Tarih, “28 Şubat bin yıl sürecek” diyen kafayı ne mutlu
ki memnun etmedi. Bin yıl sürecek denen süreç on yıl sürmeden
akamete uğradı. Post modern darbecilerin planladıkları,
arzuladıkları veya hedefledikleri şeyler ters tepti. Ters tepmekten
de öte bastırmak, sindirmek, korkutmak ve yok etmek istedikleri
şeyler daha gür bir şekilde neşv-ü nema buldu.
Ancak, post modern darbecilerin darbe rüzgârıyla
gerçekleştirdiği bazı şeyler var ki bunların telafisi
mümkün olmadığı gibi etkisi de belki de uzun yıllar sürecek. Tıpkı
Moğol çapulcularının yaptığı gibi, tıpkı
Abdülhamid Han’ı tahttan indirmek için darbe yapan
ittihatçıların yaptığı gibi.
Moğol çapulcularının İslam
dünyasına ve hatta insanlığa verdikleri en büyük
zarar kültür alanında yapılan katliamlardı. Bağdat
Kütüphanesi’nde bulunan yüz binlerce kitap Moğol
çapulcuları tarafından genellikle yakılarak yok edildi. Bu
öyle bir katliamdı ki telafisi asla mümkün olmadı.
Abdülhamid Han’ı tahttan indiren
ittihatçılar da başta Yıldız Sarayı olmak
üzere Abdülhamid Han’ın bir ömür boyunca
inşa ettiği kültür mirasını yağmaladılar. Yapılan bu
yağmanın da maalesef telafisi olmadı. Bu yağma öyle bir yağmaydı ki
sadece kültürü değil koca bir imparatorluğun
göğsüne paslı bir hançer sapladı.
28 Şubat post modern darbesini yapanların
katlettikleri bir alan da kültür alanımızdı.
Maalesef bu konu çok fazla gündeme gelmedi. Hala da gelmiyor.
İlginç bir detay da İttihatçılar ile 28
Şubatçıların Abdülhamid Han düşmanlığında
birleşmiş olmaları. ‘Demek ki yüz yıl öncesi zihniyet
kendini günümüze kadar taşımış’ diye düşünmeden edemiyor
insan.
28 Şubatçıların Abdülhamid Han
düşmanlığına gelirsek…
28 Şubat’ta etkin isimlerden olan Kemal
Alemdaroğlu, İstanbul Üniversitesi bünyesinde olan ve
Abdülhamid Han’ın on binlerce eser kazandırdığı
Nadir Eserler Kütüphanesi’nde öyle bir kültür
katliamı yaptı ki akıllara ziyan!
Alemdaroğlu, ilk önce restore yapılacağı
gerekçesiyle Nadir Eserler Kütüphanesi’nde
bulunan kitapları kolilere koydurarak ortadan kaldırır. (1920
sonrası İttihatçıların Ayasofya’yı tadilat bahanesi ile önce
kapatıp sonra müze yapmaları gibi!) Kitaplar daha sonraki
dönemde depoda adeta unutulmaya ve çürümeye terk edilir. Bir müddet
sonra koliler çöp muamelesi görerek elden çıkartılır. Bir kısmı
çöpe atılırken bir kısmı haraç/mezat/hurda fiyatına satılır.
Bir süre sonra sahaflarda ve piyasada Nadir
Eserler Kütüphanesi’ne ait olduğu belirtilen kitaplar
dolaşmaya başlayınca dikkat çeker. İstanbul Büyükşehir
Belediyesi’nin desteği ile piyasadan 4.500 kadar kitap toplanarak
Atatürk Kütüphanesi’ne yerleştirilir.
Ancak on binlerle ifade edilen kitabın akıbeti ise hala meçhul
bir konu…
İçinde bulundukları toplumun içtimai yapısını
bilmeden hareket eden zavallı kafa yapısının, bu tür
girişimleri yaparken amaçladıkları şeye ulaşamamalarındaki tek
sebep ise milletin irfanını göz ardı etmektir.
Gaflet içinde yapılmışsa bir hatadır elbette lakin bilerek ve
planlı bir şekilde yapılması akıllara ‘hıyanetten’
başka bir seçenek getirmiyor maalesef.
O günleri yaşayan insanların, içinde bulundukları sosyal
yaşantıdan haricen bir diğer cemiyete haiz kişilerle kültür
bağı kuramamasındaki en büyük sorun üzülerek söylüyorum ki
hala buranın altında yatmaktadır.
Bu zavallı kafa yapısının düşünme biçimi nereden
‘ithal’ edilmiştir ve yahut da kimler tarafından
yeşertilmiştir sorularının üzerinde durmak derin kesikler olarak iz
bırakmış bu geçmiş yaralara öyle umuyorum ki çare
olacaktır.
Tekrar başa dönecek olursak; 28 Şubat
zihniyetinin yaptığı bu katliamın ile Moğol
çapulcularından veya İttihat Terakki
kafasından ne farkı var?
Evet, bin yıl sürecek denen 28 Şubat’ın maddi etkileri
geçmiş veya azaltılmış olabilir ama kültürel alanda yapılan
tahribat hala devam ediyor ve belki de 28
Şubatçıların dediği gibi; uzun yıllar devam edecek bu post
modern darbe. Kültür damarlarımız ise hala
kanıyor..!
SOSYAL MEDYA TAKİP
twitter.com/msbeser
facebook.com/msbeser