Alpay'dan Ersun Yanal iddası
Abone olAlpay'ın varlığını bile unutmuştuk. Şimdi Terim ile birlikte yeniden Milli takımda. Futbolcu Ersun Yanal'a çok kızgın. Tecrübeli oyuncunun bir de Yanal ile ilgili iddiası v
Hep büyük takımların gözdesi oldu Alpay Özalan. Elbette Millî
Takım’ın da. Fatih Terim onu Danimarka maçı için aday kadroya
çağırdı. Şimdi hocasının yüzünü kara çıkarmamak için çaba sarf
ediyor. Uzun süren suskunluğunu Aksiyon için bozan Alpay, Ersun
Yanal’ın kendisini Millî Takım’a çağırmamasını ise şöyle
yorumluyor: O emir aldı, beni Millî Takım’a çağırmadı.
Bir zamanlar Ümit Millî Futbol
Takımı’nın değişmez oyuncusuydu. Sonra da büyük kulüplerin, tabii
ki A Millî Futbol Takımı’nın. Alpay Özalan’dan bahsediyoruz. Soma
Linyit Spor’da başlayan futbol kariyeri, 1992’de Altay’a geçtikten
sonra birden parlamaya başladı. O sezon sergilediği futbolla Ümit
Millî Takım Teknik Direktörü Fatih Terim’in gözüne girdi ve Ümit
Millî Takım’ın değişmez oyuncusu oldu. 1993-1994 sezonunda
Beşiktaş’a transfer olduğunda henüz 20 yaşındaydı. 1999’a kadar
formasını giydiği bu takımda, Türkiye Kupası, lig şampiyonluğu,
Cumhurbaşkanlığı Kupası şampiyonlukları yaşadı. 1999’da yönetimle
anlaşamadı ve rekor transfer ücretiyle Siirt Jetpa Spor’a geçti.
Ardından da Fenerbahçe’de kiralık olarak oynadı. Başarılı futbolunu
burada da sürdürdü. Sonra yurtdışı macerası başladı. Sırasıyla
İngiltere’nin Aston Villa, Güney Kore’nin Incheon United,
Japonya’nın Urawa Reds takımlarında oynadıktan sonra şimdi
Almanya’nın Köln takımının formasını giyiyor. Alpay, yaşadıklarını
Aksiyon’a anlattı.
-Uzun zamandır Türk kamuoyundan uzaktın. Eski Alpay ile
bugünkü Alpay arasında bir kıyaslama yapar mısın?
Şüphesiz 3-4 sene önceki hâlimle bugünkü arasında çok fark var.
Geçmişte hatalar yaptım. Ama hiç değişmeyen bir huyum var: Futbol
aşkı. Bu bende hiç bitmiyor. Köln, beni alırken çok araştırma
yaptı. Daum’a, Japonya’daki hocama sordular. Şu anda hazırlık
dönemi geçirmedim. İki hafta evvel idmanlara başladım. Özel
kondisyon programı verdiler. Yükleme yapınca sağ ayağımda problem
çıktı. Ameliyat oldum. Ayakkabıdan dolayı iltihap topladı. Şimdi
onu aldık.
-Fatih Terim yeniden Millî Takım’a çağırdı seni. Ne
düşünüyorsun?
Benim her zaman gönlümde Millî Takım var. Takıma çağırıldım. O
yüzden bu maçta oynamam çok önemli. Benim açımdan bir ölçme maçı
olacak. Fatih Hoca yatmamdan, kalkmamdan her şeyimden haberdar. Çok
iyi tanıyor beni. Güveniyor da. Bakışından ne demek istediğini
anlarım. O da yürüyüşümden benim ruh halimin nasıl olduğunu
bilir.
-Fatih Hoca’nın başaramadığı iş var mı?
İnanmasa şu durumdaki Millî Takımı kabul etmezdi. Demek ki bir
bildiği var. Bizi de oraya çağırıyor. Biz de aldığı bu kararın
arkasında yanlış duruma düşmesin diye terimizin son damlasına kadar
sahada varımızı yoğumuzu ortaya koyacağız.
-İyi bir performans gösterebilecek misin?
