Akşam Gazetesi'nde örtülü savaş

Abone ol

Serdar Turgut'un Akşam'ı 'millilyetçi-muhafazakar' çizgiye oturtma çabaları gazete içinde örtülü bir savaşa yolaçtı. Şebnem İyinam 'örtülü gerilim'in ipuçlarını verdi.

Serdar Turgut'un genel yayın yönetmenliğine gelmesinden sonra gazeteyi milliyetçi-muhafazakar bir çizgiye oturtma çabaları gazete içinde tartışma yaratmışa benziyor.

Turgut'un kendi sutunundan gazete içindeki kimi yazarları üstü örtülü olarak eleştirmesiyle başlayan çekişme, yayınlanan ropörtajlarda iyice su yüzüne çıktı. Gazetenin 'milliyetçi-muhafazkar' çizgisine entellektüel bir zemin hazırlama gayretiyle yayınlanan söyleşilerin ardından, bu gün Şebnem İyiman'ın Çetin Altan'la yaptığı söyleşi milliyetçiliğe sert eleştiriler içeriyor.

Milliyetçiliği "alçakların son sığındığı yer" olarak tanımlayan Altan'nın ropörtajı gazete içinde yeni tartışmaları beraberinde getireceğe benziyor. Yazısının girişinde "Paniğimin sebebi Serdar Turgut'un 3M projesinin bende yarattığı derin travma" diyerek bu gerilimin ip uçlarını veren İyiman, yakında işinden olabileceğini de ima ediyor...

İşte Akşam'da deprem yaratması beklenen röportaj:

- Çetin Altan, modern-milliyetçi-muhafazakar Türkiye'yi konuşmak istemiyor. 'Benimle herhangi bir Avrupa gazetesinde çıkmayacak bir konuşma yapmak istiyorsun' diyor. Ve hemen ekliyor: 'Akla gelmeyeni düşünmek... Aklına ne gelmiyorsa onu kurcala sen. Akla gelenler bitmiştir.' Kendisinin de merak ettikleri var; ilk karikatürü kim çizmiş, Müslümanlar neden Kurban Bayramı kutlar, gazete patronları para kazanır mı, 24 saatte kadın-erkek çiftleşmesinin ne kadarı bebek oluyor... Biri gelmiş, ona 'CHP'yi nasıl buluyorsunuz' diye sormuş: 'Onu soracağına bana bunu sorsalar ya... Bir kitabın yazarını merak ederim ben, onun aklına gelen benim aklıma niye gelmedi diye düşünürüm.'

Akla gelmeyeni düşünmektir 21. Yüzyıl. Türkiye'de doğduk diye 21. Yüzyıl'ı yaşamayalım mı?

Gazeteye herhangi bir Çetin Altan söyleşisi teslim etmem için vakit çok erken. O bakımdan okuyacağınız metin bir tür skeçten ibaret. Çetin Altan, gözlemleyebildiğim kadarıyla çok zor bir adam. Hatta kadınca bakışımı da ilave edeyim; başa bela bir adam... 78 yaşında, gözleri kısık ve keskin bakıyor, dünyaya. 'Eski bayramları konuşalım şekerim seninle' diyor bana. Eski bayramlarmış... Bayram öncesi panik içinde gitmişim yanına... Paniğimin sebebi Serdar Turgut'un 3M projesinin bende yarattığı derin travma. Kafamda modern, milliyetçi ve de muhafazakar bir insanı tanımlamaya çalışıyorum sürekli. Akşam gazetesinin anarşisti ben olacak değilim, ama ben bu işi kafamda oturtmak yolunda basın şehidi olabilirim yakında...

