'Ana dilde öğrenim tehlike değil'
Abone olAnkara 2. İş Mahkemesi Hakimi Kudret Kurt, Eğitim-Sen'in kapatılması istemiyle açılan davayı reddetmesinde, ana dilde öğrenim hakkı şu gerekçelerle savunuldu.
Ankara 2. İş Mahkemesi Hakimi Kudret Kurt, Eğitim-Sen'in
kapatılması istemiyle açılan davayı reddetme gerekçesinde,
sendikanın tüzüğündeki hükümlerin devletin toprak bütünlüğüne, ulus
bütünlüğüne, devletin tekliğine ve sınırların değişmezliğine karşı
tehlike olmadığını belirtti. Ankara 2. İş Mahkemesi Hakimi Kurt,
kapatma davasının reddine dair verdiği kararın Yargıtay 9. Hukuk
Dairesi tarafından bozulmasına direnme kararının gerekçesini
tamamladı. Kurt, Eğitim-Sen'in, tüzüğünün 2. maddesindeki
“bireylerin anadilde öğrenim görmesi ve kültürlerini geliştirmesi”
ibaresi üzerine kapatılması istemiyle açılan davayı ret
gerekçelerinde, ”demokrasi” ve “hukuk devleti” ilkelerinin yanı
sıra ilgili yasalar, Anayasa ve uluslararası hukuk kurallarını
irdeledi. Anayasa'nın 2. maddesine göre Türkiye Cumhuriyeti
Devletinin demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olduğuna
işaret eden Kurt, siyasal hakların ve temel insan haklarının
uluslararası kurallar, Anayasa ve yasalarla sıkı bir şekilde
korunmasının demokratik devletin belirleyici özelliklerinden
olduğunu ifade etti. Kurt, hukuk devletinin de hukuka uymayı tüm
kurumlarıyla ilke edinen, insan haklarına saygılı, bu hak ve
özgürlükleri koruyup güçlendiren devlet olduğunu belirtti. “DİL
AYRILIĞINA DAYALI AZINLIK YOK” Anayasa'nın 3. maddesine göre
devletin resmi dilinin Türkçe olduğunu anımsatan Kurt, şu görüşlere
yer verdi: “Türkiye Cumhuriyeti Devleti, gayrimüslim vatandaşlar
dışında Müslüman vatandaşlar bakımından ırk ya da mezhep ayrılığına
dayalı azınlık statüsünü kabul etmemiştir. Dolayısıyla da dil
ayrılığına dayalı bir azınlık statüsü söz konusu değildir. Ulus,
azınlık statüsünü ya da dil ayrılığını aşan hukuksal bir bütünlük
kavramıdır. Farklı lehçe ve dillerin resmi dil dışında özel olarak
öğrenilmesi farklılık yaratmayacağı gibi öğrenenlerin ayrı bir
azınlık statüsünde olmayacağı da doğaldır. Dilin, bölücülük unsuru
olmak yerine ulus bütünlüğü içinde değişiklik unsuru olması
doğaldır. Davalı sendikanın tüzüğünde bulunan hükümler,
mahkememizce Türkiye Cumhuriyeti'nin toprak bütünlüğüne, ulus
bütünlüğüne, devletin tekliğine, sınırların değişmezliğine karşı
bir tehlike olarak görülmemiştir.” Mahkemelerin kuşkuya ya da
olasılıklara göre hüküm veremeyeceklerinin altını çizen Kurt,
sendikanın devletin temel niteliklerine aykırı davrandığına dair
somut belge ve veri bulunmadığını ifade etti. ULUSLARARASI HUKUK
YÖNÜNDEN YAKLAŞIM Davada, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin
(AİHS) ifade özgürlüğünü düzenleyen 10. ve örgütlenme özgürlüğünü
düzenleyen 11. maddelerinin uygulanması gerektiğini anlatan Kurt,
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin kararlarına göre ifade
özgürlüğünün bireylerin yanında tüzel kişileri de kapsadığını,
sendikanın bu çerçevede değerlendirilmesinin doğru olacağını
belirtti. İlk yargılamada sendikaya tüzüğü düzeltmesi için süre
verilmesinin, mahkemenin kendisini bağladığı gerekçesiyle bozma
gerekçesi sayıldığını anımsatan Kurt, sendikaya “tüzüğü düzeltme
veya düzeltmeme” konusunda süre verildiğini ifade etti. Yargıtay 9.
