ALİ BABACAN: ’’EURO BÖLGESİ EN SIKINTILI BÖLGE’’
Abone olBaşbakan Yardımcısı Ali Babacan, “Euro bölgesi bütün dünyada en geriden gelen ve toparlanma konusunda en sıkıntılı bölge gibi gözüküyor” ded...
Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, “Euro bölgesi bütün dünyada en
geriden gelen ve toparlanma konusunda en sıkıntılı bölge gibi
gözüküyor” dedi.
IMF Bahar Toplantısı için Washington’da bulunan Başbakan Yardımcısı
Ali Babacan, Amerika Birleşik Devletleri’nden ayrılmadan önce Türk
basını ile bir araya geldi.
IMF toplantılarını değerlendiren Babacan bu seneki bahar
toplantılarının yine ekonomik açıdan ilginç bir döneme denk
geldiğini belirterek, "Bu yılbaşı ile bugünü mukayese edecek
olursak dünyanın büyümesi ile ilgili beklentiler bir miktar aşağıya
revize edildi. Özellikle 2013 için Euro bölgesi büyümesi zaten
negatif bekleniyordu. 2014’de de belki yüzde 1’lik bir büyümenin
gerçekleşeceği şu anda tahmin ediliyor. Euro bölgesi bütün dünyada
en geriden gelen ve toparlanma konusunda en sıkıntılı bölge gibi
gözüküyor" dedi. Amerika’daki duruma değinen Babacan, "Amerika
Birleşik Devletlerine baktığınızda son dönemde az da olsa bir
büyüme momentumu oluşuyor ekonomide. Bunu hem konut piyasasında hem
baka kredilerinde, tüketimde görüyoruz" dedi.
Raporlarda belirtilmeyen ancak toplantılar esnasında dünya
ekonomisinde üç ayrı hızda büyümeden bahsedildiğini belirten
Babacan "Euro bölgesi en geriden gelen hatta biraz negatif bu sene
gelecek sene azıcık pozitif, Amerika yavaş yavaş büyümeye başlıyor
ama gelişmekte olan ülkelerde de büyüme rakamları daha iyi
görünüyor. Japonya’da ise, nasıl bir ekonomik görünüm olacağı ise,
soru işareti" dedi. Toplantılardan olumsuz bir tablo ile
ayrıldığını belirten Babacan, "Yani daha önceki toplantılarda
verilen kararların alınan orta durusun bu toplantılarda biraz
gevşediğini ben gördüm bu da bir miktar kaygı verici bizim için. Bu
toplantılarda geleceğe dönük güven açısından bir katkı
sağlanabilmiş olmadı" dedi. Türkiye’nin atması gereken adımlara da
değinen Başbakan Yardımcısı Babacan, "Türkiye olarak çok dikkatli
gitmemiz gerekiyor önümüzdeki dönemde de. Farklı senaryolara hep
hazır olmamız gerekecek. Her ne kadar dünyanın finans sisteminde
dünya ekonomisinde hemen bir böyle birden bire bir çöküş ihtimali
azalmışsa da, kısa vadede çok büyük riskler söz konusu değil ama
orta-uzun vade içinde nasıl bu krizden çıkılacağıyla ilgili henüz
böyle elle tutulur somut bir tutum maalesef yok" dedi. IMF Bahar
Toplantıları esnasında gelişmiş ülkelere yaptıkları önerileri dile
getiren Babacan, "Eğer büyüme istiyorsanız, eğer istihdam
istiyorsanız bu güven ile olacak. Merkez bankalarının para basarak,
ya da bütçe açığıyla devlete daha çok para harcatarak olacak büyüme
ancak kısa vadeli ve düşük miktarda olacaktır. Ama sürdürülebilir
büyüme, istihdam yaratan büyüme ancak güvenle olacaktır. Güven için
de bir ekonomik programın olması lazım. Şu anda Amerika Birleşik
Devletleri’nde henüz böyle bir şey görmüyoruz.. Daha biliyorsunuz
2013 bütçesinin ne olacağı belli değil. Gelecek yılla ilgili hiçbir
şey yok. Halbuki biz ne diyorduk G20’lerde, ki bu sonuç
bildirgesinde de var. Gelişmiş ülkeler 3 yıl vadeli güvenilir
programını mutlaka hazırlamalı ve açıklamalı" dedi. Türkiye’nin
mevcut ekonomik ortamda temkinli davranması gerektiğini belirten
Babacan "Türkiye olarak kendimize çok dikkat edeceğiz. Dışarıda
olan gelişmelerin bizi ne kadar etkileyebileceğine mutlaka çok
dikkat edeceğiz. Kendimiz kim ne derse desin öngörülerimiz olacak.
