Ağar, derin devletin tanımını yaptı
Abone olDerin devlet denince ilk akla o geliyor. Bahsettiğimiz kişi DYP lideri Mehmet Ağar. Vatan'dan Devrim Sevimay'ın sorularına Ağar, açık yüreklilikle cevap verdi.
Derin devlet dedikleri şudur: Geçmişte terör vardı; taarruz.
Türkiye kendisini muhafaza etmek durumuyla karşı karşıya kaldı.
Şimdi de şefkat ve yatırım taarruzu olacak. Kerim devlet olacağız.
Kerim devlet vatandaşın başı ağrıdığında aspirin veren, sırtı
ağrıdığında okşayan, derdi olduğunda kucağını açan, öpen, seven
devlettir. AB sürecine bağımlı olarak Lozan'dan zinaya kadar her
alanda ciddi tartışmalar yaşanan Türkiye'de bir yandan da Alaattin
Çakıcı, Sedat Peker, Metin Kaplan, Haluk Kırcı'nın yakalanmaları
gibi önemli operasyonlara imza atıyor. Anlaşılan o ki Türkiye
sadece siyasetçilere atfedilerek açıklanamayacak ölçüde devlet
yapısını da içine alan büyük bir değişimden geçiyor. Bu değişimin
ne kadar "derinler" den geldiğini anlayabilmek için Türk devlet
yapısını 1970'lerden bu yana içeriden en iyi gözleyen, hatta bizzat
kendisi olan DYP Genel Başkanı Mehmet Ağar'la konuştuk. Belki de
kendisinin "siyasi miladı" sayılabilecek ilginç açıklamalarda
bulundu: * "AB istiyor diye bir şeyler yapılıyor" görüntüsü sizi
rahatsız etmiyor mu? Artık dış dinamiklerin zorlaması yerine
Türkiye kendi reform sürecini kendi iç dinamiklerinin uzlaşmasıyla
yapmanın yolunu bulmalı. Bugünün demokrasilerinde mutlak iktidar
diye bir şey yok. İktidarı paylaşmak var. Meclis dışındaki
kesimlerle de paylaşmak var. Buna uzlaşma diyoruz. * Bu ülkede iç
dinamikler dinleniyor mu sizce? Kürtler, Aleviler dinlendi mi?
Hayır, hayır. Türkiye çok ağır bir terörle mücadele süreci geçirdi.
Ancak o süreçten sonra Türkiye bunları yapabilirdi. Hatta bence
daha eksikler var. Ekonomik yönden hiçbir şey yapılmıyor
Güneydoğu'ya... Burası öncelikli olacak. Aş-iş vermediğiniz
insanları kuru özgürlükle nereye kadar taşırsınız? * Ya bireysel
haklar?.. Size de göstermelik iyileştirmeler gibi gelmiyor mu? Ama
aşırı bir sabırsızlığa gerek yok. Zaman içinde hepsi daha iyi
oturacak. Önemli olan bu adımların atılmasını birtakım kesimlerin
Türkiye'de bölücülük faaliyetlerinin daha rahat yürütüleceği
şeklinde algılamaması. Bu yanlış. * Bölücüleri tamamen bir kenara
atalım. Ama bugün kabul edilen uyum yasalarını o gün söyleyenler
terörist muamelesi gördüler. Öyleyse artık "Evet, kurunun yanında
yaş da yandı" demeyi kabul etmek gerekmiyor mu? Terörün olduğu her
yerde öncelik terörle mücadeledir. Bu dünyanın her yerinde
