Açılımı bekleyen en büyük tehlike
Abone olCem Boyner Türkiye'nin içindeki durumu değerlendirdi. Kürt -devlet kavgasının sonundaki büyük tehlikeye dikkat çekti.
İşadamı Cem Boyner: Bu kavga henüz devletle Kürtlerin
kavgasıyken hemen sona erdirilmeli. Türklerle Kürtlerin kavgası
haline gelmeden, kardeşlik mayamız bozulmadan hemen bitmeli
Türk Sanayici ve İşadamları Derneği’ne, 1989 yılında başkan
olduğunda 34 yaşındaydı. Turgut Özal iktidardı. Başkanlığı
döneminde “iktidarın icraatlarını” sert bir dille eleştirdi.
Özellikle dönemin yönetim anlayışı için kullandığı
“Kleptokrasi” (hırsızlar yönetimi) tanımı uzun
süre tartışılmıştı. Siyaset konusunda konuşmalarına tepki
gösterenlere ‘TÜSİAD, Kanaryaseverler Derneği’ değil” mesajını
veren de oydu.
TÜSİAD başkanlığından ayrıldıktan 4 yıl sonra bu kez siyasetin
“tam içine” girdi. Kurduğu Yeni Demokrasi Hareketi
22 Aralık 1994’te partileşecekti. Hareket “oy” olarak beklentilerin
çok altında kalsa da Boyner’in o günlerde yaptığı konuşmalar uzun
süre tartışıldı. Özellikle o yıllarda pek çok kişinin bir çift laf
etmekten bile korktuğu, “yasaklı bir alan olan”
Kürt sorunu. Boyner bu konuda 14 yıl önce oldukça çarpıcı
mesajlar vermişti: “Türkiye’de bizi yönetenler 60
yıldır Kürt olmadığını öne sürdüler. 60 yıldır Kürt yok diyenler
şimdi Kürt sorunu yok diye konuşuyor. Güneydoğu’da izlenen
politikalar yanlış. Yanlış olduğunu anlamamız için binlerce
kardeşimizin daha ölmesi mi gerekiyor? 20 yaşındaki gençlerimiz 70
yaşındakilerin yüzünden ölmemeliler..”
Cem Boyner konuyla ilgili fikirlerini Milliyet'ten Eylem Türk'e
açıkladı:
KÜRTLERE AYRIMCILIK YAPAN DEVLET, TÜRKLER
DEĞİL!
- Kürtler kendilerinin yeterince duyulmadıklarını iddia
ediyorlar. “Türkler, Kürt kardeşlerini neden anlamıyorlar?” diye
soruyorlar. Siz ne söylerdiniz Kürtlere?
Derdim ki;
Türklerin hassasiyetini anlayın artık. Bu devlet
sizi saklamış 1920’lerden beri; ders kitaplarında yoksunuz,
isimleriniz yok, köy, kasaba, şehir adlarınız silinmiş, müziğinizi,
şarkılarınızı duyurmamış, yasaklamış. Ülkenin batısı sizin
varlığınızdan daha yeni haberdar oldu. Niye durup dururken,
kendileri kadar, hatta daha çok sayıda diğer Kürtlerin neden PKK
tarafından öldürüldüğünü uzun yıllar anlamadı Türkler.
Yeni yeni varlığınızın ve isminizin farkına vardı. Sizi saklayan
yalan rejim eninde sonunda zayıfladı, yasaklar, duvarlar birer
birer ortadan kalkıyor artık.
‘Türk kardeşlerinizin şokunu anlamanız gerekli. Size
ayrımcılık yapan devlet politikalarıdır, yoksa Türk halkının
tercihleri değil’ derdim.
