Yazılarımı, analizlerimi ve araştırmalarımı bu zamana kadar hep
gençlik üzerinden yapmaya gayret ettim.
Gayret ettim zira bir milletin geleceğinin teminatı ve sermayesi
gençlerdir bilinci ile bunu yapmaya çalıştım.
Kimi zaman geldi gençlerimizi-gençliğimizi yerden yere
vurdum.
Kimi zaman geldi geleceğimiz için ümidim var olmaya dem
vurdu.
Bu minvalde fiziki şartlarda ve mana şartlarında yeniden
gençliğimizi kaleme almaya çalışıyorum.
Şeytan’la başlayıp ilk insan Âdem’le devam eden, insanoğlunun
aldanış öyküsü, zamana nispet eder bir dirençle günümüze kadar
geldi.
Gündelik hayatın akışında birçok kez aldanan insan;
bazen bu aldanışın farkındalığı altında ezilirken, bazen kayıtsız
bir gafletle aldanışı “başarının mutlak yolu” olarak görme
zafiyetine kapıldı.
Ancak asıl aldanma bunlar değildi.
Aldanmanın en büyüğü, Yaratıcısına ve onun ilahi düzenine karşı
yapılandı…
Kimi zaman düzeni kuranlar kimi zaman da düzene uyanlar
oldu aldananlar.
Ve kimler yoktu bunlar arasında...
15 Temmuz kalkışma teşebbüsü ile geleceğimizin sermayesi olan
gençliğimiz ilk defa darbe girişimine şahit oldular.
Önceleri çokça fazla umudumu kaybetmiş olduğum gençliğimizi
gördüm bu kalkışmanın en ön saflarında.
Sürekli gençlik için Said Nursi’nin : “Eyvah aldandık!.. Şu
hayat-ı dünyeviyeyi sabit zannettik. O zan sebebiyle bütün bütün
zâyi ettik. Evet, şu güzerân-ı hayat bir uykudur, bir rüya gibi
geçti. Şu temelsiz ömür dahi bir rüzgâr gibi uçar, gider...”
sözünü söyler dururdum.
Millet, bayrak ve vatan uğruna ülkemin gençliği canını hiçe
saymayı becerdi ve tüm dünyaya bunu resmetti.
Çok şükür elhamdülillah bu gençlik beni ziyadesiyle memnun ve
umutlu etti.
Toplumun ayakta kalmasında en önemli amiller; dini,
milli ve siyasi hassasiyetlerdir.
Bu darbe girişimi özellikle gençlik için hassasiyetin tam
yerinde olduğunu gösterdi.
Bir gençlik hem dini, hem milli hem de siyasi hassasiyet
perspektifinde hayatını ikame edip idame ettirmeye çalışıyorsa bu
güçlü bir geleceğin işaretidir biiznillah.
Bu gençliğin, arkasından gidip davasını dava bildiği lider Sayın
Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’dır.
Kalkışma günlerinin haberlerine ve fotoğraflarına bakılarak
hassasiyet sahibi gençlerin heyecanını gördükten sonra bu ülkenin
umutları olduğuna şahit olabiliriz.
Lakin asıl söylemek istediğim şey ise bu güzelliklerin bütünü
ile bizi aldatmaması!
Zira aldanmış olmamız durumunda manada kaybettiklerimizin
kazandıklarımızın yanında küçük kalma ihtimali olabilir.
Aldanmanın mümkün olamayışına bir delil şudur ki:
“Aldanmanın varlığı, sonradan anlaşılmasına bağlıdır.”
Kişinin yanıldığını, bir hileyle karşı karşıya olduğunu, bir
tuzağa düşürüldüğünü anlamadığı takdirde, aldandığını anlaması da
mümkün değildir.
Bu takdirde kişi o yalanla yaşar ve gerçeği öğrenene dek
aldandığını bilmez.
Anlamak fiili ise, ancak ve ancak akıl ile mümkün
olacaktır.
17/25 Aralık 2013 yılından beri çekilen sıkıntılar boşa
değildir.
2013 yılı öncesinde dini ve manevi hassasiyetler kullanılarak
hem maddi hem de manevi olarak gençliğimiz ve insanımız
kullanıldı.
Bu gözlerdeki boyayı fark edip silmeye gayret eden bir liderin
çabası sonucudur şu an gençliğin kendisine bir davayı hedef
koyması.
Zira söz konusu vatan olunca “davam var” diyenler bütün
menfaatlerini kenara atıp sadece vatanın menfaati için
çalışacaklardır.
Sıkıntı çekilmeden ferah günlerin gelmeyeceğini
bilenlerdir dava bildiklerine sarılanlar.
Bu gençliğin bir davası var artık. Çok şükür.
Artık İslam davasında da en önde olunması gereken zamanları
yaşıyoruz.
Şeytanın askeri FETÖ’nün darbesine canımızı siper
ettik.
Şeytanın kendisine karşı siperi unutmamak
lazım!