böyledir. Bizzati bölge halkı bunu ister. Can ve mal güvenliğinin
olmadığı bir Türkiye'de bir şeyi tartışabilmenin sağlıklı ortamı
yoktu. * Biri de çıkıp şunu diyebilir: "Terörle mücadele ederken
Yaptığınız insan hakları ihlalleri sayesinde AB'yi siz
geciktirdiniz." Birisi de ona der ki "Siz de terörle Türkiye'de bir
şey elde edilemeyeceğini anlayamadığınız için bize AB'yi
geciktirdiniz. Elinizi eteğinizi çekseydiniz zaten Türkiye'nin bir
sıkıntısı olmayacaktı." Bakın, bu iş tavuk-yumurta gibidir. Bugün
insan hakları alanındaki sıkıntının azalması terörle mücadelenin
kazanılması sayesindedir. Ortam rahatlayıp, güzelleşince bu
problemler kendiliğinden sona erdi. Dördüncü darbeyi polis önledi *
Polis olduğunuz günleri bize unutturmanız gerekiyor mu acaba? Yani
bir siyasetçi olarak... Hayır. Türkiye'de emniyet mesleğinde
çalışmış çok önemli siyasetçiler var. isimlerini sayayım ben size
hemen: İhsan Sabri Çağlayangil, Necdet Uğur, Nevzat Ayaz... *
Hiçbiri kurumla sizinki kadar özdeşleşmiş isimler değil. Onu da
bizim başarımız olarak görmek lazım. Kurumun benimsediği bir isim
olmanın avantajı var. * Ama avantaj gördüğünüz o kurumdan da epey
yara almış insan var. Şimdi önemli olan suç işleyen insanlar... *
Pardon ama ben onu kast etmiyorum. Bu kadar önemli bir kurumun
Susurluk gibi olumsuz gerekçelerle de anılmasından söz ediyorum.
Olaya tek bir çerçeveden baktığınızda hep olumsuzluklar görürsünüz.
Türkiye en büyük terör dalgasıyla karşı karşıyaydı. Sizin tahmin
edemeyeceğiniz çok büyük terör eylemleri önlendi bu ülkede.
Demokrasi üç kez darbe aldı. Üçünde de gerekçe aynıydı: Gelişen
terör ve kardeş kavgası. Yani polis görevini yapamadığı için asker
yönetime el koydu. 90larda polis görevini tam yaptığı için bir daha
darbe olmadı. * Sadece polis mi? 20 yıl "Olağanüstü Hal" de yaşandı
bu ülkede. Olağanüstü halle veya değil. Önemli olan Türkiye
demokrasisinin işleyebilir olmasıdır. * Tabii yıllarca Emniyet'in
içinde yaşamış, baba mesleği polislik olan biri olarak sizden zaten
başka bir söz duymayı beklemiyorum. Ama bu kurum işkenceyle,
Susurluk'la, mafyayla anılır hale de getirilmedi mi? Hayatta
birtakım insanlar devlet görevinde başarılı olabilir ama kendi özel
hayatını tanzim edemez. Bu suçun şahsiliğiyle ilgilidir. Kendine
verilmiş görevi ifa ederken bunu suiistimal etmemek önemli bir şey.
İnsan görevde hata yapabilir, değerlendirme hatası da yapabilir.
Suç işlemek ayrı şeydir, hata yapmak ayrı. * Siz yapmadınız mı?
