Ahmet Türk'ten çarpıcı MİT yorumu
Abone olAhmet Türk, MİT'teki yöneticilere dönük ifade çağrısı için, "Birileri devreye girdi" dedi
Mardin Bağımsız Milletvekili Ahmet Türk, Basın Kulübü
programında gazeteciler; Belkıs Kılıçkaya, Ceyda Karan, Nihal
Bengisu Karaca ve Selçuk Tepeli'nin sorularını yanıtladı.
"Türkiye'de Kürt meselesi çözülmeden demokrasiyi güçlü hale
getirmenin imkanı yok. Bir yerde red politikası varsa, insanlar
farklığından dolayı öteki olarak nitelendiriliyorsa buna öncelik
vermek zorundayız" diyen Ahmet Türk, gündeme ilişkin
değerlendirmelerde bulundu.
Oslo'daki MİT-PKK görüşmesini basından öğrendiğini kaydeden Ahmet
Türk, "Değişim sancıları çekiliyor. Ama değişimi
hazmedemeyen bir Türkiye yapısı var. Mesele burada"
dedi.
MİT yöneticilerinin ifadeye çağrılması ve haklarında yakalama
kararı çıkarılmasının sorulması üzerine Türk, "(Kimse
diyalogla, müzakereyle Kürt sorununun çözümü yolunda bir çalışmaya
girmesin) mesajı veriliyor. Çatışmanın devamını isteyen bir mantık.
Ben bu operasyonun mesajını böyle okuyorum. Bütün bu görüşmeler
niçin ortaya çıkıyor? Çatışmalı sürecin devamını isteyen güçlerin
aldığı karardır. Müzakereyle sorunun çözüleceğini inanlara
yöneliktir.
"GÖRÜŞMEYE İZİN VEREN BAŞBAKANDIR"
Bu kavganın nedeni nedir, tam olarak kestiremiyoruz. Ama
bir tarafta Başbakan, Cumhurbaşkanlığına aday... Bunun bedelini
sadece MİT'çiler ödemeyecek. Görüşmeye izni veren Başbakandır.
Devletin kurumları, hükümetin haberi olmadan bu çalışmayı yapamaz.
Tabii ki ben buna karşı değilim. Keşke müzakereyi daha doğru
şekilde yapsalar. Burada bir hesap var. Devleti kontrol etmeye
çalışan bir güç var. Öyle bakmak lazım.
"BİRİLERİ DEVREYE GİRDİ"
Kürt sorununun geldiği aşama açısından birileri devreye
girdi. Onu tam bilebilsek. Bu güç kimdir? İstiklal
Mahkemeleri Kürtler'e karşı kuruldu. Sonra ne oldu? Kazım
Karabekir'i bile yargılayan noktaya geldi. Hatta İsmet Paşa'ya bile
gözdağı verildi. Şimdi ne oldu? Özel mahkemelerin müşterisi başta
Kürtler. Özel mahkemeler o hale getirildi ki Ergenekon ve
Kürtler... Ama farklı noktalarda da devreye giriyor. Hukuk,
demokrasi dışı bir süreci başlatırsanız bu sürecin nereye
gideceğini bilemezseniz.
Biz faili meçhulleri gündeme getirdik. Bunlar ortaya çıkmadan
Türkiye şeffaflaşamaz. Fırat'ın doğusundaki ölümler ortaya
çıkarılırsa Ergenekon için tespitler yaparsınız. Deliller Fırat'ın
doğusunda yatıyor.
Bu işin çatışmalarla gitmeyeceğini düşünen bir MİT anlayışı
olduğuna inanıyorum. Siyasi otorite bunu taşıyacak bir noktada
olmadığı için tam tersine dönüldü.
DEMOKRATİK ÖZERKLİK
Demokratik özerklikle ilgili referandum öneren Türk,
"Kürtler arasında bir referandum yapılsın, Kürtler siyasi
katılım istiyor mu, yerinden yönetim istiyor mu, diye
sorulsun" dedi.
Demokratik Toplum Kongresi'nin demokratik özerklik ilanının Silvan
saldırılarıyla aynı güne denk gelmesiyle ilgili Türk,
"Silvan olayından günler önce karar verilmişti. Hatta
Silvan'dan sonra erteleme de gündeme geldi. Ama kongre çağrısı
15-20 gün önce yapılmış, delegeler toplanmıştı" dedi.
