AİHM’nin kararını...
Abone olDışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, KKTC Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu ile gerçekleştirdiği basın toplantısında AİHM’nin aldığı tazminat kararıy...
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, KKTC Cumhurbaşkanı Derviş
Eroğlu ile gerçekleştirdiği basın toplantısında AİHM’nin aldığı
tazminat kararıyla ilgili, “Biz kararı bir müeyyide olarak, yerine
getirilmesi gereken bir karar olarak görmüyoruz. Bu konuda herhangi
bir işlem yapmayacağımızı da açık bir şekilde söyledik” dedi.
Daha önce planlandığı üzere Kıbrıs’taki müzakerelerin son durumunu
görüşmek üzere bir araya gelen Davutoğlu ve Eroğlu,
gerçekleştirdikleri ikili görüşme sonrası basın toplantısı
düzenledi. Davutoğlu basın toplantısındaki konuşmasına Soma’daki
maden kazası sonrası kendilerine verdikleri destekten dolayı
Eroğlu’na teşekkür ederek başladı. Davutoğlu açıklamasında, “Her
şeyden önce Soma’da yaşadığımız büyük facia vesilesiyle göstermiş
olduğunuz ilgi ve taziye için ayrıca Sayın Başbakan’ın bir heyetle
bizzat Soma’ya gelerek oradaki vatandaşlarımızla, mağdurlarla
buluşması ve 77 milyon Türk kardeşlerinize buradan göndermiş
olduğunuz başsağlığı dilekleriniz için tekrar teşekkürlerimi ifade
etmek istiyorum. Gerçekten çok büyük bir acı yaşadık. Bu acı
dünyanın her bir köşesindeki Türkleri dost ve kardeş halkları bütün
insanlığı derinden etkiledi. Buradan bir kez daha dünyanın
neresinden olursa olsun hangi ırktan, dinden, etnik kökenden olursa
olsun bu acımızı paylaşan bütün dünya liderlerine, bütün ülkelere
ve bütün halklara teşekkürümü tekrar ifade etmek istiyorum”
dedi.
“MÜZAKERE SÜRECİNDE YAŞANAN SIKINTILAR VARSA BUNLARI ELE ALMAK İÇİN
BİR ARAYA GELDİK”
Görüşme kararını daha önce kararlaştırdıklarını ve müzakerelerin
son durumunu değerlendirmek için bir araya geldiklerini kaydeden
Davutoğlu, “Biz aslında geçen Aralık ayında, 13 Aralık’ta burada
tekrar bir araya geldiğimizde bir ilke kararı almıştık. Sayın
Cumhurbaşkanımızla birlikte ve o gün yemekte bir arada olduğumuz
siyasi liderlerle belli aralıklarla bir araya gelerek, ortak akıl
istişare oluşturmak ve gelecek planlarımızı yapabilmek için bu tür
toplantıları vesile edelim diye bir karara varmıştık. Bugün de bu
karar çerçevesinde son 6 ay içinde yaşadığımız gelişmeleri gözden
geçirmek, müzakere sürecinde alınan ilerlemeleri ya da karşı
karşıya kalınan sıkıntılar varsa bunları ele almak birlikte
değerlendirmek için bir araya geldik. O günden bugüne bence 3
önemli gelişme yaşadık. 3 pozitif gelişme. Belki 50-60 yıllık
müzakere sürecinde bu ölçüde bir pozitif ivme sağlamamıza neden
olan 3 önemli ivmeye atıfta bulunmak istiyorum. Birincisi o
ziyaretimiz sonrası zatıalinizin liderliğinde ve müzakere heyetimiz
ve hükümetin katkılarıyla bir temel müzakere çerçeve metni
konusunda mutabık kalınması. Bu çok önemli bir aşamadır. Son Annan
planından sonra ve o çerçevede yapılan görüşmeler sonrasında ilk
kez 2 taraf az ve geniş uzun metinlere dayanmayan ama meselenin
özünü 60 yıllık geçmişi itibariyle özünü veren çok önemli bir
metinde mutabık kalındı. Bu çok önemli bir aşamadır. Bu metne
katkıda bulunan her 2 taraf, her 2 müzakere tarafına da KKTC ve
GKRY tarafına da bu müzakerenin, bu metnin müzakerede başarıya
ulaşmasını temin eden başta BM olmak üzere ABD ve bütün diğer
taraflara da teşekkür ediyorum. Şu anda kapsamlı çözüm BM’nin ve
diğer müzakerelerin parametrelerine dayanan kapsamlı biz çözüm için
referans metni var elimizde. Bu referans metni çok önemlidir.