SİLAHA DEĞİL BARIŞA
YDH Yönetim Kurulu’nda eski HEP/DEP milletvekili kıymetli bir
ağabeyimiz vardı. Operatör Dr. Mehmet Emin Sever Beyefendi bir gün
bir sohbetimizde şöyle diyordu:
“Yahu biz Kürtler siz Türklere bir türlü isyan
beğendiremiyoruz. Önce Şeyh Sait isyanını yaptık, dediniz
bu İslami bir isyandır, Kürt değildir. Sonra Dersim isyanı; dediniz
bu da Alevi isyanıdır, gene Kürt değildir, gene olmadı. En son PKK
çıktı ona da dediniz Marksist, Leninist bir isyandır. Ne
yapacağımızı şaşırdık. Bir türlü isyan beğendiremiyoruz size.”
Türklerin kendilerini ezilmiş Kürtlerin, Kürtlerin de kendilerini
sorunun özünden habersiz Türklerin yerine koymaları gerek. Bizleri
bu noktaya getiren baskıcı devlet politikalarını, resmi yalanları
gelin daha sonra tartışalım.
Onun da zamanı gelecektir ama şu noktada düne kadar
dökülmüş kanlara değil bugünden sonra dökülmemesi gereken kanlara
odaklanalım. Ankara’ya düşen, isyanların nedenlerini
ortadan kaldırmak. Hem de hemen... İktidarın görevi bu
sorunu barışçı yollardan çözmektir. Önce ‘silahlar sussun’ demek
samimi değil. Sustuğu zamanlar oldu, iktidarlar bir arpa
boyu yol gitmedi. Zaman silaha değil barışa davranmak
zamanıdır.
PKK BARIŞI UMURSAMIYOR
- PKK’nın politikaları çelişmiyor mu? Hem
barıştan söz ediyorlar, eşanlı silahlı eylem
yapıyorlar?
PKK’nın DTP umurunda değildi. Galiba barış da umurunda değil.
PKK sadece PKK’yı istiyor.
Varoluş sebebi Kürtlerin hakları değil. PKK’nın
devamı. Öcalan için de varsa yoksa kendi rolü.
DTP kapatıldı şimdi ne olacak? Benim umurumda. Ama PKK’nın
umurunda olduğunu sanmıyorum. Üstelik PKK’dan rol çaldığı
ve PKK’nın altını boşalttığı için PKK’ya göre, kapansın ki iş gene
dağa, PKK’ya, kan dökmeye kalsın.
Anne babasını öldürüp yakalandıktan sonra mahkeme karşısına
çıkarılan çocuğun, “Hâkim bey, bana acıyın, ben öksüz ve
yetimim” diye insaf dilenmesine benziyor PKK ve
Öcalan’ın timsah gözyaşları. PKK son zamanların en
büyük stratejik hatasını yaptı, Tokat-Reşadiye katliamı
ile. Barış-açılım sürecini bombaladı. Kürt halkına, barış
ve demokratik haklarına kavuşmak isteyen, çırpınan milyonlara ağır
bir ihanet bu.
AÇILMADAN KAPANIM
Hükümetin dağ kadrolarına af çıkarmak için elinde çok
iyi bir fırsat var. Şu sıralar af ilan edilirse PKK’nın,
Kürt halkı için mi, kendi için mi varolduğu sorusunu
düşünmeye başlayan binlerce PKK’lı dağdan
inebilecektir.
PKK kendisini Kürtlerin haklarından çok Öcalan’ın rahatına ve
geleceğine adamış görünüyor. Kürt partisi DTP yeni adıyla BDP Sinn
Fein inceliğini göstermeyip doğrudan PKK’nın ve Öcalan’ın
sözcülüğüne soyunacaksa gündem bellidir. Öcalan’a daha iyi
koşullar, daha iyi bir cezaevi, sonra ev hapsi. Sonra af. Sonra
Meclis. Sonuç? Açılmadan kapanım.
Kürt halkı kendi hak
ve özgürlükleri davasının Öcalan ve PKK’nın dar gündemine
sıkışmasına razı olmayacak ama kopamayacak da, zira isyanın esas
nedeni olan, tabanın güçlenip genişlemesini sağlayan Kürt halkının
kendi için istediği açılım, hâlâ yapılmamış olacak.
