“Aşkı sarmaşık olarak niteler eskiler.
İnsanı bir anda başka bir dünyanın varlığına inandıran bu büyülü
sürecin başlangıcı gözlerde başlar.
Görmeden de sevenler olmuştur, bu doğru lakin göz gördüğünü
sever hükmünce gönle giden kapının anahtarı gözlerdedir demek
yanlış olmazdı.
Göz görür ve kalp konuşmaya başlar. İnsan şaşar durur
kendine…
İçinde anlam veremediği dürtüler ruhu teyakkuz halinde tutar ki
bu sevgiliye dair her şey için ''bir an kollamaktır''.
Ona yakın durmak için bahaneleri akıl mı kalp mi üretir bilinmez
kişi kendisini hep ona doğru koşarken bulur.
Koşar, koşar, koşar, koşar da koşar. Değil mi ki zaten aşk
koşmaktır.
Hangi vara koştum ise sonu hüsran oldu!
Belki ben hüsran sandım da ondan yandım böyle AŞK istedim!
Kitaplar okudum aşkı anlatan, beyitler dolusu kervanlar geçti
yüreğimden de anlayamadım onu…
Bu kadar acı veren olmamalıydı dedim kendime! Neden bu güzeller
güzeli duygu böylesine acı veriyor insan kalbine?
Eza eden ben miydim? Yoksa aşkın tarifi imkânsız soluğu muydu
beni köşeye sıkıştırıp kâbuslara yatıran?
Kullanıla kullanıla eskitilmiş, içi boşaltılmış bir kavram oldun
ya şu günlerde.
Neye aşk, kime aşk, neden aşk?
Ruh bedenden bağımsız olabilir mi hiç?
Bedenin istek ve arzuları, ihtiyaçları olduğu gibi ruhun da
ihtiyaçları var ve hiç bitmiyor.
“Canım çok sıkılıyor” dediğimizde kast ettiğimiz aslında ruhun
açlığıdır. Neye aç ise onun kıvranışlarıdır, sancılarıdır.
İnsanı başkalaştıran ve değiştiren aşk sadece karşı cins için
midir?
Sevmenin en yoğun beklide hastalık derecesinde ki hali olarak
nitelendirebileceğimiz bilindik adıyla karşı cinse duyulan aşkın bu
hali yeterli midir?
Ruh ne ister, ihtiyaçları nelerdir?
Neden çırpınır, ağlar sızlar, güler?
Sorularına cevap bulduğumuzda aşk bizim için daha anlaşılır
olacak.
Nedir hayatı bu kadar anlamsız kılarken bir o kadar da anlamlı hale
getiren şey?
Ah ki seni bir bulabilsem!
Onca kulun dudağında kirlenen ismini dudağımda temizlesem!
“Aşk bir sorgudur bazen, sevmenin hangi renge büründüğünü görmek
için.”
“Hep karşılık isteyip dururuz aşk denilen şeyde… Aşkın ne
olduğunu bile bilmeden dökülüverir dudağımızdan “âşık oldum”
cümlesi.
Âşık olmak kolay mı ki?
Gerçek aşkı kim nerede bulmuş bilen var mıdır?
Aşk bizim söylemimizdeki aşk tanımı ile aynı olamaz. Çünkü aşkın
tarifinde karşılık almadan el pençe divan durmak var.
Oysa insan aşkı karşılık ister. Alamadığındaysa biter!
Öyle ise bu aşk değildir.
Adını biz yanlış söylüyoruz. Bu olsa olsa beslenmediğinde emek
edilmediğinde solan bir sevgidir türüdür denilebilir.
Çünkü aşk tanımı sadece Allah ve kul arasındaki sevgiye uygun
bir söylemdir.
O zaman denilmelidir ki; Aşk Allah ile kulun arasındadır. Kul
ile kulun arasındakiyse sevginin mertebelerinden belki şiddetli bir
muhabbettir vesselam…