Abdullah Öcalan Pelin Batu'yu ağlatmış!
Abone olDiyarbakır'ın nabzını tutan Batu, Öcalan'ın mektubu okunduğu sırada hüngür hüngür ağladığını yazdı.
Diyarbakır'da kutlanan Nevruz bayramında tarihi bir gün yaşandı.
Dünya gözünü bu kente çevirdi, Öcalan'ın vereceği barış mesajını
hemen hemen tüm gazete ve televizyonlar flaş haber olarak
abonelerine duyurdu.
Bu tarihi sürece 500 gazeteci izledi. Pelin
Batu da Milliyet gazetesi için Nevruz'u izleyenler
arasındaydı. Diyarbakır'ın nabzını tutan Batu, Öcalan'ın mektubu
okunduğu sırada hüngür hüngür ağladığını yazdı.
Pelin Batu, Diyarbakır izlenimlerini ve duygularını şu sözlerle
kamela aldı:
''KUTLAMA ALANINA GERİLLLA STİLİYLE GİRDİM''
Dağları taşları aşarak, tarlalarda yürüyüp çamurlara batarak
ulaştım Nevruz alanına. Gerilla stili.
Sakar bir insan olduğum için, tam sekiz kez yere kapaklanır gibi
oldum, sağ olsun çevredeki vatandaşlar koluma girdi, el verdi, sağ
salim ulaştım alana. Alana varınca, halayların, mangalların
eşiğinde allı morlu pullarla süslenmiş kadınlar, rengarenk çocuklar
ve eflatun poşulu ihtiyar ademler arasında pek renksiz
hissettim.
Oysa anneme demiştim, ilk Diyarbakır Nevruz'uma gidiyorum, şöyle
güzel bir şapka takayım, havamı bulayım. Saçmalama deyiverdi, konu
kapandı. "Ciddi gazeteci" kostümüne bürünerek
dolandım içeride, görünmez olayım, gözlem yapayım diye.
Rock konserlerinin kalabalıklarıyla terbiye olmuş ben, nereden
nasıl sıvışacağımı gayet iyi bilirim. Ama önce havayı solumak için
ortalarda takıldım. Az daha bir halaya dahil oluyordum, vazgeçtim.
Konuşma başlamadan evvel basın alanına ulaşayım da tarihi mektup
okunduğunda doğru dürüst dinleyebileyim istedim.
''PROTOKOL PEK BİR RUHSUZDU''
Bu sefer protokol bölgesi macerası başladı. Baktım, kapılar kilitli, her kafadan bir ses, duvardan tırmanıp kaçak girdim. Beni gören görevli, tırmanmanıza gerek yoktu Pelin hanım dedi. Olsun, böylesi yolculuğun başına daha uygun oldu. Protokol bölümünü süzdüm uzaktan, pek efendi ve ruhsuz duruyorlardı. Nevruz'da insan oturur mu, kanım fokurdarken sahne önüne geçtim ve Kazım Koyuncu'nun kardeşi Niyazi Koyuncu "aynı dili konuşmamız gerekmiyor, biz birbirimizi anlıyoruz" diyerek başladı şarkılarını dillendirmeye. Kimin kararıysa kutluyorum, tek performans buydu, harika oldu.
''ABDULLAH ÖCALAN'IN MEKTUBU OKUNURKEN HÜNGÜR HÜNGÜR AĞLADIM''
Ve sonra mektup anı geldi. Abdullah Öcalan'ın barış namesini
dinlerken, kendime hakim olamadım, hüngür hüngür ağlamaya başladım.
Ne yazık ki 50.000 çocuk ölmesi gerekiyormuş bugünleri görebilmek
için. Ama gördük işte, önemli olan bu.
Dinlemişsinizdir, okumuşsunuzdur... Öcalan yeni bir dönemi
müjdeledi. İçine doğduğu çaresizliğin, ezilmişliğin, haksızlığın
kavgaları doğurduğunu, ama artık silahlara veda edip, demokratik
süreçte fikirlerin konuşması gerektiğini söylüyor bize
İmralı'dan.
Beni en etkileyen şey, Nevruz'a en çok yakışan şey, "yeni bir başlangıç" cümlesi telaffuz edildikçe, barış denildikçe meydanı dolduran iki milyon insanın coşkusuydu.
Düşündükçe tüylerim diken diken oluyor. Öcalan mektubunda "biz"
kavramından bahsediyor, Kurtuluş savaşından, Çanakkale'den örnekler
verip 1920 Meclis'ini Türklerin ve Kürtlerin birlikte açtığını
hatırlatıyor ve ayrıştırmak isteyenlere inat, tekrar birleşeceğiz
diyor. Ayrılığın bu coğrafyaya hiç yakışmadığını söylüyor.
Bunlar okundukça, Diyarbakır'daki meydan sevinç çığlıkları ve
zılgıtlarla yankılanıyordu. Onları duydukça ben de sürekli
ağlıyordum. Mutlu mutlu. Sessiz sedasız.
Böyle bir günde burada olduğum için kendimi çok şanslı
hissediyorum.
Burada, bugünü yaşayan herhangi bir kimsenin (barış)havasına
girmemesi mümkün değil.
Ümit ediyorum ki artık devlet büyükleri, akil kişiler ve siyasiler
masa başında çözerler bu kanlı çetrefili ki şu meydanda gördüğümüz
gökkuşağı çocukları huzur içinde büyürler bu güzelim
topraklarda.
Yaşasın Newroz, yaşasın halkların kardeşliği!