İşte bu nedenle hemen demokratik açılım! Hiç vakit kaybetmeden.
Düşünün, Kürtlerin kendileri için istedikleri hak ve
özgürlükler kazanılmış, af ilan edilmiş ve savaşın nedeni,
aşırılığın nedeni, yalnızca Öcalan’ın rahatı, geleceği ve
PKK’nın yönetim kadrosunun dar siyasetine
sıkışmış. Böyle bir ortamda hala gençlerin dağa çıkacağını
düşünür müsünüz? Bunlar bir an önce gerçekleştirilirse PKK’nın dağ
kadrolarının, çığ gibi örgütten ayrılma ihtimali yüksek.
Kalan küçük bir kadro tabii ki silahlarını konuşturmaya, teröre,
uyuşturucu ticaretine devam edecek; kanımca terör 5-10
seneye kalmadan hızla azalıp bitecek. Ama mesele Kürt meselesi
değil, asayiş meselesine indirgenmiş olacak.
86 YILDIR SOPA SİYASETİ
- PKK’nın tasfiyesinin yolu demokratik açılım mı?
Bu gerçekleşirse tasfiye olur mu?
PKK’nın tasfiyesi amaç olursa yanlış yaparız. Devlet doğru
olanı yaparsa PKK tasfiye olabilir. Öcalan, PKK ve
DTP’deki aşırı kadrolar bugün Kürt açılımı önünde engel oluşturuyor
ve bu, Kürt halkına zarar veriyor. Onları izole etmenin yolu
gaspedilmiş hakları daha da kasmakla değil varoluş nedenlerini
ortadan kaldırmakla olur.
86 yıldır sopa siyaseti. Bir kere de iyilikle yaklaşsak
meseleye?
Tam 15 yıl önce YDH da siyaset yaparken ‘Kürt meselesi ve PKK
terörü ayrı şeylerdir’ diyordum. Geçtiğimiz yıllarda PKK ve Kürt
tabanı maalesef üstüste örtüşmeye başladı. PKK,
Tokat-Reşadiye katliamı ile barışı baltalayan önemli bir hata
yapmıştır. Şu an taban hızla örgüt ve DTP’nin
radikallerinden ayrışıyor. Anayasa Mahkemesi’nin son kararı ile de
DTP’nin ılımlıları gitti radikalleri kaldı! Bu kavga, henüz
devletle Kürtlerin kavgası hemen ama hemen sona erdirilmeli.
Devletle-Kürtlerin kavgası, Türklerle-Kürtlerin kavgası haline
gelmeden, kardeşlik mayamız bozulmadan bitmeli. Hemen. Çok
zamanımız kalmadı. Hatta hiç zamanımız kalmadı. Çaresizlik ve
umutsuzluk insana herşeyi yaptırabilir.
DEMOKRATİK HAKLAR
“Kürtlerin önemli bir kısmı PKK ve Öcalan’la artık
kaderlerini birleştirdiler, Kürtlere ‘demokratik açılımı
alın, PKK ve Öcalan’dan vazgeçin’ politikası asla tutmaz” diyenleri
duyuyor gibiyim. Yanlış düşünüyorlar diyemem belki. Ama PKK’yı
tasfiye etmek ve Öcalan’ı marjinalize etmek için önermedim
açılımı.
Açılım, Kürtlerin demokratik haklarının iadesi projesi, PKK ve
Öcalan nedeni ile yapılmamalı. Yapmak gerektiği için yapılmalı. PKK
ileride marjinalleşir mi? Öcalan Kürtlere huzur verir mi? BDP Kürt
milliyetçiliği yerine Türkiye siyasetine soyunur mu?