Mutlaka hedefler koyacağız, programları uygulayacağız. Biz doğru
bildiğimiz yoldan asla şaşmayacağız" dedi.
Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, Dünya Bankası ile Türkiye’nin
birlikte gerçekleştirdiği çalışmalara da değindi ve "Bizim belli
bir tecrübe oluşturduğumuz alanlarda Dünya Bankası 188 ülkede
reform ihtiyacı tespit ettikleri zaman biz de bu konuyu iyi
yapıyorsak o konuda tecrübe geliştirdiysek Türkiye ile o ülkeleri
buluşturuyorlar. Ya biz teknisyenlerimizi gönderiyoruz ya onların
teknisyenleri Türkiye’ye geliyor. Dünya Bankası’nın yaptığı
lojistik çalışmayla o ülkelerle buluşuyoruz. Biz bir çok ülkeyle
iki bazda da çalışıyoruz ama yirmi kadar ülke ile Dünya Bankasıyla
Türkiye’nin beraber çalıştığı ülke haline geldi" dedi. Babacan
Amerika ziyareti esnasında ikili görüşmelerde de bulunduğunu
açıkladı. Göreve yeni atanan ABD Hazine Bakanı Jacob Lew ile
görüşmesinin yanı sıra, ABD Dışişleri Bakanlığı, ABD Ticaret
Bakanlığı ve Beyaz Saray’dan bir ekip ile bir araya geldiklerini
belirten Babacan, IMF’nin Mısır ekibi, Kırgızistan Başbakan
Yardımcısı ve de Avusturya Maliye Bakanı ile de görüştüklerini
söyledi. Bu ikili görüşmeler esnasında bir çok konunun yani sıra
İran’ın da gündeme geldiğini belirten Babacan "İran’dan biz doğal
gaz ve petrol alan bir ülkeyiz. Doğal gaz konusunda bağlıyız,
petrol konusunda bağlıyız. Bu isin bir gerçeği ama bunun yanında
hem bu ticaretimizi yaparken hem de Amerika’nın tek taraflı almış
olduğu kararları nasıl yönetiriz, bunları zaten Amerikan hazinesi
ile Halk Bankası birebir temaslarını sürdürüyorlar. Bize de iki üç
dakika değindik geçtik. Devlet olarak bizim Amerika’nın tek taraflı
yaptırımları ile ilgili şeyimiz olamaz. Bankaların kendilerinin tek
tek vereceği karardır bu" dedi.
ABD ve AB arasında oluşturulması gündemde olan Transatlantik
Ticaret ve Yatırım Ortaklığı konusunun da ziyareti esnasında gündem
maddesi olduğuna dikkat çeken Babacan, Türkiye’nin durusuna
değindiklerini söyledi. Henüz iki tarafın görüşmelerin çok başında
olduğunu belirtti ve "Türkiye’nin bu resmin dışında kalmaması
gerektiğini kendilerine ifade ettik. Bütün bu çalışmaları yaparken
Avrupa Birliği ile Amerika, dünyanın iki tane en önemli pazarı
birbirlerine açılma ile alakalı bir süreç başlatıyorlar tabi
yıllarca sürecek bunun müzakereleri. Bu çalışmada Türkiye resmin
dışında kalmasın, unutulmasın, amaç bu. Ama detaylar için çok erken
çünkü daha onların neyi ne kadar konuşacakları belli değil.
