AK Parti için 'yaramaz adamlar' dedi
Abone olAK Parti için "yaramaz adamlar" diyen Fethullah Gülen, ülkenin kaderinin bazı haysiyetsizlerin eline düştüğünü söyledi.
Fethullah Gülen, son sohbetinde, AK
Parti için 'yaramaz adamlar' tabirini kullandı ve "bu yaramaz
adamlara aldandıklarını" söyledi. Gülen, "Ne yazık ki,
talihsizlikler çarkı, ülkenin kaderini haysiyetsizlerin ellerine
düşürdü" dedi.
"Cenâb-ı Hakk’ın şu anda belli bir ölçüde yumuşak yumuşak
kulaklarımızı çekmesi de sanki bunun neticesi" diyen Gülen,
"Hadiselerin diliyle bize adeta şöyle deniyor: Ne diye yaramaz
insanlara o kadar hüsnüzan ettiniz! Ne diye o kadar yaramaz
insanlar için sokak sokak dolaştınız; kadını erkeği çoluğu çocuğu
seferber ettiniz?” ifadelerini kullandı.
DECCAL'IN ORTAYA ÇIKTIĞI ZAMANIN SARIKLILARI
- Hadis kitaplarında “Kitabü’l-fiten ve’l-melâhim”
başlığıyla bazı bölümler yer almakta; ileride gelecek olaylardan,
özellikle âhirzamanda cereyan edecek olan dehşetli hadiselerden
bahsedilmektedir. Allah Rasûlü (sallallâhu aleyhi ve sellem),
âhirzaman fitneleriyle ilgili hadislerinde, Deccal’in
ortaya çıktığı dönemde, Horasan civarında yetmiş bin taylasanlı
(sarıklı) insanın ona iltihak edeceğini haber
vermiştir.
ÜLKENİN KADERİ HAYSİYETSİZLERİN ELİNE
DÜŞTÜ!
- Yeryüzünün umumî bunalımlarına inzimam eden içteki krizler
karşısında ızdırapla inleyen Sultan 3. Mustafa şöyle demiştir:
“Yıkılıpdur bu cihan sanma ki bizde düzele / Devleti çarh-ı denî
verdi kamu müptezele / Şimdi ebvâb-ı saadette gezen hep hezele /
İşimiz kaldı heman merhamet-i lemyezele!..” (Bütün cihan
yıkılırken, bizim ülkemizin düzeleceğini mi zannediyorsun?
Ne yazık ki, talihsizlikler çarkı, ülkenin kaderini
haysiyetsizlerin ellerine düşürdü. Baksana, milletin bel bağladığı
ve hak aradığı dairelerin kapılarında bile şaklabanlar
gezmekte. Hal böyle olunca, kalmış kurtuluş ümidimiz
sadece Rahmeti Sonsuz’un merhametine!..)
YALANLAR DOĞRU
GÖRÜLÜYOR
- Şair Eşref de demiştir ki: “Bozulmuştur düzelmez gelse de Mehdî /
Bu mülkün emr-i ıslahı Cenâb-ı Hakk’a kalmıştır.”
- Yalanlar doğru görülüyor. Eğrilere, insanlar “eğri” diyemiyor.
“Eğri dediğim zaman önüm kesilir. Bu adamlara azıcık
başkaldırsam, defterlerime el konulur. Servetim yeniden gözden
geçirilir. Mali bir kısım haklı olmayan mükellefiyetlere maruz
bırakılırım!..” düşüncesi elleri kolları bağlıyor.
KİME DEDİKSE SADIK, O DA ÇIKTI MÜNAFIK
- Öyle bir dönemde yaşıyoruz ki, bir arkadaşımın biraz bedbinlik
(karamsarlık) içeren şu sözleri günümüzün resmini aksettirmesi
açısından çok şahane: “Cihanda bulamadım bir yâr-ı sâdık /
Kime sâdık dedimse çıktı münafık!” Bu sözü biraz nikbinlik
(iyimserlik) ile hakikatbinlik arasında bir noktaya çekerek şöyle
değiştirdim: “İnsan her zaman arar durur bir yâr-ı sâdık / Bazen de
sâdık dedikleri çıkar münafık!”
BİZİ ARKADAN HANÇERLERLER Mİ DİLE
SORMADIK!
- Biz aldandık. Cenâb-ı Hakk’ın şu anda belli bir ölçüde yumuşak
yumuşak kulaklarımızı çekmesi de sanki bunun neticesi. (Hadiselerin
diliyle bize adeta şöyle deniyor:) “Yaramazlar!.. Ne diye
yaramaz insanlara o kadar hüsnüzan ettiniz! Ne diye o kadar yaramaz
insanlar için sokak sokak dolaştınız; kadını erkeği çoluğu çocuğu
seferber ettiniz?” Gittikleri evlerde başlarından aşağıya sıcak
sular döküldü, ‘gelmeyin bize’ diye. Fakat onlar,
hak zannettikleri o mevzuda kararlı durdular. İlle de evrensel
insanî haklar şöyle böyle toplumun hayatında vücut bulsun
istediler; gerçek demokrasi yaşanmasının ve dünya ile bir barışa
gidilmesinin bu yolla olabileceğini zannettiler.