Geçen yıl Japonya’ya sezon ortasında gittim. 11 puan gerideydik. 4
puan farkla şampiyon olduk. Siz belki görmüyorsunuz; ama
performansım iki yıldır çok yüksek. Fatih Hoca da bunu biliyor.
-Ya Ersun Yanal?
Onun bana ve 3-4 arkadaşımıza karşı farklı tavrı oldu. Ben onu
tanımazdım. Anlayamadım bana karşı davranışını. 86 kez Millî
Takım’da oynadım. Fatih Terim’in Bülent’e yaptığını insan babasına
yapmaz. Millî Takım’da Fatih Hoca’nın olması hem Türk milleti hem
bizim için büyük şans.
-Kendini hazır hissediyor musun?
Elbette. Zaten ameliyatı beni takıma çağırır diye oldum. Bana Fatih
Hoca takımda yer verecek, ben o parmağı keser oynarım. Takımda genç
arkadaşlar var. Kampta onlarla tanışırım. Tecrübeliyim, onlara
yardımcı olmaya çalışacağım. Hepimiz elimizden geleni yapacağız.
Danimarka formda; ama bizim kazanmaktan başka şansımız yok. Ben
olayım, Hakan olsun, görev aldığımızda yüzde 100 değil, yüzde 200
performans göstermek zorundayız. Hocanın bize olan güvenini boşa
çıkarmamız lâzım.
-Özlem var mı?
Olmaz mı? En büyük artım o zaten. Fizikî olarak belki çok hazır
değilim; ama o eksikliği bu özlem gideriyor. En son İngiltere
maçında oynadım. Letonya maçlarında grip olmuştum. Ondan sonra hiç
oynamadım.
-Çağrılmaman?
En çok üzüldüğüm olay Kore’ye çağrılmamamdı. Çok kırıldım. Millî
Takım Kore’ye geliyor, beni almıyorlar. Benim orada düştüğüm durumu
düşünün. Buna çok içerledim.
-Çağırdı, vazgeçti galiba?
Bana faks geldi, “Kampa katıl.” dediler. Bir saat sonra başka bir
faks geldi. “O faksın geçerliliği yok.” dendi. Dedim ya çok karışık
olaylar var perde arkasında. Adım gibi biliyorum, fakat onları şu
an söylemek bana zarar verir.
-Perde arkası var yani?
Var elbette. Ben niye çağırılmadım ki? 86 kez oynadım. İkisini,
üçünü geç, hayatımdaki en iyi maçları Millî Takım’da oynadım. Hoca
beni Millî Takım’a niye almadığını açıklamıyor. Nasıl normal
düşüneyim bu durumda? Çok karışık bir olay.
-Korkuyor musun sebebini açıklamaya?
Korkmuyorum, yine sansasyon olacak. Haberler yayımlanacak.
Psikolojim dağılacak. Onun için söylemiyorum. Kim ne yapabilir
Allah aşkına? Ben şunu söylüyorum: O emir aldı, beni Millî Takım’a
çağırmadı. Ama geçti.
-Ersun Hoca’ya üzüldün mü?
Niye üzüleyim? Bana sistemime uymuyorsun diyebilirdi. Saygı
duyardım.
-Medya ile aran kötü mü?
Medyada çoğu kişiyle aram iyi değil. Başta çok malzeme verdim.
Şimdi kendime gelip malzeme vermeyince alışmamışlar hayır dememe.
Onun için aramız açıldı basınla. Ben bir şey beklemiyorum medyadan.
Beckham olayında da basına kızıyorum. İlk bizim basın bana
saldırdı. Sonra İngilizler devam ettirdi. Bizimkiler de iş işten
geçtikten sonra “Evladımız” demeye başladı.
-Seni suçlu gördüler?
Benim en iyi maçımdı. Öyle motive olmuştum ki, onların penaltı
kazanması beni yıktı. Beckham da iyi atan bir oyuncuydu, kaçıracağı
aklıma gelmezdi. Kaçırınca gittim, hırsıma yenik düştüm. Fakat,
ondan sonra kendisiyle sorunum olmadı. Laf etmemden başka bir şey
olmadı.
-Ne dedin?
Boş ver. Sonra hakem Collina bizi uyardı.
-O maçtan önce Sergen’le sorun oldu mu?