Bundan sonra da bu referans metni önümüzdeki müzakere sürecine ışık
tutacaktır. İkinci önemli gelişme böyle bir metin çıkabilirdi ama
başlamayabilirdi. İkinci önemli gelişme müzakerelerin fiilen
başlamış olmasıdır. 11 Şubat’ta taraflar uzun bir aradan sonra bir
araya geldi. Yine zatıalinizin liderliğinde ve KKTC’nin bütün
taraflarının da katkı ve destekleriyle pozitif bir atmosferde
görüşmeler başladı. Tabi gönül isterdi ki bu müzakereler doğrudan
liderler düzeyinde ve çok daha sık şekilde yürütülmüş olsun ama her
halükarda bu müzakerelerin başlaması ve bir ivme içerisinde
yürümesi bir ilerlemedir. Üçüncü önemli gelişme bu müzakere metni
ve sonrasında müzakere sürecinin başlamasıyla birlikte uluslararası
ilgide büyük bir artış olmuştur. Uluslararası toplumda bu krizin
çözülmesi bir an önce bir çözümün bulunması yönünde bir güçlü irade
doğmuştur. Bu iradenin yansımasını biz aslında 27 Şubat’ta çapraz
ziyaretler dediğimiz ziyaretlerin gerçekleşmesiyle gördük. Sayın
Kerry’ye de burada teşekkür etmek isterim. Yunanistan Dışişleri
Bakanı meslektaşım Sayın Venizelos’un da birlikte mutabık
kaldığımız ve çapraz ziyaretler gerçekleştirildi. İlk kez bir KKTC
yetkilisi Atina’yı GKRY baş müzakerecisi de Türkiye’yi ziyaret
etti” dedi.
“SAYIN BİDEN VE AMERİKAN YÖNETİMİNİN GÖSTERDİĞİ İLGİYİ BÜTÜN
TARAFLARA GÖSTERMELİ”
ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden’ın Kıbrıs’a gelişiyle ilgili de
konuşan Davutoğlu, “Sayın Biden ve Amerikan yönetiminin gösterdiği
ilgiyi bütün taraflara göstermeli ve Ada’da müzakerelerin bir an
önce kapsamlı çözüme ulaşması yönündeki çabalarda her 2 tarafı da
teşvik etmek yönünde çaba göstermelerini bekliyoruz. Bugün burada
sadece Sayın Cumhurbaşkanımız ve baş müzakereci Kudret Bey ile
yaptığımız görüşmeler dışında başta sayın başbakan olmak üzere
birçok liderle de bir araya geldik. Bu yemekte beni mutlu eden
dostane bir üslupta ve birbiriyle siyasi seçimde rekabet edecek
olan liderlerin Kıbrıs’a barışın gelmesi adada kalıcı ve kapsamlı
bir çözümün sağlanması yönünde bir masa etrafında nasıl bir araya
geldikleri, bazen görüş ayrılıkları olsa da ne kadar verimli
şekilde istişare ettiklerini görmek bakımından da büyük bir tecrübe
oldu. Ümit ederiz ki GKRY’de de benzer bir ulusal konsensüs oluşur.
Bu çok önemli. Doğu Akdeniz’de kalıcı bir barışın tesisi Kıbrıs’ta
kapsamlı bir çözümden geçmektedir. Bugün dünyada özellikle de çevre
illerimizde görülen krizlerin bize öğrettiği gerçek şu ki masa
başında vaktinde çözüm yoluyla çabalar sarf edilmezse krizler her
an büyüme riski taşıyabilir. O bakımdan Kıbrıs’ta bugün gerçekleşen
ve büyük bir ümit oluşturan bu atmosferi hepimiz korumakla
yükümlüyüz. Sayın Kerry ile bu konuları çok sık ele alıyoruz.
