31 yıllık sırlar açığa çıktı!
Abone olMehmet Ali Ağca ya da namı diğer 'Taşeron Mesih' Nasıl kaçırıldı, Seda Sayan'dan ne istedi, özleyeceği tek isim;
Gazeteci-yazar Saygı Öztürk’ün Mehmet Ali Ağca’nın öyküsünü
kaleme aldığı “Taşeron Mesih” adlı kitabında Ağca’nın Türk
yetkililer tarafından Roma’da yapılan sorgusunun tutanakları, nasıl
pasaport çıkarıldığı gibi konular yer alıyor.
Gazeteci-yazar Saygı Öztürk, ünlü gazeteci Abdi İpekçi’yi öldüren,
Papa’yı vuran Mehmet Ali Ağca’nın öyküsünü yeni belge ve bilgilerin
ışığında yazarak kitaplaştırdı. Öztürk, Doğan Kitap tarafından
yakında piyasaya çıkan “Taşeron Mesih” adlı
kitabında, Ağca’nın Türk yetkililer tarafından Roma’da yapılan
sorgusunun tutanaklarını, nasıl pasaport çıkarıldığını, Türkiye’ye
getirildikten sonra avukatlarıyla yaşadıklarını, öldürülmekten
nasıl korktuğunu ve Ağca’ya yönelik kamuoyunun bilmediği daha
birçok konuyu ele alıyor.
AĞCA'NIN TERCÜMANLIĞINI YAPAN ÜNLÜ
TELEVİZYONCU
“...Korcan’ın ev arkadaşları merak içindeydi. Onlara ‘yeminli
tercümanlık görevi verildiğini’ anlattığında, bazıları inanamadı.
Yakalanan kişinin Ağca olduğu, bu kişiyle Korcan’ın bir ilgisinin
bulunduğunu düşünenler bile oldu. Korcan onları rahatlattı.
Eve, sivil plakalı polis aracı geliyor, Korcan’ı sorgu saatinde
götürüyordu. Korcan’ın tercümanlığı tam yirmi gün sürdü. Hiçbir
gazeteci onun tercümanlık yaptığını henüz belirleyememişti.
Suikast olayını araştırmak üzere Londra’dan Roma’ya gelen Hürriyet
gazetesi muhabiri Faruk Zapçı, Korcan’ın tercümanlık
yaptığını belirledi. Ancak Korcan konuşmuyor, yeminine sadık
kalıyordu. Artık deşifre olmuştu... Yeni Asır gazetesi
yetkilileri, Roma’da bulunan Korcan’ın, tercümanlık yapan ve kendi
muhabirleri olan Korcan olduğunu öğrendiklerinde
şaşırmışlardı...
İşte o günlerde ünlü gazeteci-yazar Uğur Mumcu, Papa-Ağca-mafya
ilişkilerini araştırmak üzere Roma’ya gitti. Korcan’ı buldu. Zaten
her gelen gazeteci Roma’yı adım adım bilen Korcan’a ulaşıyor,
İtalyancayı da bilmesi nedeniyle ondan yardım alıyorlardı...
Ağca’nın tercümanlığını yapan konservatuvar öğrencisi Korcan,
bugünün ünlü spikeri Korcan Karar’dan başkası
değildi...”
ÇATLI AĞCA'NIN KOZUNU ELİNDEN ALDI
“... Aradan tam otuz yıl geçmişti. Ağca’nın yurtdışına çıkışını
sağlamak için pasaport çıkarılmasını sağlayan isimlerin başında
gelen Zeki Çatlı, ilk kez bu kitap için önemli bir
açıklama yapacağını söyledi. Zeki Çatlı, ‘Bütün sorgu teknikleri ve
işkencelerin uygulanmasına rağmen konuşmadım. Bunun sonucu olarak
da beraat ettim.
MEHMET ALİ AĞCA'NIN TAKMA İSMİ
Faruk Özgün kimliğiyle Mehmet Ali Ağca’ya
pasaport almıştık. Aynı günlerde Galip Yılmaz
kimliğiyle de alınan pasaport vardı. Bu pasaportun gerçekte kim
için alındığını polis hiçbir zaman bulamadı. Bunu ilk kez
açıklıyorum: Galip Yılmaz kimliğiyle pasaport alınan kişi gerçekte
Ağca’nın en yakınındaki isimlerden olan Mehmet Şener’di’ diyor.
... Zeki Çatlı, Mehmet Ali Ağca’yı ağabeyi Abdullah Çatlı’nın
Kapıkule sınır kapısından yurtdışına çıkardığını anlatıyor ve
şunları ekliyor:
‘Ağca yurtdışına gönderilirken kendisine yeni elbiseler alındı.
Pasaportu eline verildi. Eşyaları ise Adidas marka bir spor
çantasına konuldu. O çanta, uzun süre ağabeyimde kaldı.’
PASAPORT ALMASINA KİM YARDIM ETTİ!