Bunları gelecek bize gösterecek. Ancak Kürt meselesinin aktörleri
ne yapar, ne reaksiyon gösterir diye düşünerek tüm Kürt halkına
yıllardır gaspedilmiş haklarını vermeyecek miyiz? Öcalan’ı, PKK’yı
mazeret gösterip, ‘onlar gitsin öyle verelim hakları’ diye
borcumuzun, demokratik hakların üzerine oturmaya devam mı
edeceğiz?
-‘Sanki Sünni Türkler Kürt ve Alevilere lütfedip hak
dağıtacak’
İktidarın Kürt konusuna yaklaşımını nasıl
değerlendiriyorsunuz?
İktidarın dili, beden dili, Başbakan’dan çok bazı ‘bakanların’ dili
meseleyi çözme ile uyuşmuyor. ‘Biz ve onlar’ dili ile olmaz bu iş.
İçselleştirmek gerek sorunu. Sanki Sünni Türkler, Kürt ve Alevilere
lütfedip hak dağıtacaklar.
Kürtler ve Aleviler Kurtuluş Savaşı’nda, Kore’de ve Kıbrıs’ta,
Güney Anadolu’da savaşmadılar mı? İktidardakilerin, bakanların,
bürokratların ve askerlerin maaşları batıda yaşayan Kürt ve Alevi
vatandaşların da ödedikleri vergilerden ödenmiyor mu? Memurlar,
patronlarına hak mı dağıtacaklar? Ya da dağıtmayacaklar?
Kavramlar birbirine karışmış. Sapla samanın ayırmanın zamanı geldi.
Eskinin arkasına saklanmanın zamanı da geçti.
Eskiden bu politikaların sahibi askerdi. Siyasetçi için
manevra sahası ve izni yoktu. Şimdilerde askerler dahi bu meselenin
silahla çözülemeyeceğini söylüyorlar. Top çoktan siyasetçilerin
ayağına geçti. ‘7 yıldır iktidardaki AKP neden daha yeni
soyundu Kürt meselesini çözmeye’ sorusunun cevabı bende yok. Neden
Anayasa’yı yeni demokratik bir Anayasa ile değiştirmek projesinden
vazgeçti? Açılım kararının samimi olduğuna inanıyorum. Ancak bunun
tek yolu önce Anayasa’yı değiştirmek, insan hak ve özgürlüklerini
kısıtlamayan, ulusun demokratik Anayasa özlemini gidermektir.
Son tahlilde bu meseleyi birlikte çözeceğiz. Türkler
başlattı, Türklerle birlikte bitirilecek. Formüller belli
değil mi? Şapkadan tavşan çıkmayacak ki. Muhatap aranması ayrı bir
oyun. Fikirler alınır, danışma platformu genişletilir, ancak işin
ucunda hak verilmesi var müzakere yok, Kürt halkına borç ödenmesi
var. Borç ödenirken karşılıklı pazarlık edilmez. Alacaklı,
olmayacak fazladan taleplerde bulunursa, tehdit olarak silahı
gösterirse, Türkiye Cumhuriyeti hükümetini korkutup
sindirmek ihtimali var mıdır? Asla!
Ne olur? Bugüne kadar ölen 40 bin kişiye yeni onbinler eklenir.
Silahlar tamamen susmasa da
Hükümet, askeri sivil bürokrasiye teslim olmadan demokratik açılımı
derhal hayata geçirmeli, Kürt vatandaşlarına kendi etnik kimlikleri
ile temsil, ifade ve eşit hak temelinde vatandaşlık için yola
çıkmalıdır ve bunun da kendisinden güzellikle ya da zorla istendiği
için değil, böyle yapmak doğru olduğu için yapmalıdır.
Cumhuriyetin 86 yılında, biriktirilmiş, gasp edilmiş borçları
ödemek gerekiyor. Borçlar ödenmelidir, yanlışlar düzeltilmelidir,
kabahatler için özür dilenmelidir.