Hukuk Dairesi'nin, Anayasa'nın 3 ve 42. maddelerinin AİHS'nin 10 ve
11. maddeleriyle uyumlu olduğunu ve bu nedenle sendikanın
kapatılmasına karar verilmesi gerektiği yönündeki gerekçesine de
katılmayan Kurt, Anayasa'nın 90. maddesindeki ”Milletlerarası
antlaşmalarla kanunların uyuşmazlığı halinde milletlerarası
antlaşma hükümleri esas alınır” düzenlemesinin yoruma açık
olmayacak kadar net olduğunu kaydetti. “ÖZEL ÖĞRENİM HUKUKA AYKIRI
DEĞİL” Kurt, şöyle devam etti: “Birleşmiş Milletler İnsan Hakları
Evrensel Beyannamesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, Paris Şartı,
Helsinki Sözleşmesi hükümleri Anayasa'nın üstündedir. Bu görüş
kabul görmediği takdirde, en azından Anayasamızın, insanlığın ortak
değeri, gelişmenin göstergesi, insanlığın ortak vicdanı olan
Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi ve Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesi hükümlerine göre yorumlanması, anlaşılması
gerektiği düşünülmektedir. Öğrenim herhangi bir meslek, sanat ya da
iş için gerekli bilgi, beceri ve alışkanlıkların elde edilmesi
amacıyla yapılan çalışmadır. Öğretim ise belli bir amaca göre
gereken bilgileri verme işidir. Kapatılması istenen sendikanın
anadilde öğrenimi savunması bize göre Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi'nin 10 ve 11. maddesindeki sınırlamalara aykırı
değildir. Anayasa'nın 66. maddesi hükmüne göre Türk Devletine
vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk'tür. Resmi dil dışında
resmi olmayan bir şekilde anadilin öğrenilmesi bize göre hukuka
aykırı bir eylem ve davranış değildir. Tam tersine Türkiye
Cumhuriyeti Devleti'nin vatandaşlarına sahip çıktığının
göstergesidir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin resmi dil dışında
farklı dili ve kültürü olan vatandaşlarına kol-kanat gerdiğini,
vatandaşlarını koruduğunu, kültürlerin gelişmesine katkıda
bulunduğunu ortaya çıkaran bir davranıştır. Resmi dil dışında
bulunan diğer dillerin özel olarak öğrenilmesi engellenmemelidir.
Bu durum, ulusal bütünlüğümüzü perçinleyen, pekiştiren,
vatandaşlarımızı devlete bağlayan bir köprü olacaktır.” “YAKIN
TEHLİKE VE ŞİDDET İÇERMİYOR" Kurt, Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi'nin, AİHS'nin 10. maddesinin sağladığı korumayı yalnızca
sorunsuz olarak kabul edilebilecek düşünceler için değil, aynı
zamanda devleti ya da halkın bir bölümünü incitici, şoke veya
rahatsız edici düşünceler için de geçerli olduğu yönünde kararları
bulunduğunu kaydetti. AİHS hükümlerine göre düşünce ve ifade
özgürlüğünün dernek ya da siyasi partilerin kapatılması için “yakın
tehlike” ve “şiddet” ölçütlerinin değerlendirilmesi gerektiğini
ifade eden Kurt, Eğitim-Sen tüzüğünde yasalara aykırı durum olduğu
düşünülse dahi “yakın tehlike” ve “şiddet” unsurlarının yer
almadığını, bu nedenle kapatma isteminin yerinde olmadığını
belirtti. Kurt, “Tersine, sendika kapatılmadığı takdirde toplumsal
gerginlik azalacak, toplum içindeki kargaşa ve çekişme yerini
barışa bırakacaktır. Bu görüşlerle mahkememizce eski kararda
direnilmesine karar vermek gerekmiştir” dedi. Eğitim-Sen'in
tüzüğünde anadilde eğitim yapılması öngörülüyor. Ankara 2. İş
Mahkemesi, bu nedenle Eğitim-Sen'in kapatılması için açılan davayı
reddetmiş, ancak karar Yargıtay tarafından bozulmuştu. Davanın
ikinci görüşmesinde Ankara 2. İş Mahkemesi ilk kararında ısrar
etmişti.