Neden insan denen kutsal varlık tarihin izlerinden ibret alarak
hayat idame ettirmek yerine tekerrüre düşer?
Efendimiz (s.a.v.) dönemindeki cahiliye alışkınlıkları
ve inançları ne kadar geriye giderseniz gidin önünüze çıkacağı gibi
ne kadar geleceğe bakarsanız o kadar önünüze çıkıyor.
Cahiliye toplumunda yer almadığımız için
şükrederiz!
Eleştirdiğimiz, cahiliye adetlerinden günümüz Müslümanları
olarak ne kadar uzaktayız?
Sorunun nedeni; İslâm dinine mensup olmanın beraberinde, iddia
ettiğimiz hassasiyetlerin var olduğunu zikretmemizdedir!
Zira emir ve yasaklar zincirinde hassasiyet sahibi olmamız
gerekiyor.
İslâm hassasiyetinde tarihin mükerrer yaşantısından
kurtulamayan bir toplum siyasî tarihin tekerrüründen de kurtulamaz
diye düşünüyorum.
Bunu şunun için söylüyorum; günümüze bakıldığında Sayın
Erdoğan'a yönelik o kadar fazla eleştiri var ki insan
şaşırıyor açıkçası.
Oysa vatana ve millete yapılan hizmete baktığımızda eleştirileri
vicdanlı olarak yapmak ve ülke menfaatine olan her şeyde kim olursa
olsun yanında durabilmektir esas olan.
İsimler gider yaptıkları hizmet arkalarından devam eder.
Hızlıca Türkiye geçmişine bakıldığında ortaya çıkan sonuç; ne
zaman muasır medeniyetler seviyesine yükselme gayreti
içerisindeysek o zaman yöneticilere eleştiri başlıyor!
Küresel güçlerin piyonları vatan içinden ve dışından eleştiri
oklarını yaya geriyorlar!
Yüz yıl öncesi II. Abdülhamit yönetiminin ağır eleştiriler ve
düşmanlıklarla dolu iktidar dönemi.
Osmanlının son zamanları ve muasır medeniyetler seviyesinin çok
üstünde hizmetler yapılmakta ama aynı şiddette eleştiri ve
düşmanlıklar zuhur etmekte.
Ülke vatandaşı olup da aydın grupların,
edebiyatçıların-yazarların, siyasîlerin vs.. çokça eleştirdiği
ve düşmanlık beslediği Abdülhamit.
François Georgeon’un dediği gibi, bugünkü Türkiye’yi
anlamak istiyorsak Abdülhamit dönemini bilmeliyiz.
Günümüzde Sayın Cumhurbaşkanımız çokça eleştiriliyor ve
düşmanlık besleniyor.
İçeride ve dışarıda!
Dünya devler liginde olmamız için gayret gösteren bir
Cumhurbaşkanı ve eleştirenler; aydınlar,
edebiyatçı-yazarlar, siyasîler vs...
Fotoğraf aynı kadrajın görüntüsü gibi değil mi?
Ulu Hakan tahttan indirildikten sonra takip ettiğimizde
kendisini eleştirenlerin okuduğumuz söylemleri var.
Yüzyıl öncesinde eleştiri dilini fütursuzca kullananların nihaî
söylemlerine bakarak günümüz için de akılcı ve vicdanlı bir tahlil
yapmaları gerekiyor.
Hem yöneticilerin durumunu hem de küresel güçlerin
röntgenini net belirleyerek düşünen ve eleştiren toplum olmaz isek
sadece bir takım şeylere hayıflanmakla kalırız.
Abdülhamit sonrasında Milli Şairimiz Mehmet Akif
Ersoy:
"Giden semerciyi, derler bulur muyuz şimdi? Ya böyle
kalfa değil, bas baya muaalimdi. Nasılda kadrini vaktiyle
bilemedik, tuhaf iş. Semer değilmiş o
rahmetlininki
devletmiş!"
Rıza Tevfik: "Tarihler adını andığı zaman,
sana hak verecek hey koca Sultan, bizdik utanmadan iftira atan,
asrın en siyasî padişahına."
Edebiyat duayeni Tevfik Fikret
pişmanlığını İttihat ve Terakki düşmanlığı ile gösterip
duygularını, meşhur olan “Hân-ı
Yağma” isimli şiiri ile anlatmaya çalışmadı mı?
Cumhuriyet Gazetesinin genç yazarı N.Nazif
Tepedelenlioğunun Atatürk tarafından saraya çağırılıp
uyarı mahiyetinde kendisine söyledikleri;
“Bak çocuk, yazılarından anlaşılıyor ki, sen
Abdülhamit’i sevmiyorsun. Sevme, yine de sevme... Ama şu hakikati
de asla unutma ki... Abdülhamit, o devrin dünya devletleri
arasında, en büyük siyaset dâhilerinden biriydi. Hangimiz onun
yerinde olsaydık, onun yaptıklarını yapamazdık."
Emin olun bugün Sayın Erdoğan'ı eleştirenlerin hemen
hepsi Erdoğan'dan sonra yapmış oldukları düşmanlık ve
eleştirilere istinaden pişmanlıklarını dile getiren söylemler
içerisine girecektir.
Nasıl olsa tarih tekerrürden ibaret
vesselam…