AB'yi hazmedememek..
Baydemir ne dedi?
?Ok yaydan çıktı. Nihayetinde hedefine ulaşacaktır. Sorunlu
bütün mekanizmaların bu sürece katkı sunması gerekir. Bu süreci hep
beraber başardık. Bunun haklı gururunu yaşıyoruz".
Yetmiyor; Türkiye'nin AB ile tam üyelik için müzakerelere başlaması
üzerine Güneydoğu?daki STÖ?ler sevinç içinde, AB sürecine herkesin
katkı sunması ve müzakere sürecini baltalayacak davranışlardan
kaçınılması gerektiğini açıklıyorlar.
Barzani zaten daha önce ?Erdoğan?ı
Diyarbakır konuşmasından sonra arayıp kutladım?;
Talabani?de ?Erdoğan?ın başbakan olduğu bir Türkiye?den
korkmuyorum? dememiş miydi?
Baydemir sonuçtan gurur duyuyorsa, Rumlar, Yunanlılar, Ermeniler,
Rum ve Ermeni patrikler Türkiye?nin müz(t)akere sürecini
destekliyorsa?
Öcalan sonuçtan son derece memnunsa?
Benim olayı hazmedememem için bir değil, bir çok neden var
demektir.
***
Erdoğan diyor ki; ?Türkiye?nin
kazandıklarına bakın?..
Başbakanlık?ta değil, parti genel merkezinde ve kapalı kapılar
ardında, Zapsu-Baş?ın tercümanlığında yabancılarla
ve İngiliz Büyükelçisi ile ne görüştüğünüzü bilemediğim için
?kazançlarımızı? ne yazık ki tam olarak
algılayamıyorum.
Böyle görüşmelerin devleti bir kenara bırakarak partiye taşınmasını
da anlamıyorum.
Demek ki müz(t)akere süreci AB ile
Türkiye arasında değil, AB ile
AKP arasında yürütülecek..
?Devlet?in ince eleyip sık dokuduktan sonra değil
ama hiç olmazsa içgüdüsel olarak en ufak bir tepki vermemesini de
kabul edemiyorum.
***
Parti genel Merkezinden yapılan açıklamalara, parti sözü
taşıdığı için hiç itibar etmiyorum ve onun için de öncelikle
yabancı kaynakların ne dediğine bakıyorum.
1. Rum Dışişleri Bakanı Yakovu Türklerin o gece
?Kapalıçarışı pazarlığı? yaptıklarını belirttikten
sonra Filelephteros?a göre şu konularda tehdit edildiklerini
sıralıyor:
a) Kıbrıs sorunu çözülmeyecek ve bölünmüşlük daimi
hale gelecek,
b) Türk askerinin Kıbrıs?tan çekilmesi hiçbir
zaman söz konusu olmayacak,
c) KKTC?nin gelecekte tanınması için koşullar
oluşacak,
d) Katılım müzakerelerine başlama konusunda
Türkiye?nin olası reddinin ?tarihi sorumluluğu?
Kıbrıs Rum Yönetimi?ne yüklenecek ve bununla doğru orantılı bir
siyasi bedel ödenecek.
Demek ki ve Yakovu?nun söylediklerini tersten okursak; AKP adada
bölünme istememe, Türk askerinin çekilmesini kabul etme ve KKTC?nin
gelecekte tanınmaması karşılığında Çerçeve Belgeyi kabul
etmiştir.
Yakovu ayrıca Kıbrıs?a dönüşünde yaptığı açıklamada, Rice?ın zirve
gecesi kendisini aradığını ve çerçeve belgesinde uluslararası
kuruluşlarda Türkiye?nin vetosuyla ilgili değişiklik önerilerinde
bulunduğunu ancak kendisinin ise hemen reddettiğini söyledi;
?Bu belgenin omurgası müzakere çerçeve belgesidir ve
Kıbrıs?ın taleplerine ilişkin paragraflara
dokunulmamıştır? şeklinde konuştu.
Yâni kıymetli okuyucu AKP Genel Merkezinden bize aksettirildiğinin
aksine çerçeve belgede, Rumların Nato?ya girişi ile ilgili bir
değişiklik yapılmamış.
2. Komisyon Başkanı Jose Manuel Barroso,
Türkiye'nin AB'ye üyeliğinin garanti olmadığını vurguladı ve bu
durumun her aday için aynen geçerli olduğuna, yani, katılımın
hiçbir ülke için otomatik ya da garanti olmadığına dikkat
çekti.