Amerika’daki her eyaletin senatörü temsilcisi kendi eyaleti ile
ilgili tek tek kendi ürünlerini savunacak. Kolay bir süreç
olmayacak. Obur tarafta 27 tane ülke var 27 tane parlamento var. Bu
ülkelerin çoğunda koalisyon hükümetleri var, azınlık hükümetleri
var. Fransa için tarım çok önemli mesela. Zor meşakkatli bir surece
giriyorlar ama işin başında da biz Türkiye’yi iyi bir şekilde
zihinlerinde yer ettirdik. Bunu sağladık" dedi. Bununla birlikte
surecin nasıl gelişeceğinin yakından izlenmesi gerektiğini belirten
Babacan Türkiye’nin Gümrük Birliği üyesi olmasına rağmen bunun
sanayi ürünleri alanında olduğunu hatırlattı ve "Biz tarımda çok
korumacı ve kapalı bir ülkeyiz. Avrupalılar çok ister bize et
satsınlar, süt ürünleri satsınlar, peynir, tereyağı ama biz Gümrük
Birliği sadece sanayi ürünleri ile alakalı diyoruz, birbirimize
açığız ama tarımda hizmetlerde kapalıyız diyoruz. Görmemiz lazım
nereye doğru gidecek" dedi ve bu surece göre adım adım Türkiye’nin
kendine göre bir müzakere surecinin planlamasını yapması
gerektiğini belirtti.
Başbakan Yardımcısı Babacan, İkili görüşmeleri esnasında Suriye’nin
gündeme geldiğini belirtti. Basın toplantısında yöneltilen bir
soruya cevaben "Tabii bu kimyasal silah konusu çok ciddiye alınması
gereken bir konu" dedi. ABD, AB ve de Rusya’nın bu konu ile ilgili
çok net sinyaller verdiğini belirten Ali Babacan "Dolayısıyla rejim
böyle kontrol dışı, zaten rejim gidecek ama kendisini daha çabuk
bitirecek bir seçeneği kendi eliyle yapacağını ben çok
zannetmiyorum. Yapmaması gerekir. Zaten ama tabii bitiyorsa,
tükeniyorsa, o tükenme anında ne yapacağı belli olmayabilir,
dolayısıyla çok yakından takip edilmesi gereken bir konu" dedi.
Suriye’deki durumun Türkiye’yi ekonomik açıdan olumsuz yönde
etkileyip etkilemediği konusundaki bir soruya ise Babacan, bu
konuda zaman harcamadan iki önemli kural belirlediklerini söyledi.
Bunun birincisinin Türkiye’nin Suriye konusunda ne yapacaksa bunu
uluslararası hukuk çerçevesinde yapacağı kararını aldıklarını
belirtti. İkinci kurala göre ise tüm adımları dostları ve
müttefikleri ile atacakları ile ilgili olduğunu belirtti ve "Çünkü
bu Türkiye ile Suriye arasında ikili bir mesele değil. Bu güvenlik
açısından baktığımızda bir bölge meselesi, insan hakları, can kaybı
açısından baktığımızda da küresel bir mesele. Bu iki kuralı
koyduğumuz için ekonomi üzerindeki etkisi hiç denecek kadar az. 200
bin kadar Suriyeli kamplarda onların masraflarını karşılıyoruz. 100
bin kadar da Suriyeli de farklı şehirle de Türkiye’de geçici olarak
bulunuyor" dedi.
AKP hükümetinin yürüttüğü barış sürecine de değinen Babacan, 30
yıldır terörden ötürü Türkiye’nin ağır bir bedel ödediğini belirtti
ve "Tabii kaybedilen canları para ile ölçmek hiç mümkün değil ama
öte yandan da Güneydoğu Anadolu’nun, Doğu Anadolu bölgemizin
kalkınması ciddi ölçüde aksadı çünkü güvenlik olmayınca özel sektör
yatırım yapmıyor, özel sektör yatırım yapmayınca da orada büyüme,
gelişme, istihdam oluşmuyor. Bizim için en büyük maliyet kaçırılmış
fırsatlar maliyeti. O bölgede terör olmasaydı ne olurdu diye bakmak
lazım meseleye" dedi. Bir örnek veren Babacan, Urfa’nın Bursa’dan
potansiyel olarak bir farkı olmadığını, huzur ortamı olması
gerektiğini ve güvenlik olarak yatırımcıların kendilerini rahat
hissetmeleri gerektiğini söyledi.
