Ahmet Hakan, Sabah'a neden gitti?
Abone olEkranların sevilen anchorman'i Ahmet Hakan Coşkun Sabah Gazetesi'ndeki yazarlık serüvenini anlattı.
Zaman Gazetesi'nden Zafer Özcan'ın Ahmet Hakan Coşkun'la yaptığı
röportajın tam metni: Kanal 7'nin ana haber bültenindeki
performansı ve İskele Sancak programındaki yaklaşımı ile tanınan
Ahmet Hakan Coşkun, şimdilerde köşe yazarlığına başladı. Coşkun
yeni adresindeki yazarlık serüveni için, "Çoğulcu bir yapı
istediklerini söylediler. Kabul ettim" diyor. Kanal 7'nin ünlü
anchorman'i Ahmet Hakan Coşkun, Sabah gazetesinde köşe yazarlığına
başladı. Ekrandaki farklı sunumu ve başarılı performansı ile
kendine televizyon dünyasında etkili bir yer bulan Ahmet Hakan,
artık başkalarının fikirlerini yönetmekle yetinmeyip, kendi
fikirlerini de okuyucusuyla paylaşacak. Sekiz yıldır gerek Haber
Saati ve gerekse İskele Sancak'ta her fikir ve düşünceyi ekrana
taşıyan Ahmet Hakan, "Ben Türkiye'nin bütün renkleri ile barışık
bir pozisyondayım." diyor. Kanal 7’de son 8 yıldır Haber Saati’ni
sunuyorsunuz. Geriye baktığınızda ortaya çıkan birikimi nasıl
tanımlayabilirsiniz? 8 yıl sonra geriye baktığımızda bence açık bir
başarı var. Hem kişisel olarak hem de kurumsal. Kanal 7 her türlü
dezavantajlara rağmen, onlardan sıyrılmasını bildi ve kendine
Türkiye’de vazgeçilmez bir yer buldu. Kanal 7’yi bu hale getiren
bizler de o vazgeçilmezlerin içine girdik. Kendimizi kanıtladık. Bu
zamana kadar, özellikle başlangıçta dışlanan kesimler içindeyken
şimdi merkezî medyanın içinde yer almaya başladık. ‘Merkezî
medyanın içinde yer almak’ ifadesi farklı çağrışımları da
getiriyor. Bu bir çizgi değişimine mi işaret ediyor? Çizgi değişimi
anlamında söylemiyorum. Türkiye’deki medyada iki yapı vardı. Bu iki
yapı da marjinalleşme eğilimindeydi. Bence merkezileşme her iki
taraf için de söz konusu. Türkiye’de herkes merkeze doğru
yaklaşmaya başladı. Bu ülkenin gerçeklerini kabul etmeye başladı.
Uçlarda törpülenme oldu. Yoksa bundan 8 yıl önceki şartlara
bakıldığında hiçbir yayın organı o gün için merkezde değildi. Şimdi
yavaş yavaş merkeze yaklaşılıyor. Merkezi, Türkiye gerçeklerine
vâkıf, farklı yaşam tarzlarına saygılı ve herkesi kucaklayan bir
yayıncılık çizgisi anlamında kullanıyorum. Haber Saati ile birlikte
uzun süredir devam ettirdiğiniz tartışma programı İskele Sancak’ta,
sol camiaya mensup insanlara daha fazla yer verdiğiniz ve söz hakkı
tanıdığınız yönünde eleştiriler var. Muhafazakar yapıdan gelen bir
televizyoncu olarak böyle bir tercih kullanma ihtiyacı hissettiniz
mi? Bu çok saçma bir eleştiri. Hiçbir gerçekliği yok. Biz tartışma
programı yaparken, tartışmanın kişilerini belirlerken o kişilerin
hangi dünya görüşüne mensup olup olmadığına bakmıyoruz. O
tartışmanın tarafları olup olmadığına bakıyoruz. O tartışmanın
doğru dürüst yapılabilir olmasını sağlayacak kişiler olmasına
bakıyoruz. Sağcı, solcu, İslamcı bunlar ölçü değil. Bazı
programlara katılanların hepsi İslamcı, bazılarına katılanların
hepsi solcu olabiliyor. Bu tartışmanın getirdiği bir zorunluluk
oluyor. Sadece İslami kesimden konuklarımızı ağırladığımız
programlar da yaptık. Önemli olan tartışmanın konusudur.