Özellikle Aralık mutabakatı öncesinde de çok sık görüşüyorduk. 2
gün önce de Suriye Dostları çekirdek toplantısında da bu konuyu ele
aldık. Memnuniyetimizi karşılıklı olarak ifade ettik. Sayın
Biden’in ziyareti konusunda da Sayın Kerry, hem destek hem de daha
sonra bu ziyaretlerin devam edeceği mesajını bana ilettiler. Bu
konuda çok büyük memnuniyet duyduk. Kapalı Maraş konusuna gelince.
Biz eskiden beri aslında bu meselenin bir an önce kapsamlı çözüme
gidecek şekilde tartışılması, müzakere edilmesi taraftarıyız.
Hiçbir şey kapsamlı çözümü ikame edemez. Parçacı çözümlerle yola
çıktığınızda bir müddet sonra o parçacı çözümler yeni statüko
oluşturuyor, o statükolar kapsamlı çözümün yolunu tıkayabiliyor.
Burada ayırt etmemiz gereken şey güven arttırıcı önlemlerdir. Güven
arttırıcı önlemler kapsamlı çözümün atmosferini, psikolojik
atmosferini olumlu yönde etkilediği için önem taşırlar. Yoksa
kapsamlı çözümü ikame ettikleri, onun yerini aldıkları için değil.
Güven arttırıcı önlemler konusunda da çok ciddi adımları da
geçmişte attık. Güven arttırıcı önlemlerin bir doğası vardır.
Karşılıklı adım atılacağı için her 2 tarafın tabiri caizse güveni
arttırmak üzere sepete attığı şeylerin eşit nitelikte ve eşit
değerde olması lazım. Aksi takdirde bir tarafın artarken diğer
tarafın artabilir” diye konuştu.
“BURADAKİ HER BİR KARDEŞİMİZİN EN UFAK BİR KAYGISI EN UFAK BİR
GÖZYAŞI BİZİM KAYGIMIZDIR”
Türkiye’nin her zaman KKTC’nin yanında olduğunu da kaydeden
Davutoğlu, “Türkiye Cumhuriyeti devleti güçlü bir devlet olarak her
zaman KKTC’nin yanında yer almıştır. Buradaki her bir kardeşimizin
en ufak bir kaygısı en ufak bir gözyaşı bizim kaygımız, bizim
sıkıntımız olmuştur. Hiçbir zaman buradaki kardeşlerimizi,
soydaşlarımızı kaderlerine terk etmedik, terk etmeyiz de. Ancak
şunu da bilsinler, KKTC halkı çok zorlu günlerden geçti, çok çetin
sınavlardan geçti, o sınavlara karşı direnme gücü temelde
kendilerine olan özgüvenlerindedir. Kendilerine güvendikleri zaman
bir ve beraber olduklarında hangi senaryoda olursa olsun, hangi
çözüm formülü ya da çözümsüzlük istemeyiz ama çözümsüzlükte olsun
onları ayakta tutacak olan kendilerine olan güvenleridir bir,
Türkiye’ye olan güvenleridir iki. Bu 2 güveni sağlam tutsunlar,
kendilerine güvenlerinin yansıması kendi seçtikleri insanlara
güvenlerdir yani başta Cumhurbaşkanımız olmak üzere. Demokrasilerde
vatandaşlar kendi iradelerine ve kendi iradeleri ile seçtikleri
insanlara güvenirler. Ona o gerçekleştiğinde KKTC’nin siyaseti de,
ekonomisi de, daha güçlü olur. O gerçekleştiğinde zaten Türkiye
Cumhuriyeti devletine güvenenlerin şimdiye kadar hiçbirisinin başı
eğik olmamıştır” ifadelerini kullandı.