Bunun için silahların susması beklenmeli midir? Silahlar susarsa
daha rahat çözülür ama beklenmemelidir silahların bütünüyle
susması. Dış güçler, iç güçler, provokasyon... Daha uzun süre
bitmeyecek terör. Bingöl’de katledilen 33 asker, Tokat’ta
katledilen 7 asker. Sivil siyasi bir demokratik çözüm için steril
bir laboratuvar ortamını asla bulamayacağız.
- Kürt sorunu konusunda tek tek siyasi partileri değerlendirir
misiniz?
MHP milliyetçi. Meclis’te çok ağır muhalefet
yapıyor Kürt açılımına karşı, ancak sokağı ciddi bir sorumlulukla
kontrol altında tutuyor.
DTP, centilmen Ahmet Türk’ün DTP’si olmaktan
çoktan çıkmıştı, fevkalade provokatif bir tavır almıştı son
zamanlarında.
CHP, milliyetçi, devletçi. Halktan uzak,
Alevilerden dahi kopuk.
AKP, Alevi açılımı ile ümmetçi olmadığını, Kürt
açılımı ile milliyetçi olmadığını anlatmaya çalışıyor. Şu an
gerçekten barış ve huzur getirmeye çalışan tek aktör. Donanımı,
kararlılığı, cesareti yetecek mi Kürt meselesini çözmeye göreceğiz.
Gerçek şu ki kimseden yardım alamayacak gibi görünüyor. Fakat
aslında kimseye ihtiyacı da yok.
AKP tek başına iktidar, Cumhurbaşkanı AKP’li. Daha ne
istiyor hükümet? Borç var ve ödenecek!
Hepsinin
ötesinde, milletin desteği yeter de artar bile. Kürtlere karşı
zulüm ve yasakları sürdürerek PKK’nın istediklerini yapıyoruz;
neden halkın istediğini yapmıyoruz? Düşmanı olan PKK’ya hizmet
eden, ona her gün taban desteği veren bir devlet olur mu?
Aklımız mı bağlandı?
- Kürt meselesi bunca zaman yasaklarla, inkârla saklandı
diyorsunuz. Peki şimdi nasıl günyüzüne çıkacak kavga
çıkarmadan?
Friedrich Nietzsche, ‘Müziği duymayanlar dans edenlerin deli
olduğunu düşünüyor’ demiş. Annem yıllar önce, sanırım 1993-94
yılları idi daha YDH yeni filizlenirken bana “Nedir Allah
aşkına bu Aleviler? Kürtlerle aynı şey mi?” diye
sormuştu.
Annem cumhuriyet çocuğu, English High School’lu, üç lisan
konuşuyor, sürekli okur, gezer, bir kaç yıl önce hac farızasını
yerine getirmiş, örnek bir anne, mükemmel bir insandır.
Aleviliği beğenmiyor değil, bilmiyor, tanımıyor. Hele
Kürtleri...
‘Aslında var olmayanlar niye durup
dururken varolduklarını iddia ediyorlar?’ diye
sorguluyordu başlarda. Çoktan varolduklarını öğrendiğinde dünya
adeta başına yıkıldı, üzüldü, utandı, ‘Nasıl kıymışız bu insanlara’
diye. Yüzyılın başında Osmanlı parçalanırken, imparatorluğun her
köşesinde Yunan, Bulgar, Slav, Arap, milliyetçi ayaklanmalar, yeni
Türkiye’nin evsiz yurtsuz kalan imparatorluk tebasının Anadolu’ya
göçü ile temellendiği bir süreçte, o günlerin bağlayıcı tek zamkı
olan milliyetçilik gereği “Türklük” kavramının yeni cumhuriyetin
temeli olma ihtiyacını, baskıcı, asimilasyon politikalarının
nedenlerini, haklı çıkarmaya çalışmadan, anlatmıştım anneme.