Ayrıca: Çetin Altan röportajının gerçekleştiği saatten itibaren meslek yaşamım kesintiye uğramıştır. Sebebi Çetin Altan'ın boğuk sesidir. Kayıt cihazım yenidir, fevkaladedir. Kendisinin sesi bahanem de olabilir. Hiçbir şey anlaşılmamasına rağmen belki bir gün varacağımız ileri teknoloji sayesinde çözülebilirliği söz konusu olabilir gibilerden kayıt olduğu kadarıyla bekletilmektedir. Bu durum benim yeni bir cihaz almama neden olmuştur. Yeni cihazı kullanırken taze pil takmayı ihmal etmemin sebebi de Çetin Altan'ın kayıt dışı sözünü ettiği tembel beyinlere bir örnektir. Tembeller değişimi isteseler bile muhafazakar kalanlardır. 'Tembel adam muhafazakar olur' lafı, Çetin Altan'ındır.

Özdemir İnce'nin ekmeğine yağ sürmek, cahil başıma habis bir numuneyi daha belirgin bir biçimde teşhis etme imkanını bana sunacağı için heyecan vericidir.

Ne demişti Çetin Altan...

Muhafazakarlık nedir?

Değişime karşı çıkmaktır çocuğum.

Koruma anlamında kullanılamaz mı, muhafaza etmek kötü bir şey mi?

Yahu, yeryüzünde değişim diye bir şey var, öyle değil mi? Muhafaza etmek demek, değişime hayır demektir diyorum sana. Elektrik gelmiş, ben mum yakacağım demektir muhafazakarlık! Bazı kelimeleri dışarıdan alıyorlar ama anlamlarını bilmiyorlar. Şimdi aristokrasinin olmadığı yerde halk olur mu? Köylüler istiyor fabrikaya gelmeyi, adam işçi sınıfının enerjisini kullanırken değişim ister de, yeni yatırım yapar mı? Yeni enerji kaynağı arar mı?

Bu neden olur?

Sen şimdi bunların somut tanımlamasını yapamazsan, enstrümanına hakim değilsin demektir. Sen kemanına hakim değilsin, bana Chopin sonat çalacaksın. Hayır. Olmaz. Kozmos sürekli değişim içinde, insan da onun bir parçası. Evrendeki her şey değişiyor. Sen durmak istiyorsun burada... O zaman silinirsin. Yahut değişime karşı dövüşürsün. Her şekilde değişirsin... Kan dökülür, gene değişirsin. 100 sene önceye gidelim hadi. Sene 1905. Abdülhamit biliyor muydu, üç sene sonra devrileceğini. Gel hadi bugünden 100 sene sonraya gidelim, görebilir misin 2105'i. E, neyi muhafaza ediyorsun o zaman?

Peki, milliyetçilik ne demektir?

Her alçağın son sığındığı yer milliyetçiliktir. Öyle demiştir Oscar Wilde. Ermeni'ydi, Arap'tı, Kürt'tü, Arnavut'tu, Rus'tu, İngiliz'di, Fransız'dı; aynı kuşakta doğuyorsun, mezarlık oluyorsun. Siyasi plak bu. Siyasi coğrafya ile doğal coğrafyayı al şimdi, bir bak. Alp dağları her zaman duruyor, Alman bayrağı kaç sefer değişti be, yalnız benim yaşamım içinde. Sınırlar içindeki insanlar önemli değil, Hazine'den geçinen adamlar var.

Mesela?

Generaller... Bir marifet filan yapmıyorlar, üretime dönüşmüyor enerjileri. Leonardo Da Vinci'nin kendisi geçip gitmiştir, ama müzeler tablolarıyla doludur, kaybolmaya karşı direnir. Birikimden yoksun olduğun vakit 'Herkesin kafasını keserim' kompleksiyle eksiklerini telafi etmeye çalışırsın. Kıbrıs'a 400 milyon dolar ödüyorlar, karlı mı şimdi bu durum? Enerjileri somuta dönüşmüyor adamların. İnsanı zorla askere alıyorlar, Afganistan'a yolluyorlar. 'Vatanını seviyorsan' diyorlar. 'Sevmiyorum' derse ne olacak?

Siz vatanı seviyor musunuz?

Ben yaptığım işi seviyorum. İnsan yaptığı işi seviyorsa, bir de 'vatanı sevmek' diye ayrıca bir meslek çıkmaz ortaya. Vatan sevmek bir meslek midir Allah aşkına? Bir de 'Vatan seni seviyor mu?' diye sorarlar adama.

Gazetecilik meslek midir?

Gazetecilik eğlenceli bir hayat biçimidir, kahkahadan geberirsin, ama bir meslek değildir. 80 kelimeyi geçmiyor başlıklar. Meslek, insanın enerjisinin belirli bir donanım yahut öğrenim sonucu somuta dönüştürmesidir. Herkesin içinde bir ölüm tümörü vardır, seni öldürürüm, gebertirim diye çocuğa da söylersin. Yeryüzünden geçerken enerjinin somuta dönüşmesi bir iz bırakır. Her şeye rağmen bir telafi mekanizması oluşturur. Birikimden yoksun olduğun vakit ben herkesin kafasını keserim kompleksiyle telafi etmeye çalışırsın.

Niye burada var peki?

Gazete sahipleri para kazanıyor mu, yazarlar para kazanıyor mu? Altı kişiye bir kitap düşüyor Türkiye'de. Peki bunlar nereden para kazanıyor? Nereden geçiniyor bunlar; bunu merak etmek lazım. Yazının burada piyasası yok. Kaç kitabını okudun Aziz Nesin'in? Nereden kazandı peki? İki tane okumuşsundur, gerisini kapıcı mı okuyor? Herifin 80 cilt kitabı var! Kaldı ki bunu perakende satan adamlar yüzde 75'ini alırlar, yüzde 25'ini yazarına ya gönderirler ya göndermezler. 300 bin çocuk var fakülteyi bitiren, iş arayan. Halbuki fakülteyi bitiren adam aranır. Ben Harvard mezunu olsam nereden para kazanacağım? Bunları da konuşalım desem, 30 defa yazdım ben bunları. Yazı anlayanlar için yazılır.

Sağın içindeki sol fikrinden söz ediliyor.

Bu senin randevuevine düşmüş sorun. Yeni bir şey sorsana yavrum! Sen solun kökenini biliyor musun? 1789'da Fransa Kralı XVI Louis bir toplantı yapar, aristokratlar sağında oturmaktadır, kilise karşısında, halkın temsilcileri de solda. İtibarsız yerde. Solda oturanlar bu toplantıda bu statüye karşı çıktılar, değişim istediler. Ondan sonra da her değişim sol olarak değerlendirildi. Mevcudun değişimini istemek soldan gelir. Muhafazakarlıksa mevcudu muhafaza etmek istemektir. Kökenleri budur!
Son zamanlarda modern-milliyetçi-muhafazakar bir kesim oluşturulmaya çalışılıyor, benim paniğim o...

Sen şimdi benden hiçbir Avrupa gazetesinde çıkmayacak bir konuşmayı istiyorsun. Kızıyorum bak. Şimdi biz burada, Türkiye'de doğduk diye 21. Yüzyılın dışında mı olalım? Benimle Türkiye konuşamazsın yavrum, istersen AB konuşalım, Kopenhag kriterlerini... Bir de dünya var be birader!

Peki dünyada gazeteye her gün yazı yazmak diye bir şey var mı?

Türkler'in eşekliği çıkıyor ortaya... 1400 tane köşe yazarı mı olur bir ülkede? Köşe yazarı diye bir müessese yoktur dünyada.

Niye burada var peki?

Bunların hepsini yazıyorum yahu ben. Bizimkiler Kur'an'ı okuyup anlamadıkları için, bunları yazan adam bir daha anlatsın istiyorsunuz. Bu da beni kızdırıyor. Çünkü yazını bana yazdırmak istiyorsun. Senin için söylemiyorum, buraya kimler kimler gelir. Ne kullanabilirim diye gelir. Bakan'ı da, Başbakan'ı da, şairi de, politikacısı da... Ama bir yanıyla da görmezlikten gelmek hoşuna gider. Biri birden telefon eder, kitabı çıkmıştır, belki bahsederim diyedir. Sen madem bu adamı yararlanacak düzeyde buluyorsun, sen niye görmezlikten geliyorsun? O da bir insan. Prostatı mı vardır, ayağındaki ayakkabı ayağını mı vurmuştur? Empati derler buna, fakat Türkler'de yoktur. Türkler kullanmak bakımından son derece kurnazdır. Sen bu adamı niye kullanmak ihtiyacı duyuyorsun ki o zaman?

Günde kaç saat okuyorsunuz?

Okumam ben. Sokrates'in bir karikatürü vardı. İlk karikatürü kim yaptı, hiç merak ettin mi sen?

Hayır, hiç etmedim...

Et o zaman. Merak ettiğin zaman kanatların büyür. Sen kazara Sokrates'in karikatürünü kim yaptı diye sorsan İnternet'te, sana Peru'dan, Sydney'den cevap gelir.

Nedir 21. Yüzyıl?

Akla gelmeyeni düşünmek. Aklına ne gelmiyorsa onu kurcala sen. Akla gelenler bitmiştir. Ta Bursa'dan kalkmış gelmiş bir kız bana CHP'yi soruyor. 'Peki CHP'yi nasıl buluyorsunuz?' diyor. Ben bir kitabın yazarını merak ederim, onun aklına gelen benim aklıma neden gelmedi diye düşünürüm. Onlar büyük adamlardır. Peki onlar neden büyük adamdır yahu? Benim merak ettiğimi bir başka adam merak etmiyorsa, ben onun yazısını anlayabilir miyim? Okursun, anlamazdın. Anlamak nedir? Onun yazdığı kitabı özetleyebiliyor musun yazılı olarak... Eski bayramları sor bana. Merak etmiyorsun ki! Düşün ki 78 yaşındayım artık. Sabah 5:30'da kalkarım, yazmışım yazımı... Sık sık Köyceğiz'e gidiyoruz mesela, bu bayram da gideceğiz. Orası sakin yer. Orada da insanlar gelir sorar bana, 'Bu niye böyledir' diye. Bunun da kökeninde siyaset var. Neden Kuban Bayramı var Müslümanlar'da?

Neden?

Dünyanın en pahalı etini yiyor Müslümanlar da ondan. Koyun kaç yavru yapar? İnek kaç yavru yapar? En fazla iki. Domuz kaç yavru yapar? 25 yavrusu olur. Fakir-fukara bayramıdır Kurban Bayramı. Koyun keseceksin de hayatında et yemeyenlere dağıtacaksın.

Bazen ne dediğiniz anlaşılmıyor ve de sohbeti domine etmekte üstünüze yok. Bu neden kaynaklanıyor?

Clinton, Walesa, Gorbaçov. Evet, üçü olsa beni daha iyi anlar. Herkesin anlayacağı konuşmayı yapmak politikacıların işi. Mesela politikacılarda bir hava vardır, yeryüzünü yönettiklerini zannederler. Kendi yazı adamını, yazı dünyalarını takip etmeden yaşarlar. Başbakan'ın da merak ettiği yok. İkinci sınıf adamlardır politikacılar. Yeryüzünü enerji kaynakları yönetir.

Kadınlar Çetin Altan, ya kadınlar?

Hem sevip, hem beğendiğin kadını bulmak zordur. İki olasılığın bir arada olması çok zordur. 24 saatte kadın erkek çiftleşmesi kaç yüz milyondur ve bunun ne kadarı bebek olur? Kimsenin sorduğunu görmedim.

Söyleşi: Şebnem İyinam
Kaynak:

Günün Önemli Haberleri