“Millet olarak bizim bir kültür davamız varsa öncelikle
Türkçe'den başlamamız gerekiyor. Dilimize sahip çıktığımız ölçüde
kültürümüze, milletimize de sahip çıkabileceğimize inanıyorum.
Geleceğimize yapacağımız en büyük yatırımlardan biri bizden
öncekilerin hatalarını tekrarlamadan yabancı dillerin istilası
karşısında Türkçemizi geliştirmek, korumak olacaktır. Yaşayan bir
varlık olan dil her canlı gibi emek ister. Bu konuda birçok kesime
önemli görevler düşüyor.”
Beni çok heyecanlandıran yukarıdaki cümleler Cumhurbaşkanı
Erdoğan’a ait. Yaptığı bir konuşmada temas ettiği dil konusu o
kadar önemli ki anlatamam…
Birkaç yıl öncesinde eğitim vermeye çalıştığım okulda, dilin
önemine binaen, öğrencilere durumun hassasiyetini anlatabilmek için
çokça okumalar eşliğinde çaba göstermiştim. Müşahedelerim bu
çalışmaların lokalden çıkarak devlet eliyle genelde yapılmasının
doğru sonuçlar vereceği idi.
Bu yüzden bu cümleler beni çok heyecanlandırdı. İki yıl
öncesindeki bir konuşmasında Erdoğan "Eğitim ve kültür
konusunda nispeten geri kaldığımız hususunda hep hayıflanıyorum.
Demek ki bir şeyleri eksik bırakmışız" tespitini yaparak
bizleri şimdi olduğu gibi heyecanlandırmıştı. Lakin iki yıldır bu
alanda değişen bir durum olmadı.
Dil konusu da umarım hayıflanılacak bir tespit ile sınırlı
kalmaz.
Ulusların olduğu gibi, kelimelerin de dilin de bir tarihi
vardır. Tarihi olan milletlerin dili olur. Bir milleti ebediyen
ayakta tutabilecek kudret, tarih ve dil bilincidir.
Bu geçici dünya mutlulukları arasında nerdeyse hiçbir şey
geleceğimizin sermayesi olan çocuklarımıza dilimizi ve güzelliği
ile birlikte inceliklerini öğretmek kadar âli bir hizmet olmasa
gerek.
Çünkü dil milletimizin en ulu, en tılsımlı ve en
kıymetli hazinesidir.
Hayatın her aşama ve karesinde toplumun bireylerini sıkıca
birbirine bağlayan, birbirine sevgi, anlayış ve kuşatıcı hareketin
en kutlu yardımcısı “dil”’dir.
Mermere can veren heykeltıraş gibi ses yardımı ile
kelimelere can veren bütün söz ustaları, savaş meydanlarındaki
savaşçılardan daha fazla ve daha büyük bir miras olan dilin
ölümsüzlüğünü bize bırakmışlardır.
Hepimiz söz mücevheri olan dil ustası atalarımızın asırlardır
destan yazmış kelimeleri ile büyütüldük.
Bir milleti yıkmak yok etmek istiyorsanız milyarlarca
harcanacak silahlar yerine o milletin diline saldırarak iğdiş
etmeniz yeterlidir.
Bir dil ancak öz evlatları tarafından sevilerek koruma altına
alınacaktır.
Sevgi ile geliştirilecek ve büyütülecektir.
Tıpkı şanlı tarihimizde olduğu gibi.
Düşüncede ve düşlerimizde dahi doğru isabetin
gerçekleşmesi için kendi dilimizi, medeniyetimizin köklerini,
dilimizin hassasiyetini bilerek kullanmamız gerekir. Bu
bilinç nihai hedef için en doğru usuldür.
Konular üzerinde söylediklerimizin, düşüncelerimizin muhatabımız
tarafından daha iyi anlaşılmasını sağlayacak en iyi yöntem, dili
doğru şekilde yabancı kelimelerden arınmış şekliyle
konuşmaktır.
“Anarşi” kelimesini başlı başına kullandığımızda bile
ürkütücü ve iticidir. Ama nedense dilimizin içerisine mütemadiyen
“anarşist kelimeler” zerk ederek dilimize yazık
ediyoruz.
Özellikle sosyal medyanın etkisinde kalan gençliğimizin
konuşmaya çalıştığı dil, anarşistler tarafından işgal edilmiş,
“anarşist kelimeler”den müteşekkil bir dil olarak
önümüze çıkıyor.
Kurulan her cümlenin içerisinde yabancı kültüre ait herbir
kelime, cümlelerin arasındaki “anarşist
kelime”dir.
Asırlardan beri kullandığımız ve manasına aşina olduğumuz,
bildiğimiz yüzlerce kelimeyi, uyduruk kelimelerle “dil
anarşisinin” eline bıraktık. İnsan ister istemez bu durumun
arkasında haklı olarak başka niyetler arıyor.
Mevcut düzeni yakıp, yıkmak isteyen anarşistlerin dilimizi de
uçuruma atma çabaları bu şüphelerimizi haklı çıkarıyor.
Dilimizin manevi koruyucuları olan atasözlerimizi,
deyimlerimizi, şarkılarımızı, türkülerimizi, kitaplarımızı en küçük
kelimesine kadar irdeleyip "anarşist kelimeler" ile
müdahale edip yok etmeye çalışıyorlar.
Cumhurbaşkanın aynı konuşmasında yaptığı
“Kültür sanat insanlarımız başta olmak üzere, bütün
kalem ve kelâm erbabımızdan dilimize sahip çıkmasını
istiyorum” çağrısı dilimizin, dolayısıyla tarihimizin
ihtişamlı dönemler yaşaması açısından oldukça önemli.