Gerçek adı ‘Türk meselesi’
Aradan yıllar geçmiş, baskı ve asimilasyon
politikaları iflas etmiş, milliyetçilik, bakın vatanseverlik değil,
önemini kaybetmiş, baskı, işkence, devlet terörü birleştiricilikten
çok bölücü bir etki yapar hale gelmiş bu son 30 yılda yalan
rejiminin iflası kaçınılmaz olmuştu. Avrupa Birliği’ne üye olmanın
ilk adımı esasen yalanlar rejimini sona erdirmekten geçiyordu.
Bunun da tek yolu gene Anayasa’yı değiştirmek.
Bu dönemi ulus devlet kurma çabalarının ağırlıklı olduğu bir dönem
olarak kabul etsek dahi bu politikaların son kullanım tarihi çoktan
geçmiş. Bu nedenle yıllar önce meselenin gerçek adı ‘Türk
meselesidir’ demiştim. 25 yıldır kendi toprağını bombalayan, kendi
vatandaşını öldüren başka devlet var mı? Ölmeye devam mı? Ne için
ölmeye devam? Tam bir anlatsanıza bana. Dağa taşa “Ne mutlu Türküm
diyene” yazmak ne işe yaradı? Kendini Türk hissetmeyenleri üzmek
dışında?
MAYASI BOZULMADAN KAVGA BİTMELİ
Abdullah
Öcalan ne olacak? Kürt kesiminde geliştirilen politikalarda mutlaka
bir şekilde onun da adı anılıyor.
İngilizler, ‘Yaşlı siyasetçiler birbirleri ile konuşmalı ki gençler
savaşta ölmesin’ der.
Ankara’daki tombul ihtiyarlar birbirleri ile konuşup çözüm üretmek
yerine gencecik insanları savaşa göndermeyi tercih ediyor. DTP ya
da BDP Kürt partisi. Daha doğrusu Kürtçü parti. Gitgide kendisini
önce PKK’ya son zamanlarda da Öcalan’a endeksledi. Bunu yaptıkça
kendisine oy verenlerin üzerindeki etkiyi kaybedip aradaki mesafeyi
hızla açtı.
Parti temsilcileri ‘barış, demokratik haklar, dağa çıkmak,
Öcalan’ın hücresi’ ve ‘silahlar sussun’ sözcüklerini aynı
cümlelerin içinde kullanıyorlar. Her bir Kürt’ün içinde kaç farklı
Kürt var? 6 Kürt partisi kapatıldı. DTP son seçimde 3 milyon oy
aldı. BDP’nin kaç oy alacağı bilinmiyor. Önceki politikalar
sürdürülürse azalacağı kesin.
Büyük resme baktığımızda PKK’nın silahlı savaşı kaybettiğini ancak
Kürtlerin siyasi savaşı kazandıklarını görüyoruz. PKK vur kaç
operasyonlarına devam edebilir, ancak her eyleminden sonra TSK’nın
misliyle cevabı ile karşılaştığını ve çok ağır kayıplar verdiğini
görüyoruz. Amerika, Avrupa, komşular PKK’ya tamamen sırt çevirmiş
durumdalar. Oysa aynı güçler Kürtlerin haklarına kavuşmak için
yaptıkları siyasi çabaları destekliyorlar. AKP hükümetinin açılım
çalışmasını da destekliyorlar.
Kürt meselesi çözüldükçe PKK’nın içinin boşalacağı bir gerçek. Kötü
mü bu? PKK’lı Kürtler silahlı mücadelenin bitip, siyasal
mücadelenin başlamasına karşı mı olmalılar? Dağda mağaralarda
yaşamak, şehirde yaşamaktan daha mı iyi?
Devlet siyasi mücadeleyi silahlı mücadeleye tercih etmez mi? PKK
amaç değil. Kürt meselesini çözmek amaç. Kürt meselesinin çözümünün
siyaset yoluyla bulunabilmesi amaç. Kürt meselesi çözülürse PKK
meselesi de çözülür. Davası boşalan PKK kendini tasfiye eder mi?