Babacan ayni zamanda Irak meselesine de değinerek, "Biz Irak’ın
toprak bütünlüğünü çok önemsiyoruz" dedi. Sözlerine "Irak’ın
Kuzeyindeki Kürt yönetimi ile Bağdat’ın çok sıkı ilişkileri olması
gerektiğini düşünüyoruz ve anayasada tanımlanan şekilde bu
ilişkinin iyi yürümesi gerektiğini düşünüyoruz ama öte yandan da
maalesef bu seçimlere kadarki süreçte Maliki hükümetinin izlemiş
olduğu çizgi tek bir mezhep odaklı izlediği politikalar, sadece
Irak’taki Kürtleri değil Irak’ta yasayan Sünnileri, Türkmenleri de
son derece rahatsız ediyor. Irak’taki seçimlerden sonra kurulacak
hükümetin çok daha temsil gücü yüksek ve Irak’ın tümünü temsil eden
bir hükümet olması lazım" dedi. Erbil ile Bağdat’ın birbirinden
uzaklaşmasını arzu etmediklerini söyleyen Babacan sözlerine sunu
ekledi "Ancak öte yandan da Irak’ın Kuzey’inde ciddi bir is
potansiyeli var. Irak’ın Kuzey’i Kürt bölgesi, su an baktığınızda
ekonomik olarak Türkiye’nin bir uzantısı haline geldi. Ancak Erbil
Ankara’ya yaklaşırken, Bağdat’tan kopmasını önleyici bir çizgi
izlememiz gerekiyor" dedi.
Ziyaretleri esnasında Türkiye’nin insan hakları konusundaki
eksikliklerinin gündeme gelmediğini belirten Babacan, sadece Fazıl
Say hakkında verilen hapis cezasının Atlanta’da bir toplantıda
kendisine soru olarak yöneltildiğini belirtti. Bu konu hakkında ne
düşündüğü sorusuna cevap olarak Babacan "Mahkeme karar aldıktan
sonra, bu zaten ertelenmiş de bir karar, mahkemenin zaten verdiği
bir karara bizim de çok yorumda bulunmamız doğru olmaz. Biraz da bu
konu vatandaşların vicdanında değerlendirmesi gereken, toplumun
şöyle bir toplumsal vicdanında yargılaması gereken bir konu olarak
görüyorum. Yani illa, mahkemeler tabii devreye girebilir, hukuk
mutlaka önemli, ama şöyle bir sıradan vatandaşımıza sorduğunuz
zaman, söylenen doğru mudur, bunun karşılığı ne olmalı diye,
toplumsal vicdanda bulduğu yer bana göre çok daha önemli" dedi.
Türkiye’de tartışılan ve gündemin önemli maddelerinden biri olan
başkanlık sisteminin nasıl olması gerektiği konusunda da açıklamada
bulunan Babacan "Başkanlık sistemi tek bir model değil. Onun
modelitesini nasıl ayarlayacaksınız, güçler dengesini nasıl
kuracaksınız. Mutlaka bir kontrol ve denge olmalı. Bunları nasıl
kurgulayacaksınız. Bir yandan istikrar, bir yandan demokrasinin
özünü korumak gerekiyor. Gerekli kontrol ve güvenlik sistemlerini
sistemin içerisine mutlaka koymak gerekiyor ama bir yandan da
seçilmiş bir iktidarın da kararlı bir şekilde, gerekenleri de hızlı
bir şekilde yapması gerekiyor. Bu hele hele ekonomik kriz ortamında
çok daha önemli" dedi.
(İHA)