“ZAMANA OYNAYARAK KRİZİ ÇÖZMEK MÜMKÜN DEĞİL”
Kıbrıs’taki krizin zamana oynayarak çözülemeyeceğini de vurgulayan
Davutoğlu, “Bir kere herkesin farkında olması gereken bir durum
var. Bu dün çıkmış bir kriz değil, yarım asrı geçmiş. Zaten çözümü
gecikmiş bir kriz. Zamana oynayarak, zamana yayarak bu krizi çözmek
mümkün değil. Zamana yayarak Türkiye ya da KKTC üzerine herhangi
bir şey empoze etmek mümkün değil. Dolayısıyla yapılması gereken en
rasyonel tutum bir an önce çözüme yönelecek şekilde kararlı bir
müzakere yönetmektir. Sayın Hristofyas döneminde de Türkiye olarak
da KKTC olarak da hep daha sık müzakere, daha yoğun müzakere, daha
üst düzey müzakere teması talebinde bulunduk. Sayın Anastasiadis’in
gerek Annan Planı’na evet demiş olması, gerek daha sonra vermiş
olduğu mesajlarla onun döneminde bunun hızlanması nitekim biraz
gecikmiş de olsa düzende mutabık kalınan metin önemli bir metindir.
Şimdi bu metin de ortadayken herkes de bu metin etrafında
birleşmişken bir an önce hızlanması yönünde çaba sarf etmek lazım.
Biz bu konuda başta BM olmak üzere garantör devletler olarak
Yunanistan’a, İngiltere’ye her temasımızda Kıbrıs’ta bir fırsat
penceresi var, bu fırsat penceresi herhangi bir şekilde kapanmadan
çözüm bulalım diye çaba gösteriyoruz” şeklinde konuştu.
“AİHM’NİN KARARINI MÜEYYİDE OLARAK GÖRMÜYORUZ”
AİHM’nin aldığı tazminat kararıyla ilgili de konuşan Davutoğlu,
şöyle devam etti: “Tabi AİHM Avrupa Konseyi ki bizim de üye
olduğumuz çerçevede bir mekanizmadır. Kararlarına saygı duyarız
ancak bu kararlarının alınış süreci kararlarda yapılan atıflar,
kararların tarafların karşı hukuki muhatap olma nitelikleri
bakımından da iç tutarlılıklara bakarız. Bu bakımdan da bu kararda
iç tutarlılık yoktur. Çünkü şu ana kadar AİHM insan hakları, tek
tek bireylerin hakları çerçevesinde karar mekanizmaları
oluşturmuştur. Burada ise bir devleti bir başka devletle muhatap
kılarak böyle bir hukuki sürece yöneldi ki bu yeni bir mesele
değil, 94’ten beri süren bir dava biliyorsunuz. Biz karşımıza taraf
olarak çıkartılan devleti tanımıyoruz. Muhatap olarak değil, siyasi
olarak da tanımıyoruz. Siyasi olarak tanırsın muhatap olarak
görmezsin, hayır. Tanımıyoruz. Dolayısıyla herhangi bir şekilde
AİHM’nin bu yönde aldığı bir kararı biz bizim açımızdan bir
müeyyide olarak, yerine getirilmesi gereken bir karar olarak
görmüyoruz. Bu konuda da herhangi bir işlem yapmayacağımızı da açık
bir şekilde söyledik. Bu hukuki bir mütalaamızdır. Siyasi mütalaa
olarak da bu kadar pozitif bir momentum oluşmuşken adada, bir
çözüme gidiliyorken 20 sene önce başlayan bir dava şimdi 2001’den
bu yana da 2010’da canlandırılmış bu davayı tam da bu dönem içinde
sonuçlandırmak bu pozitif gündemi maalesef sabote etmek anlamına
geliyor. Bu konularda da saygı duyduğumuz bir mahkeme olması
hasebiyle bu hassasiyetin gözetilmesinde fayda münazara ederdik,
ediyoruz da. Demin söylediğim gibi bir kere başka yollarla Türkiye
üzerine ya da KKTC üzerine baskı kurulabileceği ve şu ya da bu
yolla çözümün bize dayatılabileceği gibi hayali birileri kuruyorsa
bu boş hayaldir. Herkesin bunu herhalde son 40 sene içinde Annan
sürecinden bu yana da fark etmiş olması lazım. Bu hayali bir kenara
koyalım ve bundan sonra başka yollara sapmadan biraz önce değerli
dostumuzun söylediği gibi düz bir şekilde barışa gideceksek
herkesin de düz bir mantıkla doğrudan bir mantıkla hiçbir art niyet
gütmeden oturması ve barışı kurması irtiza eder.”
(İHA)