Dağda mı kalır? Öcalan’ın hapiste kalıp kalmayacağı, geleceği,
bunların hiçbiri bugünün gündemi değil. Esas mesele PKK ve Öcalan
yüzünden Kürt meselesinin çözümünün ertelenmemesi.
Barış için, demokratikleşme için adımları attığımızda, huzura
kavuştuğumuzda, Kürtler kimliklerini inkar etmeden bu ülkenin eşit
haklı vatandaşları olduğunda, o huzur ortamında Öcalan’ın
geleceğini çok daha aklıselimle tartışabiliriz.
- Öcalan’ın şu andaki rolünü nasıl
değerlendiriyorsunuz?
Şu sıralar yaralar açık. Kabuk
bağlamadı. Tokat-Reşadiye’de pusu kurulup öldürülen gençlerimizi
yeni gömdük.
Öcalan belli ki Kürt siyasi hareketinin üzerinde fevkalade etkili.
Kürt partisi İmralı’dan talimat aldığını saklamıyor. Halbuki bu
açık ve teşhirci ilişki 7. partinin muhatap alınmasını gitgide
zorlaştırıyor.
Açıkça Öcalan’ın muhatap alınması? İçi yaralı Türklerin
tahammüllerini sınamak istiyorsanız, belki. Kanımca, Öcalan’ın
muhatap kabul ettirilme ve mahkûmiyetinin sona erdirilmesi
yolundaki hoyrat çabalar vatandaşlarımızın arasındaki ayrışmayı
tavan yaptırır. 7. parti kendisini İmralı’nın sözcüsü olarak
tanımladığı sürece önemini de sıfırlıyor. PKK ve Öcalan var ama
realitede Kürt partisi yoktur bu fotoğrafta. Öcalan ve PKK’nın pek
çok Kürt vatandaşımız için çok şey ifade ettiğini biliyorum.
Bazıları, Kürt kazanımlarının hepsini Öcalan ve PKK’ya borçlu
olduğunu düşünüyor. PKK’yı ‘terörist’ değil ‘gerilla’ olarak
tanımlıyor. Öcalan’ı ‘bebek katili’ değil, son Kürt isyanının
lideri olarak görüyor. Ama sıra Kürtlerin empati yapmasında bugün.
Tamam, hep birlikte biraz gerileceğiz ama kopmadan.
‘Sesimizi belki bir duyan olur, belki bir kardeşimiz eksik
ölür’
Yıllardır YDH zamanında sık sık dillendirdiğiniz Kürt
meselesi ve çözümleri hakkında konuşmadınız. Uzun süredir bu ilk
galiba. Neden şimdi?
Hani saldırılardan yere yatıp ölü numarası yaparak
kurtulmak vardır ya. Şimdilerde kör ve sağır numarası yaparak,
yaşanan ve yakında daha da ağırı yaşanacak bu toplumsal
felaketten sıyırmak mümkün olabilecek mi? Biz problemi görmezsek,
problem de bizi görmez diyebilir miyiz?
Şimdi susmak değil, konuşmak zamanı. Konuşmaktan topluma zarar
gelmez. Silahların susması, insanların konuşması gerek. Ayrıca
mantıklı insanların, sağduyulu insanların, iyi kalpli insanların
olduğuna, barış için konuşan seslere kulak vereceğine inanıyorum.
Kürtler diyor ki; “Benden alıp esirgediğin bana ait hakları geri
istiyorum. Çok istiyorum. O kadar ki, güzellikle vermezsen artık
kuzu kuzu bekleyip ezilmeyi sürdürmeyeceğim. Dünyada da o devir
geçti. Tüm ülkelerde etnik-kültürel haklar teslim edildi. Ben hem
Kürt hem de seninle eşit olmak istiyorum. Çok mu zor? Bu haklarımı
gaspetmeye devam edersen, şekilden şekile girerek hep karşına
çıkacağım; bir gün sokakta, bir gün Meclis’te, diğer bir gün dağda.