Hayır, olmadı. Ben kendi işime bakarım. Rakibin santrforuyla yatar
kalkarım.
-Beckham olayında İngiliz basını çok tepki
gösterdi?
Niye göstermesin ki? Bana kendi ülkem tepki gösteriyor.
-Avrupalı futbolcular nasıl bakıyor
Türkiye’ye?
Bence çoğunun gözü bizde. Para var, sevgi ve ilgi de. Üstelik
omuzlara da alınıyorlar.
-Ama senin yok?
Benim gözüm yok, dönmem de... Kicker benimle röportaj istedi. Şu an
zamanım yok dedim. Adam kartını verdi. Ne zaman müsait olursan ara
dedi. Ben şimdi o adamı nasıl aramayayım. Türkiye’de çok iyi basın
mensupları da var ama ne yapayım.
-Basını mahkemeye vereceğim dedin
geçenlerde?
Evet, CNN Türk’ü mahkemeye verdim. Mukavelem devam ederken Japon
kulübü Urawa Reds’ten kovulduğumu, 3 ayda 3 kırmızı kart gördüğümü
haber yaptılar. Ben 3 kırmızı kartı bir yılda gördüm. Sanki
problemli ayrılmışım Japonya’dan. İngiltere’den, İskoçya’dan ve
Almanya’dan 3 takımla anlaşmıştım. Bu takımların yetkilileri beni 6
ay izledi. Urawa ile ocakta mukavelem bitiyor. Hocaya gittim ve
“Avrupa’ya gitmek istiyorum.” dedim. Beni dinlemedi bile. “Çık
dışarı. Bir daha bu konuyla ilgili gelme.” dedi. Ertesi gün gittim.
Sonra yine gittim. Baktım oralı olmuyor. Mitsubishi’nin başkanı
patronumuzdu. Zorla randevu almayı başararak onun yanına çıktım. Ne
gerekiyorsa yapacağım dedi. Ama bize bir kez daha geleceksin
dediler. Hocaya zar zor kabul ettirdiler. Ben isteğimle mukaveleyi
feshediyorum. İmzaları atmadan yarım saat önce Türkiye’den bir
telefon geldi. Arayan kardeşim. “Abi CNN Türk alt yazı geçiyor,
seni kovdular mı? diye sordu. Kim kovuyor beni? Sonra halk her şeyi
yanlış öğreniyor.
-Niye böyle oluyor?
Geçinemediğim insanlar var, ondan oluyor. Bilinçli yapılıyor. Bu
basından kaçmak için dünyanın öbür ucuna gittim. Ben size bir şey
söyleyeyim mi? Bunu ilk defa söylüyorum. Katar’dan bir teklif
geldi. 10 senede aldığım paranın hepsini bir senede veriyorlardı.
Direkt Fatih Hoca’yı aradım. Katar’dan ve Avrupa’dan teklif var
diye. Aramızda özel konuştuk. En son bana karar senin dedi. İnan
bana Cüneyt Yalınkılıç (Türkiye’deki basın danışmanı) yanımdaydı.
O, rakamların hepsini gördü. Beni 40 defa yoldan çevirdiler, kabul
et diye. Millî Takım’a döneceğim dedim. Fatih Hoca “Kazandıklarını,
kazanacaklarını önüne koy; ona göre karar ver.” dedi.
-Başka isteyenler de oldu mu?
Olmaz olur mu? Beni İngiltere’den de istediler. Yine ilk defa sana
söylüyorum. İngiltere’de daha Emre anlaşmadan Newcastle’a imza
attım. Niye gidemedim biliyor musun? Orada Avrupa Birliği’nden
olmayan futbolculara iki sene Millî Takım maçlarına çağrılma şartı
koyuyorlar. Ben iki sene Millî Takım’a çağrılmadığım için
Newcastle’a gidemedim. Şimdi burada olmaktan mutluyum. Fakat şunu
söyleyeyim. İngiltere’ye bir gün mutlaka döneceğim. Çünkü orada
yarım kalan bir işim var. 35 yaşına geleceğim, yine gideceğim.
Allah yeter ki sağlık versin.
-Türkiye’yi hiç düşünmüyor musun?