Muhafazakâr camiadan insanların söz söylemede, kendilerini ifade
etmede yetersiz kaldıklarına dair bir eleştirinizi okumuştum. Biraz
da bu düşünceden kaynaklanıyor olabilir mi eleştiriler? Yani
istenileni veremeyince zorlamak anlamında. Ben tam öyle dememiştim.
Ben programın, tartışmanın sağlıklı bir şekilde yürütülmesinden
sorumluyum. Konunun rayından sapmamasını sağlamaya çalışıyorum ve
seyircinin kafasında oluşacak soru işaretlerini program sırasında
gidermeye, fazlalıkları budamaya çalışıyorum. Canlı yayında bunu
sağlamak, bunu yaparken de hem nezaket kurallarına uymak, hem de
seyircinin daha iyi algılamasını sağlamak çok zor bir iştir. Zaman
zaman hatalar yapılabilir; ama bu tartışmaya katılan kişilerin
kimliği ile ilgili değil. Eğer bir solcu sorduğum soruya cevap
aramak yerine konuyu değişik mecralara çektiyse ve sözü uzatıyorsa
onun da sözünü keseriz. Benim için önemli olan tartışmanın sağlıklı
yapılması. Evet muhafazakar kesimlere mensup kişiler arasında sözü
daha dolambaçlı söyleyenler olduğu gibi kendini çok net ifade
edenler de var. Homojen bir yapıdan bahsedemeyiz. Televizyonculuk
anlamında idol olduğunuzu söyleyebilir miyiz, sizi takip eden
gençler tarafından!.. Ben böyle bir misyonu kendime biçmiyorum.
Böyle bir misyona sahibim de diyemem. Belli bir kesimin
anchormaniyim diye bir olay benim açımdan yok. Ben olaya, Türkiye
şartlarında evrensel habercilik kurallarına uymaya çalışarak
habercilik yapan bir insan olarak bakıyorum. Bana dindarların bakış
açısı da sadece işimi iyi yapmak noktasında olmalı. Dindar bir
insanın özelliği işini iyi yapmak olmalı. Dindar bir gazeteci de
doğru dürüst işini yapan bir kişi olmalı. Bunun dışındaki tüm bakış
açıları bana göre yanlış. Hem de gazeteciliğin doğasına aykırı.
Gazeteci propagandist değildir, belirli kesimin sözcülüğünü
üstlenemez. Kanal 7 başlangıçtan bu yana muhalif bir yayın
anlayışına sahip. Merkezi medyanın içinde yer alamayan insanları
ekrana taşıyan ve iktidarlar ile ilgili muhalif yayın yapan bir
çizgisi vardı. Türkiye’de yeni bir iktidar var. Kanal 7 artık
iktidara yakın bir televizyon kanalı mı oldu? Asla, biz iktidara
yakın bir kanal olmadık ve olmayız. Biz bundan önce ne yapıyorsak
aynı çizgiyi sürdüreceğiz. Bu çizginin en önemli parametresi,
evrensel yayın ilkeleri neyi gerektiriyorsa onu yapmaktır. Özel
duyarlılık alanımız insan hakları ve demokrasidir. Eğer insan
hakları ihlali yapılıyor ise, bir polis sokakta genci dövüyorsa ve
Kanal 7 kamerası bunu tespit ettiyse; İçişleri Bakanı AKP’li diye
bunu ortaya çıkarıp yayınlamaktan ve kınamaktan asla ve asla
çekinmeyiz. Seçimden hemen sonra, AKP iktidarı belli olduktan
sonra, YÖK protestosunda bir gencin dövülerek depoya sokulmasını
biz görüntüledik, olayın takipçisi olduk ve görüntüleri bütün
televizyonlara verdik. Bundan sonra da o çizgimizde bir değişme