Ben buradayım, kalıcıyım ve sen beni dinlemeden sana asla huzur
vermeyeceğim.”
Hem de yıllardır avaz avaz diyor. Bizler sağır mıyız? Duymuyor
muyuz? Kulağımız yalnızca bomba sesine mi hassas? Yalnız Türk
sesine mi? Canım yanıyor.
Siyaset var mı gelecekte?
Asla yok. O defter kapandı. Konuşmam vatandaşlık
vazifemin gereği. Belki bir duyan olur. Belki bir kardeşimiz eksik
ölür.
Hemen af ilan et, kapsamını geniş tut
- Yakın geçmişteki acılar... Verdiğimiz
şehitler... Ölen gençler... Bunların unutulması imkansız değil
mi?
Asla unutmayacağız. Kaybettiğimiz on binlerce insanın boşuna
ölmemiş olması gerekli. PKK’nın silahı bırakması, Kürtlerin eşit
haklara kavuşması zafer olmaz mı? Barış zafer olmaz mı? 40 bin
insanımızı kaybettik, daha nice 40 binler kaybedelim diyebilir
miyiz? Acılar çok ve karşılıklı.
Yetmedi mi cenazeler, dağda namazsız gömülenler, izi dahi
bulunamayanlar? 6 bin köyü PKK’ya lojistik desteği kesmek için
yakmamızın bir mantığı olabilir. Ama 6 bin köyü yakarken içinde
yaşayan binlerce köylüyü evsiz barksız göçe zorladığımızı da
hatırlayalım. Diyarbakır’ın nüfusu nasıl 2 milyon oldu? Doğurarak
mı?
1915 ve son 20 yıl
Ermenileri 1915’te Suriye’ye kadar yürüttü Osmanlı.
Son 20 yılda köyünü yaktığımız on binleri kamyon kasalarında yakın
bir şehrin varoşlarına döktük. Çok mu fark var arada? Açık kasalı
kamyon farkı mı? Acı çok, doğru, ancak asla tek taraflı değil.
Kürtler, PKK’lı Kürtler, asker Kürtler, korucu kürtler... Yazık
değil mi? Bugün aileler var, bir oğlu askerde, diğer oğlu dağda
PKK’da. Bu aile sağlıklı mı? Bu toplum sağlıklı mı? Arada bir kendi
halinizden şikayet ederken, bu çocukları, onların ana babalarını
düşünün.
Çözüm gizli değil ki! Sır değil ki! Tarihte devletlerin bir kısım
vatandaşlarına yok muamelesi yaptığı ilk ülke biz değiliz ki! İlk
çözen de biz olmayacağız.
Problemler, yasaklar gözümüzün önünde. ‘Çöz Beni’ diye bağırıyor!’
Rumca, Ermenice eğitim veren okullar varken, Kürtlere ana
dillerinde eğitim yasağını nasıl izah ediyoruz? Başkalarına değil,
kendimize nasıl izah ediyoruz? Hadi sayalım hemen yapılması
gerekenleri... Önce yeni anayasa...
Kültürel haklar; TV, ana dilinde eğitim, seçme ders, okul, her
neyse... Ne gerekiyorsa yap.
Hemen af ilan et. Kapsamını tutabildiğin kadar geniş tut, korkma!
Savaşta yakılan, yıkılan köylerin sakinlerine tazminat öde...
Güneydoğu’yu ekonomik olarak güçlendir, para ver, yatırım yap,
batıya bağla, teşvikleri coştur.
Barajı yüzde 5’e indir.
Parti kapatmayı ‘demokratik rejimi tehdit etmek’le sınırla. Siyasi
partiler kanununu değiştir. Muhalefet buna ve anayasa değişikliğine
karşı çıkarsa istifa et, erken seçim yolu aç!