapılıyor. Hal
böyle olunca sosyal medyanın yıkıcılığı çok daha fazla oluyor.
Yasalar insanın yüreğinde olmadığı sürece istediğiniz kadar yasa
çıkarın fayda etmiyor. Sosyal Medya Yasası yürürlükte ama
sosyal medyada değişen bir şey var mı? Hayır yok…
Hatta eskisinden daha tehlikeli bir şekilde kullanılmaya
başlandı sosyal medya.
“Toplum vicdanı” denen kavramın, adaletin sembolize
ettiği en etkili olgu olduğu bilincinden cesaretle hareket
ediliyor. Lakin bu durum sadece sözde kalıyor, kılıf olarak
kullanılıyor.
Sosyal medya hukuk ve hak kurallarından yoksun bir şekilde adeta
adaletin işleyiş çarkı olarak kullanılıyor ve can yakıyor.
İnsanlar gerçek hayatta, yüzyüze söyleyemediği şeyleri, sahte
(fake) hesaplar açarak bir şey olmaz zannı ile bu hesaplardan dile
getirebiliyor. Güvensizliği ve adaletsizliği açıkça bilinse bile
kullanıcılar süslü yalanların/paylaşımların üzerine atlıyor.
Söz ağızdan çıktıktan sonra geri almak nasıl mümkün
değilse sosyal medyada atılan taşlar da aynı etkiyi
gösteriyor. Atılan taşlar kaç kişinin canını yakmış, kaç
kişiyi yaralamış umurumuzda bile değil.
Sadi-i Şirazi’den bir alıntı yaparak ne demek
istediğimizi daha da kavileştirelim: “Hiç kimse işlemediği
bir günahın masumu değildir.”
Önemli olan bir şeyler atmak ve atılan taşların yaralayıcılığı
oranında zevk almak!
Oysa taşı atanlar da masum değil. Ama onlar sırf masum oldukları
imajını verebilmek, günahsız olduklarını iddia edebilmek adına
atıyorlar taşları.
Oysa hepimiz biliyoruz ki masum değiliz hiçbirimiz.
Peygamber Efendimizin bir sözünü hatırlatmakta fayda
var; “Kim, bir Müslümanın ayıbını (günahını) örterse, Allah
da onun dünya ve ahirette ayıbını (günahını) örter.”
Hepimiz günahlara batmışız, hepimiz haksızlıklara bulaşmışız,
hepimiz birilerinin canını yakmışız.
Eğer bir an önce tedbir alınmazsa, yasalar hakkıyla uygulanmazsa
sosyal medyanın gittiği istikamet pek de tekin bir yer değil.
Toplumu ifsat edici, gerçeklerden çok, makyajlı yüzleri
gösterici bir özelliğe sahip olan sosyal medya adeta çığırından
çıktı.
Ne devlet ne de toplum sosyal medyanın bir suikast ve itibar yok
edici silah haline getirilmesine izin vermemelidir.
Devlet, hukuki zeminde atacağı adımlarla, toplum ise fert
planında atacağı adımlarla sosyal medyayı asıl olması gereken
mecraya çekmek zorundadır.
Sosyal medyayı bir silah gibi kullananlara sormak istiyorum:
Gerçekten ilk tweeti (taşı) atacak kadar günahsız
mısınız?