TBMM Başkanı İsmail Kahraman tarafından Sultan II.Abdülhamid
Hanın doğumu 174. Yılında düzenlenen bir uluslararası sempozyumla
anılmış oldu.
Dolmabahçe Sarayında yurt içi ve yurt dışından onlarca
akademisyenin yer aldığı “Sultan II. Abdülhamid Han ve
Dönemi Uluslararası Sempozyumu”.
Yapılan bu sempozyumda Sultan II. Abdülhamid
Han döneminin kültürel, sosyal, ekonomik, siyasi ve tarihi açıdan
tüm yönleriyle ele alınarak akademisyenler tarafından tarihe ışık
tutulmaya çalışıldı.
Dünya siyasetinde ve bizim geçmişimizde çok önemli bir kırılma
noktasıdır Sultan Abdülhamid dönemi.
Ümmetin ve milletimizin parçalanması
Abdülhamid’in tahttan indirilmesi ile başlamış ve
çok uzun zamandır bu parçalanmanın birlikteliği noktasında
zorluklar yaşamışızdır.
Tahttan indirilişi ile birlikte hemen, bizi bizle yok etmeye
çalıştılar.
İçimizde devlete karşı başkaldıracak, haksız ve vicdansız
şekilde eleştiriler yapacak bir kitle oluşturdular.
Eğer içeriden Abdülhamid’e düşmanlık
yapılmasaydı belki de indirilemeyecekti.
Bugün de Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip
Erdoğan’a yapılmak istenen aynı stratejidir!
Meclis Başkanımızın mihmandarlığındaki bu sempozyum göğsümüzü
kabarttı ve yeniden Abdülhamid’i hatırlamaya
başladık.
Pek tabii birileri de bundan ürkmeye başladı.
Tarihçi değilim lakin yoğun tarih okumaları yaparak birikim elde
etme gayreti ve geçmişimi öğrenme hasleti içerisindeyim.
Şahsımdaki bu ihtiyaç doğru ile yanlışı ayırt etmeye yardımcı
oluyor.
Bu minvalden baktığımda aslında bugüne kadar hiç yapmadığım bir
üslup ile bir yazı kaleme almış oldum.
Bu sempozyum münasebeti ile yılların tecrübeli köşe yazarı Sayın
Emin Çölaşan’ın Sultan Abdülhamid hakkındaki
yanıltıcı yazıları beni bu yazıyı yazmama sevk etti.
"Osmanlıyı yıkıp onlara öyle bir sistem inşa ettik ki,
Türkler bize Filistin’i vermeyen Abdülhamit'e en
az 200 sene daha söverler."
Emin Çölaşan gibi düşünenler İsrail Devleti'nin ilk
Cumhurbaşkanı Haim Weizmann Azriel'e ait olan bu sözü
haklı çıkarmaya devam ediyorlar.
Zannımca kendi geçmişine böylesine düşman başka bir grup
yoktur.
Abdülhamid hakkında yazdıklarını kişisel yorum
veya tarihi bilgi olarak değerlendirmenin imkânı yok.
Çünkü verdiği bilgilerin tahrifata uğramış olmasının
yanı sıra devrin şartlarını hesaba katmayan sığ yorumlar olarak
görmekteyiz.
Çölaşan'ın bilinçli veya bilinçsiz olarak yazdığı yazı;
içinden geçtiğimiz zorlu günlerde Türkiye düşmanlarının
ağzına bir kaşık bal çalma niyetinden başka bir
şey olarak gözükmüyor.
O halde şöyle soralım;
Emin Bey, Sultan'ın kendisine suikast planı düzenleyenleri bile
affettiğinden habersiz mi, yoksa
gerçeği karartmak hoşuna mı gidiyor?
Evet, Abdülhamid'in şüpheci bir yapısı
vardı.
Ancak şunu unutmamak gerekir o devirde Sultan'a ve Osmanlı'ya
içeriden ve dışarıdan nasıl baskılar, suikast
hazırlıkları yapıldığı biraz tarih bilgisine sahip herkesin
malumudur.
Hatta kendisi bir sözünde; "Beni evhamlı
sanıyorlardı hayır! Ben sadece gafil değildim o kadar."
demiştir.
"Ben hiç bir devlet işine abdestsiz imza
atmadım" diyen Abdülhamid’ten bu düşünce
yapısına sahip insanların memnun olmasını bekleyemezdik zaten ama
hakikati gizlemek veya yanlış bilgilerle kendi geçmişine ihanet
etmesini de beklemezdik doğrusu.
Abdülhamid demiryolları yaptırarak, Ziraat
Bankası'nı kurarak, ilk Hukuk Fakültesi'ni açarak, tüm tekliflere
ve zor durumda olmasına rağmen "bu
topraklar kanla alınmıştır, kanla verilir" diyerek kötülük
mü etmiştir?
O gün bunlardan kimler hoşnut
değilse bugün de aynı kişiler düşmanlıklarını
açıkça sergilemektedirler.
Emin Çölaşan'ın hakikati eğip bükerek anakronizm yaptığı
yazısından anladığım; Siyonizm’in ekmeğine yağ süren
tavırların makes bulmasıdır!