Şampiyon olduktan sonra şunu söyledim: Meksika’ya giderim,
Türkiye’ye dönmem. Türkiye’de iki büyük kulübümüz çok ısrar etti.
Ben onlara hep çok teşekkür ederim dedim. Kabul etmedim.
-Türkiye’ye tepkin mi var?
Tekrar söylüyorum. Çok hatam oldu. Tamam. Ama inanılmaz tepkiler
oldu. Anneme, eşime, kardeşime küfrettiler. Ben bir daha
gelmeyeceğim dedim. Çok iğrençti o günler. Kimleri üzdüysem özür
dilerim. Ama yaşadıklarımdan sonra Türkiye’de top oynamak
istemiyorum.
-Göztepe’de bırakmak istediğini duydum?
Sembolik bir şey. Para karşılığı değil. Ben oranın çocuğuyum. 35-36
yaşından sonra orada az bir süre oynamak isterim.
-En büyük hatan?
Hata değil de yapmamam gereken hareket diyeyim sana. Ben Beckham’a
o hareketi şimdi yapmazdım. Bugünden bakınca hata olarak
görüyorum.
-Niye?
Nereden bilebilirdim ülkemin Beckham’ı benden daha çok sevdiğini.
Bilsem yapar mıydım? Dünya üçüncüsü olan bir takımda oynadım. Çoğu
maçı seyretmedim daha sonra. Seyrederken bile hırslanıyorum. Çok
üzüldüm orada olmadığıma. Gücüm vardı çünkü.
-Arayan oldu mu ayrı kaldığın günlerde?
Futbol hayatım boyunca Hakan Şükür’e saygı duyuyorum. Şu röportaja
oturmadan önce yine o aradı. Onun ve Fatih Akyel’in dışında kimse
aramadı. O takımdaki arkadaşlık kimsede yoktu. Fatih’le her gün
konuşuruz. Hakan’la iki günde bir.
-Hakan’ın Millî Takım’a alınmamasına üzüldün
mü?
Biz onun sayesinde ne maçlar aldık. Kolay mı? Tamam hepimizin emeği
var; ama öyle zamanlarda öyle goller attı ki...
-Sence onun alınmama sebebi de seninkiyle aynı
mı?
Bence aynı. Öyle tahmin ediyorum. Emin değilim ama...
-Emre de şikayetçiydi?
O çok konuşmadı. En iyisini de yaptı.
-Avrupa’daki en başarılı oyuncu kim?
Nihat, Emre, Ümit Davala. Bence Avrupa’da en iyi demek olmaz,
oynayan iyidir. Orada herkesi oynatmazlar. Bizim gazeteler camiye
gidiyorum eleştiriyor. Onlar neler yapmıyor? Dua edemiyoruz inan.
Hakan için neler yazdılar. Al, ben burada gidiyorum. Diyanet’in
camisi var Köln’de. Türkler de görüyor, görsün. Bana ne?
-Hayatındaki en iyi kararın?
En iyi kararım Aston Villa’ya gitmek oldu. İlk yıl 40 maçın
36’sında oynadım.
-Gittiğin her takımda hocalar seni seviyor?
Çünkü ben işimi yapıyorum. Herkesten önce idmana çıkarım. En son
terk ederim. Köln’de hocam fitness salonunu kilitledi, sokmayın,
yeter dedi.
-Seni en çok etkileyen hoca?
Biri Fatih Terim. Beni üçüncü ligden aldı. Millî Takım’da oynattı.
Diğeri de Daum. Beni iyi bir defans oyuncusu yaptı. Bağırdı,
çağırdı. Çok şey öğretti bana. Tahtada gösterirdi burada duracaksın
diye. Köln’deki hocama çok iyi şeyler söyledi hakkımda. Köln’le bir
artı bir mukavelem var. Bu sene mutlu olursam burada kalırım.
-Bıraktıktan sonra ne yapacaksın?
Eğer şu birikimimi küçük çocuklara vermezsem suçluluk hissederim.
Çok şey gördüm. Futbol hayatım bittiği zaman Türkiye’de futbol
okulu açacağım.
-Yemek sorun oluyor mu?