olmayacak. Belki bu parti hakkında bundan önce habercilik
sınırlarını zorlayarak aleyhte yayın yapan kanalların bugünkü
durumu kimin değiştiğini daha iyi açıklıyor. Türkiye’de her dönem
mevcut iktidarlara yakın gazeteciler ve basın kurumları oldu. Sizin
için de şimdi iktidardan haber almak daha kolay değil mi? Biz, 3,5
yıllık iktidarında Başbakan Bülent Ecevit’ten defalarca talep
etmemize rağmen bir kez olsun özel bir demeç almış değiliz. Tek bir
örnek bile yok. Başbakan Yardımcısı Devlet Bahçeli ve Mesut Yılmaz
da buna dahil. Biz bu çok dışlayıcı tavra rağmen haber çizgimizi
değiştirmedik. Bu ülkenin başbakanı, belirli kesimlerin değil
herkesin başbakanı olmalı. Şimdi AK Parti iktidarı sadece Kanal 7
veya belirli başka yerlere görüş verip, diğerlerini dışlarsa ben
buna da karşı çıkarım. Bu ülkenin başbakanı bütün medyaya eşit
mesafede olmalıdır. Şimdiki iktidar da bize öncelik tanırsa buna da
karşı çıkarız. Süslü laflara gerek yok bir önceki yapılan ayıptır,
o ayıp tekrarlanmamalı. Bence Türkiye’de bir normalleşme süreci
var. Artık eskiden olduğu gibi akredite ve zabıt katibi gazeteciler
olmasın. Bu, medyadaki haksız rekabeti de önler. Yeni hükümetin
yapacağı atamalarda isminiz geçiyor. Hiç öyle bir düşüncem olmadı.
Ben hiçbir şey talep etmedim, gitme arzum da yok. Bana gelen bir
talep de yok. Yani bu haberin hiçbir unsuru oluşmuş durumda değil.
Sabah Gazetesi’nde yazarlığa başladınız. Nasıl gündeme geldi?
Teklif onlardan geldi. Sabah’ın Yayın Yönetmeni Ergun Babahan beni
aradı konuştuk. Yazı yazmamı istedi ve kabul ettim. Beni neden
istediklerini sormadım. Bana denilen, ‘Biz gazetemizde çeşitli
fikirlerin yer almasını istiyoruz, çoğulcu bir yapı istiyoruz.’
oldu. Bu teklifin AK Parti iktidarı sonrası olması bazı soruları da
beraberinde getiriyor. Benim öyle bir endişem oldu. Kendilerine
bunu hatırlattığımda, bir sene sonra da aynı teklifi yapsalar veya
üç ay önce yapsalardı da aynı eleştirilerin geleceğini söylediler.
Bunu fazla dikkate almamamı istediler. Peki her gün ekranlardan
insanlara seslenen ve şimdi de yazarlığa başlayan Ahmet Hakan ne
okuyor? Nasıl bir birikimden geliyorsunuz? Ben iyi gazetecilerin
çok birikimli, entelektüel kapasiteleri yüksek insanlar olduklarına
inanmıyorum. Hele televizyonculuk açısından her konuda fikri
olmanın, derinlik sahibi olmanın zaman zaman ters sonuçlar vereceği
kanaatindeyim. Bir haberci meseleye hakim olacak; ama fazla da ön
kabulleri, dünya görüşleri olmamalı, yoksa yaptığı işi yapamaz hale
gelir. Bir orkestra şefi olmaktan çıkıp bir kanaat önderi olabilir,
bu da çok sakıncalı. Ben daha çok meselelerin anlaşılmasına katkı
sağlamaya çalışan ve kendi pozisyonunu ortaya koymayan bir kişiyim
ve öyle olması gerektiğini düşünüyorum. Birikimimi şu anda daha çok
anı kitapları, yeni romanlar ve dergiler okuyarak sağlıyorum.