Hayır. O bir süreçti, görevdi, yaptık geçti. Sonunda zaten bizi
millet sevdiği için bu göreve getirdi. Ben paraşütle gelmedim
buraya. Kimse elimden tutup getirmedi. * Elazığ'da seçilmemenize
imkan yoktu. Başka yerde de olsa seçilirdim. Hem zaten her
Başbakanlık iddiası olan siyasetçinin bir ili vardır. Bu siyasetin
yazılı olmayan kuralıdır. Mayamızda bekaa endişesi var * Sizin
hakkınızda herkesin ortak bir kanısı var: Çok zekisiniz. Meclis'te
bir konuşma yaptınız. Lale Devri'ni bile anlattınız ama onların
istediklerini söylemediniz. Susurluk Komisyonu'na gittiniz,
Anayasa'nın 138'inci maddesini anlattınız ama yine bir şey
söylemeden çıktınız. Söylenmesi gerekenleri söylemişizdir her
zaman, söylenmemesi gerekenleri de söylememişizdir. * Sonuçta siz
Türk siyasi ve demokrasi hayatına damgasını vuran isimlerden
birisiniz. Yok canım, daha vuracağımız damga var. * İşte o yüzden
ben sizinle Çatlı, Çakıcı, Kırcı falan yerine aslında devletin
kendisini konuşmak istiyorum. İçeriden birisi olarak nedir sizin
devlet kavramınız? Çok özet: Devlet vatandaş için vardır. Milletini
mutlu edemeyen devlet zayıftır. * Ama edemedi... Ne laikleri, ne
dincileri, ne Kürtleri, ne Alevileri, ne azınlıkları, ne
ulusalcıları, ne memurları, ne emeklileri?.. Yok yok o kadar da
değil. Gelmemiz gereken yerlere gelemedik. Ama burada hata devlette
değil onu idare eden siyasetçilerdedir. * Türk devlet yapısının
mayası ne üzerine kurulu? Büyük bir imparatorluk parçalandıktan
sonra bir Cumhuriyet kuruldu. Dolayısıyla mayamızda da hep beka
endişesi var. Ama terör bittikten sonra artık farklı bir yapıya
gidiyoruz. "Kerim devlet", koruyan devlet, şefkatli devlet... Bizim
misyonumuz da kerim devleti var edebilmektir. * Sizin "Derin
devlet" tanımınız "Misak-ı Milli sınırlarım koruma iradesidir." Ya
peki kerim devlet? Kerim devlet de vatandaşını koruma iradesidir.
Vatandaşıyla ilişkilerinde problemi olmayan, vatanaşın hak ve
özgürlüklerini teminat altına alan, kendisi dahil vatandaşı
ezdirmeyen. * Kerim devlete geçiliyor olduğunu sizden duymak ne
kadar önemli. Öyle olacak, kaçınılmazdır bu. * Yani derinden kerime
geçtik? Derin diye bir şey yok aslında. O milletin iradesidir.
Millet bu topraklar içinde varolmak istiyor. Burada bir kayıpla
karşılaşmak istemiyor. Şimdi devlet kerim oldukça bu endişeyi
karşılayacak. * Türk devletinin derinliği 1911 tarihli Memurin
Muhakemat Kanunu'na kadar dayanmıyor mu peki? O hala var... Var.
Ama korkuların karşılıksız olmadığı görüldü. Ülkede birtakım
sıkıntılar oldu, endişeler oldu, çatışmalar oldu. Türkiye kendisini
muhafaza etmek durumuyla karşı karşıya kaldı. Her devletin
kendisini savunmak hakkı vardır. * Ama devletin hiç sorgulanmadığı
yerde vatandaş zarar görmüyor mu? Devleti koruyacağız diye
vatandaşa haksızlık edilmedi mi? Hangi vatandaşa diye bakmak lazım.
Kerim devlet, vatandaşın başı ağrıdığında aspirin veren, sırtı
ağrıdığında okşayan, derdi olduğunda kucağını açan, öpen, seven
devlettir. Yani geçmişte terör vardı; taaruz. Şimdi de şefkat ve
yatırım taaruzu olacak. * Benim bildiğim "kerim" in üç anlamı var.
Soylu, cömert ve Tanrısal. Hangi anlamda kullandınız? Soylu ve
cömert tabii. * Öyleyse derin devlet miyadını doldurdu, görevini
tamamladı mı? O tür bir tehdit varolduğunda otomatik refleksleri
vardır bu ülkenin. Yönetenlerin her zaman aklının köşesinde beka
endişesi vardır. Ama bekaya olan tehdit dıştır. Onu algılamak
lazım. Artık iç tehditin ağırlığı yok. İç tehdit unsurları artık
demokrasiyle ortadan kaldırılabilir şimdi. * Tam 16 Kasım 1996'da
bir laf ettiniz tarihe geçmişti. Yani o lafınıza göre artık "bir
operasyon" yapılmasına gerek yok mu? Olay yoksa niye operasyon
olsun ki... Bizim arzu ettiğimiz şey olmadan evvel önlemektir.
Haber : Devrim SEVİMAY