Burada 80 bin Türk var. Canım ne istiyorsa bir telefonla bana
getiriyorlar. İki haftadır ev bakmaya vaktim yok. Millî Takım’a
gidip geldikten sonra bakacağım. Danimarka maçı çok önemli. Şu an
tek düşüncem Fatih Hoca’nın yüzünü kara çıkarmamak.
-Rıza Hoca başarılı olur mu?
Aston Villa’da bir ay onunla aynı evde kaldık. Bizim takımda eğitim
aldı. Bir gün hocamız takımı ona çalıştırdı. Rıza Hoca kendini iyi
yetiştirdi. Bence Beşiktaş’ta çok başarılı olacak.
G.KORE’YE GİTMEMİ LORANT İSTEDİ
-Lorant’la çalıştın Incheon’da?
İnanılmaz bir antrenör. Benim Güney Kore’ye gitmemi o istedi. Çok
iyi antrenman bilgisi var. Güney Kore’de havasını bulamadı. “Ben
gideyim.” dedim. “Valla ben de gideceğim, bildiğini yap.” dedi.
-Oradaki hava nasıldı?
Ocakta ayrılmıştım İngiltere’den. Mayısa kadar oynayayım dedim.
Buna rağmen mukavelemin bitmesine 2 ay kala Japonya’dan bir takım
gelip beni alıyor. Hem de 1,5 milyon dolar bonservis bedeli
vererek. Normal bir şey değil. Benim forma satışlarımdan ve
bonservisimden Incheon takımı çok iyi para kazandı 3 ay içinde.
-Kim aldı formaları?
Türklerden çok Japonlar. Orada bir kampanya başlattım. Satılan
formaların yüzde 30 hakkı benimdi. Şöyle bir teklif sundum: Siz onu
yüzde 35 yapın, satılan formalardan elde edilen parayı da lösemili
çocuklara bağışlayalım dedim. Çok duygulandılar. Yüzde 40’a
çıkararak bana destek oldular. 40 bin forma satıldı. Köln’de de
satılan formalardan yüzde 15 alacağım. Onlara da aynı teklifi
yapacağım. Benim için manevi güç oluyor. Burada 80 bin Türk var.
Onlar alır, Almanlar alır.
EŞİM CANSEL’E ÇOK ŞEY BORÇLUYUM
-İnternet sitesi kurdun?
İlk Hakan kurdu, sonra ben. Şu günlerde bir Japon firması aldı
sitemi. Japonca, İngilizce, Türkçe hazırlayacaklar. İlk maçıma
Japonya’dan 50-60 kişi gelecek.
-Biraz orayı anlatır mısın?
7-8 senelik bir lig mazisi var. İnan bana Türkiye ile kafa
kafayadır desem yeridir. Biz en az 60 bin kişiye oynuyorduk.
Futbolcuları seviyorlar. Kulübün ürünlerine sahip çıkıyorlar.
Statlar yeni. Ben gelirken taraftarlar ağladı. İyi futbolcular var.
Bizim takımdan bir oyuncuyu Real Madrid iki sene sonrası için 12
milyon dolar aldı. Tokyo’da yaşadım. Dünyanın en güzel
şehirlerinden biriydi. Evim güzeldi. İmparatorun sarayına bir
kilometre mesafede oturuyordum. Çok sevdim orayı.
-Ya yemekler?
Bulunduğum her ortama uyarım. Zaten eşim de iyi yemek yapıyor.
Uçağa binerken ağlayan kızları görünce 5 ay daha kalsam dedim.
-Eşin uyum sorunu yaşadı mı?
Ben Cansel’e çok şey borçluyum. Hiç şikayet etmedi. Hatta
ümitsizliğe kapıldığımda çok destek oldu.
-Çocukların?
Alpi 8, Öykü 5 yaşında. Alpi’nin İngilizcesi inanılmaz. Kızım da
taksiye bindiklerinde annesinden önce yolu tarif etmeye başlıyor.
Onun Japoncası, Alpi’nin İngilizcesi çok iyi. Dünya kupasından
sonra bonservisim elimde olsaydı hiç kimsenin hayal edemeyeceği bir
takımda olurdum. Ben hep istenen adam oldum. Kupadan sonra Leeds,
bonservisim için 7 milyon pound verdi ama Aston Villa beni bırakmak
istemedi.
Haber: Behram Kılıç
Kaynak: