Akademik teşvikte sanatçılar ve bizdeki uluslar arası yayın hayranlığı….

Devlet çalışanlarında ayrım yaparak yönetmelik yayınlamamalı!...

Göktan AY goktanay57@gmail.com

Bildiğiniz gibi Haziran ayında çıkan bir yönetmelikle seyyanen “Akademik zam ve Akademik teşvik” kararı alınmıştı.

Konservatuar Sözleşmeli Sanatçı Öğretim Elemanları “hariç”, tüm akademisyenler unvanlarına göre, bu zamları (ortalama 700 Tl) aldılar. Sanatçı öğretim elemanları (yaklaşık 300-400 sanatçı); her ödemede/hakta/derecede akademik sayılıp, listede adları unutulduğu için bu zamdan yararlanamadılar ve yaptıkları başvurulara hala cevap alamadılar. Sadece Maliye Bakanlığı; “not aldık, gereği yapılacaktır” demişti. Ama 6 ay geçti

Şimdi de “teşvik ödeneği” yayınlandı.

“Akademik Teşvik Ödeneği Yönetmeliği"nin yürürlüğe konulması; Milli Eğitim Bakanlığının 13/12/2015 tarihli ve 12813099sayılı yazısı üzerine, 11/10/1983 tarihli ve 2914 sayılı Yükseköğretim Personel Kanununun ek 4 üncü maddesine göre, Bakanlar Kurulu'nca 14/12/2015 tarihinde kararlaştırılmıştır.”

Aynı sorun yine nüksetti. Bazı konservatuar yöneticileri, akademik zamda isminiz yok, o yüzden akademik teşvikten de yararlanamazsınız” diyerek, sanatçı öğretim elemanlarına başvuru hakkı vermedi. Oysa;

AKADEMİK TEŞVİK ÖDENEĞİ YÖNETMELİĞİ

BİRİNCİ BÖLÜM

Amaç, Kapsam, Dayanak ve Tanımlar

Amaç ve kapsam

MADDE 1- (1) Bu Yönetmelik; Devlet yükseköğretim kurumları kadrolarında bulunan öğretim elemanlarına yapılacak olan akademik teşvik ödeneğinin uygulanmasına yönelik olarak, bilim alanlarının özellikleri ve öğretim elemanlarının unvanlarına göre akademik teşvik puanlarının hesaplanmasında esas alınacak faaliyetlerin ayrıntılı özellikleri ve bu faaliyetlerin puan karşılıkları, akademik teşvik toplam puanının %30'unu geçmemek üzere her bir akademik faaliyet türünün toplam puanın hesaplanmasındaki ağırlıkları, akademik teşvik puanının hesaplanmasına ilişkin usul ve esaslar ile bu hesaplamaları yapacak komisyonun oluşumu ile diğer hususları belirlemek amacıyla hazırlanmıştır.

(2) Bu Yönetmelik hükümleri, Türk Silahlı Kuvvetleri kadrolarında bulunan öğretim elemanları hakkında da uygulanır.” denilmektedir.

Yönetmeliğin tümü incelendiğinde -görüleceği gibi-; akademisyenler arasında bir ayrım yapılmamış, kapsam genişletilmiş -TSK da dahil edilmiş- ve sürekli “Yükseköğretim kurumları kadrolarında bulunan öğretim elemanları” kullanılmıştır. Sanatçı öğretim elemanları da kadro karşılığı sözleşmeli olarak çalışmaktadırlar. O nedenle oluşacak hak ihlallerine yöneticilerin yer vermemeleri yerinde olacaktır diye düşünüyoruz.

Şimdi, başka bir konuya, yönetmelikteki batı hayranlığına değinerek, “sanatçıları” ilgilendiren sadece birkaç çizelgeyi vermek istiyoruz...

3/YAYIN BÖLÜMÜ

Uluslararası boyutta performansa dayalı yayımlanmış ses ve/veya görüntü kaydı bulunmak.* Özgün kişisel kayıt 40

Ulusal boyutta performansa dayalı yayımlanmış ses ve/veya görüntü kaydı bulunmak* Özgün kişisel kayıt 20

*Kültür ve Turizm Bakanlığınca verilmiş bandrollü CD, DVD ve benzeri medya ortamı kayıtlan, müzik ve konservatuvar bölümleri için; bestecilik, yorumculuk, koreograflık, rejisörlük, oyun yazarlığı, dramaturji ve sahne tasarımı da bu kapsamda değerlendirilir.

Burada görüleceği gibi, uluslar arası yapılan faaliyetler, yurt içi yapılan faaliyetlere fark atmış durumda. Maalesef bu anlayış, ülkemizde genel olarak bir türlü yenilemedi. Zannediliyor ki uluslar arası yapılan işlerde çok büyük fark var. Batı hayranlığı tam gaz devam Şimdi konuyu sıcağı sıcağına değerlendirelim. 26.12.2015 tarihinde CRR’de “Harput Senfonisi” adlı bir projeyi izledik. İstanbul Devlet Halk Müziği Korosu, Çukurova Devlet Senfoni Orkestrası ve Devlet Halk Dansları Grubu, Bujor Hoınıc’ın Şefliği ile “Harput türkülerini” çoksesli ve türkü formunda seslendirdiler. Elazığ Dernekler Federasyonu ve Elazığ Kültür ve Tanıtma Vakfı bir ilke imza atmış ve yurt dışına açılmayı amaç edinmişler.

Şimdi sadece yukarıdaki kritere göre; bu konserde görev alanlar “akademisyen sanatçı olsalardı”, “yurt içinde” verdikleri konserin kayıtlarını verdiklerinde, solist olanlar 20 puan, orkestra ve koro içinde olanlar 05 puan alacaklardı.

Aynı etkinlik kaydı “yurt dışında” yapılsaydı; solistler 40 puan, orkestra ve koro içinde olanlar 20 puan alacaklardı.

Yapılan iş aynı, performans aynı, türküler aynı, eserler aynı, şef aynı…

Peki bu fark neden?

Sadece konserin verildiği ülke ve şehir yabancı!

Ve, elbette batı üstünlüğü/hayranlığı…

Yoksa çalgıları İngilizce çalıp!, eserleri İngilizce mi seslendiriyorlar!..

Komik olmayalım lütfen!...

Gelelim sempozyum/kongrelerde verilen bildirilere, çizelge şöyle;

(8) TEBLİĞ (30

Uluslararası kongre, sempozyum, panel, çalıştay gibi bilimsel, sanatsal toplantılarda sözlü olarak sunulan ve tam metin olarak yayımlanan tebliğ

Uluslararası kongre, sempozyum, panel, çalıştay gibi bilimsel, sanatsal toplantılarda sözlü olarak sunulan ve özet metin olarak yayımlanan tebliğ

Uluslararası kongre, sempozyum, panel, çalıştay gibi bilimsel, sanatsal toplantılarda sözlü olarak sunulan ve poster olarak sergilenen tebliğ

İsmi ulusal sempozyum ise 05 puan, uluslar arası ise 20 puan…

Sunulan bildirinin içeriği, niteliği önemli değil, isim yeterli…

Doğru mu bu?!..

Yine yukarıdaki mantık!...

Gelelim ödüller kısmına, çizelge şöyle;

(9) ÖDÜL (30 Puan)

(Çalışma/proje/ yayın teşvik ödülü hariç)

TÜBA ve TÜBİTAK'tan alınan ödül 100

Alanında yurtdışı kurum veya kuruluşlardan alınan ödül 80

Alanında yurtiçi kamu kurum ve kuruluşlarından alınan ödül 40

Uluslararası BSE 30

Ulusal BSE 15

Alanından özel kurum ve kuruluşlarından alınan ödül 10 TÜBA ve TÜBİTAK'tan alınan ödül puanına sözümüz yok. (Nasıl olmuşsa yurt dışı ile yer değiştirilmemiş!) Ama; yurt dışından alınan ödüle 80 puan, yurt içinden alınan ödüle 40 puan, alanından özel kurum ve kuruluşlarından alınan ödüle 10 puan olmamış. Yurt dışında -mesela Yurtdışı Eğitim Danışmanları Derneği- Türkiye’den giden vatandaşlar tarafından kurulmuş Dernek/Vakıf var ve size “yılın sanat hizmet ödülü” veriyor. Onlardan alırsan ödülü 80 puan, “yılın sanat hizmet ödülünü” ülke içinden bir

dernek verirse 40 puan.

Bu nasıl bir değerlendirme?…

Bu ülkenin gerçeklerine uyuyor mu?

İngilizceyi öğrettiniz de akademisyenler/ gençler mi öğrenmedi?

Anadolu liselerinin hali ortada…

Yüksek lisans yapıp, doktorayı yapamayan gençler çoğalıyor?

Batı istiyor diye şeklen, UDS/YDS baraj olarak konmuş ama İngilizce konuşan yok…

Ülkeye ve bilim/sanat araştırmalarına ve “özellikle sanata” hiçbir yararı yok, ama, alanında yeterli yabancı dile sahip sanat çalışmalarını ezip geçmeye devam ediyor.

Sonra, sınavları suistimal edenler kazanıyor…

Peki İngilizce konuşan kaç kişi?

Evet soruyoruz ÜDS/YDS geçip, yabancı dili konuşan kaç kişi?

Batı medeniyeti, ilkeleri, kuralları, insan hakları, hukuk v.b. tamam da şekillerde neden boğulmaya izin veriliyor ki?

İşlevselliği olmayan yabancı dil barajı ile üniversitelere, sanata kalite, nitelik gelmeyeceği ne zaman görülecek? Yabancı dil %20-30 bilimsel/sanatsal alışmalar %80-70 olsun, olumlu sonuç görülecektir..

Yazık, enerjimizi 2016’ da da boşa, yani “sanat üretimi” yerine “yabancı dile” harcamaya devam edeceğiz…

Çoğunluk etmek istemiyor ama…

Öyle görünüyor!...

MEB ve GENÇLİK SANAT FAALİYETLERİ

“9 Ekim 2012 tarih ve 28436 sayılı Resmi Gazete de yayımlanan Bakanlar Kurulu Kararına göre; Gençlik ve Spor Bakanlığınca yürütülen okul sporları, halk oyunları ve izcilik faaliyetleri kapsamında geçici olarak görevlendirilen yönetici ve öğretmenlereek ders ücreti ödenmekteydi.

Bakanlar Kurulu kararı "2 öğretim yılı geçerlidir" şeklinde çıktığından MEB bu ödemeyi kesti ve bu konuda bir de yazı yayımladı. Bakanların belki de bihaber oldukları bu konuda MEB ve özellikle Gençlik ve Spor Bakanlığının bir çalışma yapması mağduriyetleri bir nebze giderecek ve öğretmenlerden gelen;

"Geçici maddenin süresinin bitmesinden dolayı ne yazık ki Beden Eğitimi ve Spor Öğretmenlerinin spor müsabakalarına gittiğinde ek dersleri kesiliyor. Adeta çalışan öğretmene siz çalışmayın oturun oturduğunuz yerde deniliyor."

Şeklindeki haklı serzenişleri sona erecektir.” (Maksut Balmuk//haber/555127/)

Evet konu üzerinde hassasiyetle duruyoruz. Çünkü, gençleri zararlı alışkanlıklardan koruyacak olan spor ve sanat etkinlikleridir.

Ayrıca, gerekli olan bu tür konulara neden süre konulur anlamak mümkün değil. Hızla düzeltilmesini bekliyoruz.

GÜLERCE ve SINAVLAR…

Gülencilerin en önemli ismi olan ve yıllarca sözcülüğünü yapan H.Gülerce, bu guruptan ayrıldıktan sonra -kendisini dışlayarak-yapılanları yazmaya devam ediyor; “Fethullah Gülen’le ilgili davaların bir kısmı başladı. İddiaların temelini, Gülen’in legal görünüm altında illegal bir yapı kurduğu, bu yapının içerisinde polis şefleri, polisler olduğu, silahlı bir terör örgütü gibi yargılanması gerektiği yönünde.

Yargıdaki adıyla Paralel Devlet Yapılanması konusunda Gülen hep inkâr yoluna gitti. Zaman zaman yaptığı açıklamalarda iddiaları “iftira” olarak niteledi, sözü edilen insanlardan “binde birini tanımam” diye söz etti.

Ancak bilhassa memuriyete giriş, üniversiteye giriş, akademi sınavları dâhil hemen bütün sınavlarda soruların çalındığı, bu soruların Paralel Yapı’nın belirlediği insanlara verildiği iddiaları giderek güçlenmektedir. Toplumda yaygın kanaat, “haram yemedik” diye şov yapanların aslında gözünü kırpmadan kul hakkı yediği, devlet kadrolarında liyakat esası yerine, makam sahibi insanların önünün kesilerek bu yapının elemanlarına yer açıldığı yönündedir. Yurt dışı uzmanlık ve lisansüstü belirlemeler dâhil, hep Gülenciler’in yükseltildiğine inananlar bugün çoğunluktadır. Bütün bunlar yapılırken, sahte belgelerle, uydurma delillerle kumpaslar kurulduğu, hukuksuz telefon dinlemelerinden yararlanıldığı, Gülen medyasından da istifade edilerek itibarsızlaştırma operasyonlarının yapıldığı iddiaları bugün ciddi olarak soruşturulmakta, yargılamalara konu olmaktadır. Bu arada şimdiden yüzlerce itirafçı bu iddiaları teyit eden ifadeler vermektedir……” (http://www.yazaroku.com/guncel/huseyin-gulerce/24-12-2015/gulenin-itirafi/933179.aspx)

2012 ALES'le ilgili soruşturmadaki şüpheli sayısı dokuz. Ancak tahkikat neticesinde bu sayının artacağı belirtildi. Savcılık, 2012 ALES soruşturmasında bir şüphelinin sınavını inceledi. 2011 ALES'te 23.5 puan alan şüpheli, 2012 bahar döneminde 43.5, 2012 güz döneminde ise 93.5 alarak 'çarpıcı bir aşama' kaydetti. Devlet kurumlarına elemanlarını yerleştirmek için sınavlarda usulsüzlük yapan Paralel Yapı'nın, ALES sorularını dağıtarak da akademik kadrolara yerleşmeye çalıştığı saptandı.

(/gundem/2015/12/31/savciliktan-kpss-ve-alese-cifte-sorusturma)

Diğer sınavlarla beraber, özellikle 2008’den sonra UDS ve IETS de yapılan; suistimaller/soru çalmalar/satın almalar/6 ay içinde jüri değiştirmeler/jüri ayarlamalar yapılması nedeniyle yeterli bilimsel/sanatsal çalışması olmayanlar kazanarak Doç. olmuş, ve böylece “etik olan”, “dürüst olan” bir çok akademisyen Y.Doç. ise yükselmelerde geri kalmıştır. Bu; madden/manen önemli bir kayıptır.

Özel üniversitelerde kadroların %90 Y.Doç. olması bundandır. Akademisyenler Y.Doç.likte tıkanmışlardır. Etik Y.Doç.ler için pozitif ayrımcılık yapmak/geçici bir yönetmelik çıkarmak için ne beklenmektedir? İlle de Cumhurbaşkanı, Başbakan mı emir vermelidir?

Ayrıca, 2010 KPSS de usulsüzlük içinde olanların “etkin pişmanlık” yasasından yararlandırılması ve böylece görevlerine devam etmeleri de çok çalkantı yaratacaktır. Böyle çözüm olmamalı. Ve; “bir kere yapan, her zaman yapar” sözü unutulmamalı. Çözüm etiklerin “hak kayıplarını” vererek sağlanmalı.

SON DURUM: “Son olarak ÖSYM'ye 2010 yılında atanan ve geçtiğimiz günlerde gözaltına alınan 3 kişinin yaklaşık 5 yıldır ÖSYM'nin soru hazırlama biriminde çalışmaları nedeniyle, kurumun son 5 yılda yaptığı tüm sınavlar şaibeli hale geldi. Soruşturma kapsamında TÜBİTAK tarafından hazırlanan raporda da, birçok sorunun sızdırıldığı belirlenmişti. Buna göre savcılık, ÖSYM tarafından son 5 yılda yapılan tüm sınavları incelemeye aldı. ÖSYM'nin yaptığı sınavlar arasına, "KPSS, ÖSYS, ALES, TUS, YDS, DGS, ALS, JANA" gibi neredeyse tüm devlet kurumlarının memur alımı için şart koştuğu sınavlar yer alıyor.” (Basından/29.12.2015) Özlemle/heyecanla bekliyoruz!…

KÜLTÜR PAKETİ GELİYOR…

 “Kültür Paketi'ni başbakanımızın katkıları ve onayını aldıktan sonra açıklayacağız" dedi. Bakan Ünal, paketin özellikleri ile ilgili şunları söyledi:

"Birinci ayağı hafıza; yani şehrin hafızası. Aynı zamanda şehrin soyut kültürel mirası. Yine hafıza başlığı altında bu hafızayı yaşatmak için yeni müze, tiyatro, kütüphane gibi kurumlara ihtiyacımız var. İkinci katman da hafızanın üzerine gelecek olan kimlik. Şehrin hafızası yoksa şehir kimlik üretemiyor. Kültür Bakanlığı'na düşen görev şehrin kimliğini ortaya çıkarmaktır ve biz onu yapacağız. O kimliğin içinde yaşayan müzeler olacak. Mesela şehir müzesi olacak ve hafızayı yaşatacak. Üniversitelerde verilen şehir-kültür derslerinin ortaöğretimde de verilmesi için çalışmalara başladık." (Basından/31.12.2015)

Kültür Bakanımıza teşekkürler…Elbette bu çalışmalar sağlam kadrolarla başarıya ulaşacaktır. Bakalım Bakan Yard. yine MV mi, yoksa kültür/sanat/turizm insanı mı olacak. Çünkü, şu ana kadar –geçen dönem dahil- bakanlıklara atananlar hep eski MV. Özellikle “Şehir müzesi” konusunda, bir grub bilim/sanat insanı olarak “Yaşayan İstanbul Müzesi” adlı projeyi önce şifahen görüşerek, sonra dosya halinde İBB Başkanı K.Topbaş’a vermiştik. Ama, yıllardır bir dönüş olmadı. Bakanımız Mahir Ünal isterse kendisine gönderebilir, bilgi verebilirim.