Türkiye'nin Avrupa halklarının hem gönüllerini hem de zihinlerini
fethetmesi gerektiğinin altını çizen Barroso, çünkü sonunda
Türkiye'nin üyeliğine halkların karar vereceğini söyledi.
Türkiye'nin müzakereleri sonlandırmasının ardından Avrupa
Birliği'ne katılımı konusunu referandumda halklarına soracağını
açıklayan en az iki ülke var.
Fransa ise referandum konusunu anayasa hükmü haline getirmiş
durumda.
Yâni en azından Fransa ve Avusturya?nın ?hem gönüllerini,
hem de zihinlerini? fethetmemiz gerekecek.
3. Verhaugen?in veliahdı Oli Rehn ise Türkiye'yle
müzakerelerin hedefinin tam üyelik olduğunun oybirliğiyle
belirlendiği ve kararlaştırıldığı, ama otomatik olmayan, ucu açık
bir süreç yaşanacağını söyledi. Kıbrıs konusunda AB deklarasyonunun
çok net olduğunu söyleyen Rehn, Kıbrıs'ın tanınmasının katılım
sürecinin bir parçası olduğunu, bu sorunun müzakereler sırasında
hassasiyetle izleneceğini, tarafların çözüm için
cesaretlendirileceğini anlattı.
4. İngiltere'nin Avrupa Birliği'nden sorumlu eski
bakan yardımcısı Dennis McShane; ?Fransa ve Avusturya
şimdiden, Türkiye'nin üyeliği konusunda referandum yapacaklarını
açıkladı. Ki bu da gayet normal bir siyasi süreçtir. Örneğin
Fransa, 1973'te İngiltere'nin katılımını da referanduma
sunmuştu? dedi.
5. Fransa Devlet Başkanı Jacques Chirac,
Türkiye'nin AB'ye üyelik şartlarını yerine getirebilmesi için büyük
bir ?kültürel devrime? ihtiyaç duyacağını öne
sürdü.
Chirac, İtalya Başbakanı Silvio Berlusconi ile görüşmesinden sonra
düzenlenen basın toplantısında, ?(Türkiye)
Başarılı olacak mı? Bunu söyleyemem. Umarım, ama tam emin
değilim? dedi.
Türkiye'nin AB'ye katılımının Fransa'da referanduma sunulacağını
yineleyen Chirac, demokrasilerde olması gerektiği gibi Fransızların
son sözü söyleyeceğini belirterek, ?Zamanı gelince
göreceğiz? diye konuştu.
5. Yunanistan Dışişleri Bakanı Molivyatis:
?Yunanistan'ın tüm beklentileri
karşılanmıştır..."
Yunanistan Sözcüsü Kumuçakos, hem de Lüksemburg'da ?15 gün
önce 25'ler tarafından üzerinde anlaşmaya varılan, Yunan tarafının
öncelik ve arzularını güvence altına alan metnin tekrar gözden
geçirilmesi söz konusu değildir...? diyor.
6. 3 Ekim gecesinin ?yıldızı?
Avusturya dışişleri bakanı Bayan Plassnik; ?Masada olmak
başka şey, şartları yerine getirebilmek başka şey? diyor.
AB'nin genişlemesi konusunda üye ülkelerdeki vatandaşların da
endişeleri olduğunu ifade eden Plassnik, Türkiye ile yapılacak
üyelik müzakerelerinin ucunun da bu nedenle açık bırakılmasını
talep ettiklerini söylüyor.
Evet yabancıların, daha doğrusu konu ile doğrudan ilgili olan
?karşı tarafın? belge ile ilgili düşündükleri
bunlar...
Bir de; hatırları kalmasın Kıbrıs Türklerinin konuya yaklaşımını
aksettiren bir alıntı yapalım.
Londra?da yayınlanan Avrupa Gazetesi?nde 6 Ekim 2005 günü Tezel
Asena imzasıyla şu yorum yer aldı:
?Kelime oyunları dolu dayatmalar içeren çerçeve belgesi son
dakikaya kadar oynanan oyunla Türk kamuoyundan gizlendi.
Belge Türk kamuoyuna açıklanmadan Abdullah efendi tarafından
imzalanıverdi...
