Yaz bitti.
Mevsim sonbahar.
Ben sonbaharın hüzünlü duruşunu da
severim.
Yaprakları sarı görmeyi,
üzerime mutlaka bir şeyler alma
zorunluluğunu ve inceden üşümeyi…
Tıpkı baharın telaşını ve yazın
yakıcılığını sevdiğim gibi.
Bazen bahar’ı olur gönlümün.
Bazen yaz’ı…
Sonra sonbaharın peşine düşer,
kış olurum.
Ve bu kış, bu coğrafyanın her hangi bir
toprağında,
kuru bir şehirde sevdiğim.
Belki de Ankara'yı sevmeyi
öğrenmeliyim..:)
Bilirim mesafeler sevmeyi bitirmez.
Sevgi emektir çünkü.
Ben yine de bir çocuk nasılsa aynı
öyleyim.
O kadar kolay ağlayabilirim.
O kadar çok özleyebilirim.
O kadar çabuk unutabilirim..!
Ama sevgi emektir, değil mi..?
Al yazmalı değilim ama yine de bunu
bilirim.
Şu koca kadın kılığındaki bedenim,
Düşünceden düşünceye atlayan,
kendi içinde oyunlar kurup oyunlar
bozan,
üstelik o oyunların hem oyuncusu, hem
yönetmeni hem de senaristi olan zihnim,
yetmiyor, yetişmiyor içimdeki kızı
büyütmeye.
Hala onun emrinde yüreğim.
O severse seviyor.
O giderse gidiyor,
O kalırsa kalıyor…
Ve belki de yüreğim; gerçek sevginin, tüm
oyunların bittiği yerde olduğunu öğrendi.