Usta siyasetçi, kurt politikacı, strateji dahisi, taktik kralı,
kurultay uzmanı, daimi genel başkanlık tutkunu, koltuk-perver,
hitabet şahini, konuştukça konuşan, ne dediğini kendi dahil hiç
kimsenin anlamadığı büyük diyalog adamı, Antalya milletvekili, CHP
Genel Başkanı Deniz Baykal, ne kadar özel bir devlet adamı olduğunu
gösterdi:
-Şimdi çarşaf zamanıdır! diyerek kendi kendisini Türkiye’nin en
çok tartışılan birinci gündem maddesi haline getirdi.
Kalesini düzenli olarak, hatalı gollere karşı açık tutan
Fener’in ve ülkenin en iyi kalecisi Volkan’ı bile gölgede
bırakabildi.
Baykal ile Volkan’ın paralel başarıları var. Her ikisi de
görevlerini çok iyi yapıyorlar, birinin takımı ötekinin de partisi
sürekli olarak altta kalıyor. Eğer bunda hataları yoksa, yeni yeni
hayırlı başarılar onları bekliyor diyebiliriz.
Demeyebiliriz de…
***
Deniz Baykal CHP İstanbul İl Başkanı Gürsel Tekin’in
kılavuzluğunda Sultanbeyli’de seçim sandıklarını çarşaf ile
açabilmek için süper bir hamle yaptı.
Deniz bey kendi söylediklerine ne kadar inanmazsa o kadar
bağırmak lüzumunu hissediyor. Türkiye genelinin “sıradanlık” derdi
onu da kapsıyor.
Nitelik azaldıkça, niceliğe abanmak gerekiyor.
CHP İl Başkanı hafta başında Milliyet’ten Devrim Sevimay’ın usta
soruları karşısında istifa seçeneğini bile telaffuz etti:
-Benim 39 ilçe başkanım var hiç biri karşı çıkmadı, çıkan
olursa…
Cümlenin sonu “istifa ederim” diye bitiyor ama parti içi
demokrasinin tedavülden tamamen kalktığı CHP’de karşı çıkanların
“sabun olacağını” bilmeyen yok.
Yerel seçim öncesinde İstanbul’da CHP ilçe başkanlığına kadar
tırmanmış bir partili böylesine bir “aptallık” yapabilir mi?
Merkezi otoriteye karşı çıkıp da kendisini tasfiye ettirir mi?
Bakın TBMM’deki CHP Grubuna… Hepsi laiktir, Atatürkçüdür,
gericiliğe karşıdır. Bütün bu özelliklerinin üzerinde, rant
merkezinin göbeği Ankara’da yaşamanın bütün avantajlarını
iliklerine kadar hisseden “sorumluluk sahibi” milletvekilleridir.
İşte bu yüzden hiç biri ortaya çıkıp:
-Sayın Başkan yanlış yoldasınız! demiyor, diyemiyor.
Sadece Tayyip Erdoğan’ın, Baykal’ı şu günlerde çok beğeniyor
olması bile bir şeylerin yanlış gittiği konusunda fikir vermez
mi?
Demokrasiyle bütün iplerini kopartmış bir sosyal-demokrat(!)
parti haline gelen, genel başkanlarını Bahreyn Sultanı ile Monako
Prensi arasında bir çizgiye yerleştiren CHP, kara çarşafı özümsemek
için var gücüyle hızlandırılmış hazım dersleri alıyor.
***
Ülkede on yıllardır “Baykal karşıtı” olan kanaat önderleri,
gazeteciler, köşe yazarları alternatifsizlik içinde kaldıkları
seçimlerde “Baykal’a rağmen CHP” diye bir elma şekeri yaptılar.
Mustafa Sarıgül ortaya çıkıp kongre istediğinde, anti-Baykal
koalisyon güçleri aynı erimiş şekeri yeniden bu sefer delegelere
takdim ettiler:
-Kurultay’da Baykal’a rağmen Baykal!
Şimdi önümüzde yeni bir seçim var. CHP’nin klasik seçmeni
ayaklanmış durumda…
Ne yapılabilir?
Daha önce iki kez kullanılan ve Baykal’ın tepede kalmasını
sağlayan yöntem yeniden kurgulanabilir:
-Baykal’a ve çarşafa rağmen CHP!
Bunu izah etmenin daha kolay yolu da vardır. Bu ülkede neye
ihtiyaç varsa tepedekiler onu bilir, bulur, getirir, verirler…
Ne demişti ünlü eski Ankara Valisi Nevzat Tandoğan:
-Bu ülkeye komünizm lazımsa onu da biz getiririz!
Eğer mutlaka çarşaf lazımsa, onu da yine aynı güç
getirecektir.
Ama sanki bu sefer biraz geç kalmış gibi bir halleri var.
Baksanıza türban Çankaya’da dalgalanıyor. Ama yılmayın, Baykal
var:
-Benim çarşafım iyidir, senin türbanın kötü!