Hadis’te ifade buyurulduğu gibi, ‘Hüsnüzan ibadetin en
güzelindendir.’ Ne var ki bir yönüyle bir yerde ölçüyü kaçırdılar,
kaçırdınız, kaçırıyorsunuz, hâlâ da kaçıranlar var. Hüsnüzan
ederken mülahaza dairesini açık bırakmadınız: “Yahu acaba
böyle mi; yoksa bize arkadan hançer de saplarlar mı bunlar? Yoksa
bütün çarkları, devlet kapısını değersiz kimselerin emrine mi
verirler; meseleyi bir kayırma sistemi haline mi
getirirler?” diye düşünmediniz. Neden Allah aşkına azıcık
basiretle hareket etmediniz; kendinizi sadece hüsnüzanna saldınız,
mülahaza dairesini bütün bütün kapadınız? Neden Hazreti Üstad’ın
‘hüsnüzan, adem-i itimad’ mülahazasını değerlendirme lüzumunu
duymadınız?
MELEK SURETİNDEİ
MEFİSTOLAR!
“Gayr-ı meşru bir muhabbetin neticesi, merhametsiz azap
çekmektir.” diyor Hazreti Pir. Bazı kimselerin o ölçüde
sevgiye, takdire, tayine ve desteklenmeye hakkı yoksa şayet, o
mevzuda aşırı gittiğinizden dolayı, Allah, sizi tokatlayabilir;
merhametsizce azap çektirir: Aklınızı kullansaydınız.
Vicdanınızı kullansaydınız. Bazı kimselerin melek suretinde Mefisto
olduğunu hatırdan çıkarmasaydınız.
HÜSNÜ ZAN ETMEKTE MÜBALAĞAYA
GİRDİK
- Şimdi bize düşen şey: Bir; “Allahım, hüsnüzan etmede mübalağaya
girdik, rızana uygun düşmedi, bizi tecziye ediyorsun; bahtına
düştük, bizi affeyle.” İki; “Senin rızana muvafık düşmediği
şekilde, haklarında hayırlar düşünüp ‘Bizi evrensel insani
değerlere ulaştıracaklar. Gerçek ruhuna uygun demokrasiye
ulaştıracaklar.. ve milletin en fakirinden en zenginine kadar
sosyal adaleti (Hazreti Ömer devrindeki adaleti) tesis edecekler!’
deyip bunlara aşırı alaka duyduk; şimdi Sen, bu haksız ve
mübalağalı ilgiden dolayı bizi cezalandırıyorsun; ne olur, bizi
bağışla!” demektir.
HZ. ÖMER VE SAAD BİN AMİR
HADİSESİ
*Hazreti Ömer deyince aklıma geldi: Önüne bir çanak çorba
koydukları zaman, nedimine soruyor: “Acaba Medine’deki en fakir
insan bu kadar çorba yiyebiliyor mu?” Nedimi, “Zannetmiyorum ya
emîrelmü’minîn!” deyince, “O halde, bunu ben de yiyemem!”
diyor.
- Hazreti Ömer, hilafeti zamanında beldelerin ileri gelenlerine
mektuplar yazıp çevredeki fakirlerin kendisine bildirilmesini
isteyerek onlara yardım edeceğini haber veriyor. Şam ve civarında
bulunan fakirlerin listesi kendisine arz edilince, Hazreti Ömer
listenin başında kadı olarak tayin ettiği Sa’d bin Amir’in ismini
görüyor. Sonraki sene yine listenin başında yine aynı ismi görünce,
listeyi getirenlere “Bu benim idareci ve hâkim olarak tayin ettiğim
Sa’d mı?” diye soruyor. Onlar; “Evet, odur; hakikaten gayet
fakirdir. Elinde avucunda olanı fakir fukaraya dağıtıyor, rüşvet
olacağı korkusundan, bizim de en küçük bir hediyemizi kabul
etmiyor” diyorlar.
MÜSLÜMANLIK NEREDE
KALDI?
Müslümanlık bu idi. “Müslümanlık nerede, bizden geçmiş insanlık
bile / Âlemi aldatmaksa maksat, aldanan yok nafile! / Kaç hakiki
Müslüman gördümse, hep makberdedir / Müslümanlık, bilmem amma,
galiba göklerdedir!” (M. Akif) Çok aldandık, hâlâ aldanıyoruz.
Aldanırsak, aldanmanın hesabı çok ağır olur. Allah, aldanmamaya
azmetmiş sizleri aldanmaktan muhafaza buyursun.