KCK'da 6 binden fazla kişinin tutuklu olduğunu öne süren Ahmet
Türk, "Açılım politikaları karşısında birçok kesim,
özellikle ulusalcı kesim bunu hükümetin aleyhine kullanmak için
adeta bombardıman içine girdiler. Hükümet bundan ürktü. Gerçekten
hükümetin de bir politikası yoktu. Önümüze bir yol haritası
konulamadı. Hükümet, psikolojik üstünlüğü ele geçirmek için sivil
alanı yöneldi. Şu anda verilen karar, sindirmeye, susturmaya
yönelik bir politika. 12 Eylülleri yaşadık 94-95 faili meçhulleri
yaşadık. Partimizin kapatıldığı dönemi yaşadık. Peki sorun bitti
mi? Sorunun çözümünde biz muhatabız. Ama bizden istenen silahları
susturun... Silahlar bizde değil ki. Silahlar susmadığı zaman
faturasını bize çıkarmak yanlış. Silahları elinde tutanlar ikna
edilmeden bizim yapacak bir şeyimiz yok. Hiçbirimiz silaha
tapmıyoruz. Demokratik siyasetin rolünü oynayabilecek koşulların
yaratılması lazım. Başbakan 'Ben siyaseti muhatap alırım' diyor,
ama bu partinin üyeleri içeri tıkılıyor" şeklinde
konuştu.
Türk, "Demokratik özerklik bir bölünme değil. Kürtler artık
bir siyayi statüye sahip olmalıdır. Bu, Kürtler'in hakkıdır.
Kürtler, yönetime katılabilmeli, söz sahibi olmalıdır. Katı
merkeziyetçi anlayıştan Türkiye'nin kurtulması lazım."
dedi.
HABUR
Demokratik açılım süreci ile ilgili, "İlk defa diyalog
ortamı oluştu diye umutlanmıştık" diyen Ahmet Türk,
Habur'dan Türkiye'ye giriş yapan PKK'lıların karşılanmasına yönelik
eleştiriler ile ilgili de şunları söyledi:
"Orada 150 binin üzerinde insan karşılamaya geldi, barış
umuduyla geldiler. İnsanların coşkusunu ortaya koymalarını doğal
karşılamak lazım. O insanlar teslim olmak için gelmedi. Barışçıl
bir sürecin gelişmesi için bir adımdı. Halk da böyle değerlendirdi.
Bizi mahkum edecek tavırlardan vazgeçmek lazım.
Gerilla kıyafetiyle gelmişlerdir, çünkü kimse uyarmadı. Ben
daha sonra sordum 'Size bu elbiseleri çıkarın deselerdi, çıkarır
mıydınız' diye, 'Elbette çıkarırdık. Biz barış için buradayız'
dediler.
"Demokrasiyi içselleştirmek lazım"
Kürt meselesine bakış değişmedikçe doğru bir çözümü
ortaya koyamazsanız. Bir halkın varlığının inkarı ya da kabulü...
Siz kabul anlayışını ortaya koyup buna göre bir siyasi tavır
almazsanız bunun altından kalkamazsınız. Kürtler'in bir halk
olduğunu, kendisini yönetime katabilecek, kendisini temsil edecek
bir yaklaşımı benimsiyorsanız bunu çözerseniz. 'Ben asimilasyoncu
politikayı sürdürürüm' diyorsanız bunun altından
çıkamazsınız."
ULUDERE
Uludere'de 34 yurttaşın bombardımanda ölmesiyle ilgili Ahmet Türk,
"Başbakan 'Emri ben vermedim' diyor, emir vermediyseniz
ortaya çıkarın. Çıkarmazsanız sorumluk sizde kalır"
dedi.
"RESMİ DİLE DEĞİL 'DEVLETİN DİLİ'NE KARŞIYIZ"
Yeni anayasa ile ilgili görüşlerini de açıklayan Ahmet Türk,
"Anayasanın nötr olması lazım. Başlangıcı doğru koyarsanız
doğru bir anayasa ortaya koyarsınız. Bir yurttaşlık hukukunun
konmasını istiyoruz. Türkler, Kürtler, Çerkezler, Lazlar denmesine
gerek yok. Farklı kültürlerin ve inançların da güvence altına
alınması gerekiyor. Bir dil kamusal alanda kullanılmıyorsa, eğitim
dili olarak kullanılmıyorsa o dilin yaşamasına imkan yok. Bu
nedenle anadilde eğitimi bir dilin yaşaması için kaçınılmaz bir
adım olarak değerlendiriyoruz. Türkçe'nin resmi dil olmasına
itirazımız olmadı. Bizim Cumhuriyet'le, bayrakla sorunumuz olmadı.
'Devletin dili Türkçe'dir' dediğiniz zaman diğer bütün dilleri
inkar edersiniz." diye konuştu.