Türk kamuoyundan son dakikaya kadar gizlenen belge, 2?ci Elen
Cumhuriyeti?nin tanınmasını, KKTC?nin tasfiyesini... 2?ci Elen
Cumhuriyeti?nin NATO?ya girmesini... Ermenistan sınırının
açılmasını... Yunanistan?ın Ege başta tüm taleplerinin
karşılanmasını... Ruhban Okulu?nun açılıp, Fener Papazının ekümenik
olarak kabülünü... Kürtler?in ve Aleviler?in azınlık haline
getirilmesini... Türk Ordusunun etkisizleştirilmesini... Ve de
Lozan?dan vazgeçilmesini içermekte...
17 Aralık teslimiyetini onaylayanlar 3 Ekim?le Türk çıkarlarının
teslimiyetini ikinci kez onayladılar.
Tayyip ve Abdullah efendiler 3 Ekim gecesi ?Türk
çıkarlarını sonuna kadar savunup koruduk? diye demeçler
veriyordu...
Oysa daha altı ay öncesi Abdullah efendi, Londra?nın School of
Economics konferans salonunda, ?Türkiye?nin Kıbrıs üzerinde askeri
ve stratejik çıkarları iddiaların ürüttük.? diye övünen
kişiydi...?
***
Hâl böyleyken; Milli Eğitim Bakanı
Çelik?in, hemen 3 Ekim?in ertesi günü, bayram değil, seyran
değilken ve vahiy inmişçesine Heybeli ile ilgili olarak
söylediklerine ne demeli?
Müzakere Çerçeve Belgesi'nin 4. maddesindeki 'azınlık
hakları ve inanç özgürlüğü' ifadelerinden dolayı ruhban
okulunun açılması gündeme gelir mi?" sorusuna Çelik şu yanıtı
veriyor:
"Fatih Sultan Mehmet, Ermeni Patriği Joachim'i davet edip
patrikhaneyi kurduruyor. Azınlıkların statüsü, haklaır Lozan'da
belirlendi. Okulu 24 saatte açarım. Bugüne kadar kapalı kalması
doğru değil. Avrupa'da 5 bin cami, Rotterdam'da rektörü Türk olan
üniversite var. 500 öğrenci İslam ilahiyatı okuyor. AB, bunu böyle
istediği için değil, AB olmasaydı da yine böyle düşünürdüm.
Ortodoks falan değilim Müslüman?ım. Dinimin emrettiği, kültürümün
gerektirdiği budur. Başka din mensuplarının kendilerini ifade etme
hakkı var. Hükümet ne yaptığını biliyor."
***
Hükümet ne yaptığını biliyor da, Vatikan?ın
ne istediğini biliyor mu?
Vatikan Papalık Konseyi Kültür Bölümü Başkanı Kardinal Paul
Poupard, ??Türkiye?nin çözmesi gereken çok fazla iç sorunu
olduğunu?? belirterek, ??Din özgürlüğündeki
eksiklik ve Hıristiyanların ikinci sınıf vatandaş gibi tanınması,
gelecekte AB üyesi olacak bir ülke için saçmalık. Eğer
müzakerelerde bu konularda da bir anlaşma olursa memnun olurum. Ama
bu anlaşma çok somut olmalı ve sadece görünüşte olmamalı??
görüşünü savunarak. ?Türkiye ile Avrupa arasında çok az
ortak nokta var? diyen kardinal, AB?nin Türkiye?yi içine
almasının ?büyük hata? olacağını ileri sürüyor.
(Hürriyet 6 Ekim 2005)
***
Barroso ne demişti?
?Türkiye Avrupa halklarının hem gönüllerini hem de
zihinlerini fethetmelidir.?
Peki Jacques Chirac ne söylemişti?
?Türkiye AB'ye üyelik şartlarını yerine getirebilmek için
büyük bir -kültürel devrim- gerçekleştirmelidir.?
Vatikan?da kardinalin söylediklerin hiç duymayan, duymazlıktan
gelen Çelik ve arkadaşları ?Avrupa?nın gönül ve zihnini
fethetmek? için ?kültürel bir devrim?
gerçekleştirebilirler.
Hâtta Ruhban Okulu?nu sadece Heybeli?de değil, yetmezse her ilde
birer meslek lisesi kıvamında açabilirler.
***
"Ben alışamadım, alışamıyorum,
alışamayacağım..." diyor Hüseyin Mümtaz. Ve devam ediyor:
Hazmedemiyorum...
Haklı değil mi?