Abdullah Çatlı, Ağca’ya yaptığı yardımı Ağca’dan önce açıklamış,
pasaport alınmasında İstanbul’da bir komiserin yardımcı olduğunu
söylemişti. Zeki Çatlı, 1990 yılında Türkiye’ye gelen ağabeyi
Abdullah Çatlı’ya, ‘Ağca’ya yardım ettiğini niçin
açıkladın?’ diye sorduğunda aldığı cevabı da bu kitap için
şöyle aktarıyor:
‘Ağabeyime göre, Ağca’nın en büyük kozu bulaşma, çamur atma ve
tehdit unsurunu kullanması. Kendisine karşı Ağca’nın yapacağı
suçlamaların ise pasaportunun sağlanması, evinde saklanması ve
yurtdışına götürmesi olabileceğini, bunları açıklamakla Ağca’nın
elindeki tüm kozları elinden aldığını düşünüyordu’...”
BÜYÜK ŞAŞKINLIK
“Ağca on dokuz yıldır yattığı cezaevinden çıkarıldığında büyük bir
şaşkınlık içindeydi. Cezaevinde minibüse bindirilmeden önce
kendisine çelik yelek giydirildi... Ağca yüzlerine kar maskesi
takmış görevlilerin arasında bilinmeyen bir yolculuğa gidiyordu.
Önde ve arkada ayrı koruma araçları vardı. Çok sıkı güvenlik
önlemleri altında yola çıkılmış, Ancona’daki havaalanına doğru
hızla ilerleniyordu...
ÖZLEYECEĞİ TEK İSİM
Ağca Türk görevliye sordu:
‘Şimdi yolculuğumuz nereye?’
‘Seni vatanına götürmek için geldik. Özel bir uçakla yurda
götüreceğiz.’
Ağca şaşırmıştı. O, serbest kaldıktan
sonra İtalya’da kalmak istiyordu. Görevlinin az önce gördüğü
fotoğrafı hatırladı, ‘İtalya’da özleyeceğim tek kişi az önce
resmini gördüğünüz kadın. Bana cezaevinde tek güç veren, yaşama
bağlayan bu kadındı’ dedi... Ağca’nın öldürmek istediği Papa II.
Johannes-Paulus’un resmi de vardı çantada...
Uçak gece yarısı havalandı. Yolculuk başlamıştı. Ağca’nın taşkınlık
yapacak hali yoktu.
‘Kelepçeyi çıkarıyoruz. Yolumuz uzun. Rahat et’
dediler.
‘İyi olur. Türkiye’ye gidiyorum diye inanın çok mutluyum.’
...Uçakta kimse konuşmuyordu. Sessizliği Ağca bozdu:
‘Ben gidiyorum, İtalya’ya bu kez başkaları geliyor.’
SEDA SAYAN KEŞKE BENİ BEKLESEYDİ
‘Fatih Terim antrenör olarak İtalya’ya geldi. Hakan Şükür Inter’e
geliyor. Onlar burada olsaydı televizyonda onların maçlarını
izlemek ayrı bir heyecan olurdu.’
‘Hangi takımı tutuyorsun Ağca?’
‘Galatasaray hastasıyım. Hakan’ın da hayranıyım. Türkiye’yi çok
özledim. Cezaevinde çok zor günler geçirdim. Kafayı yememek için
kendimi spora verdim. Bol spor yapıyordum. Mektup yazıyordum. Vakit
geçmek bilmiyordu.’
‘Belli, güçlü görünüyorsun.’
‘Kitabı da sıkıldığım için yazdım. Yaşayıp da yazmadığım çok şeyler
var. İtalyancayı da yine can sıkıntımı gidermek için öğrendim. İyi
de oldu.’
‘Türkiye’de olup biteni öğreniyordun herhalde...’
‘Televizyondan dinliyordum. Haberler değil de en çok Seda Sayan’ın
şarkıları beni etkiliyordu.’
‘Geçenlerde evlendi, haberin var mı?’
‘Hayır şimdi öğrendim...
Beni beklese iyi olurdu.’...”
HASTANEDE BÜYÜK PANİK
“... 12 Ocak 2006, Ağca için unutulmaz bir gündü. Saat tam 09.27’de
cezaevi kapısında göründüğünde yerli yabancı onlarca foto muhabiri,
kameraman Ağca’yı daha iyi görüntüleme çabası içindeydi...
Cezaevinden çıkmadan önce Ağca, ‘Çırağan Oteli’nde basın
toplantısı yapacağım’ demiş, bu isteğinden avukatı
vazgeçirmişti. Cezaevinden çıktıklarında adeta peşinde bir basın
ordusuyla Pendik Devlet Hastanesi’ne gelmişti. Oradan Gülhane
Askeri Tıp Akademisi’ne getiriliş nedeni farklıydı.
Askerlik yapmamak için rapor almak istiyordu. Cezaevinden çıktığı
gün Pendik Askerlik Şube Başkanlığı’na başvurmuş, aynı gün, Tuzla
Piyade Okul Komutanlığı Revir Baştabipliği’ne götürülmüştü...
Askerler, hastane içinde Ağca’nın güvenliğini sağlamaya çalışırken,
içeriye giren polisler de Ağca’yı oradan alıp götürmek istiyordu.
Ağca ne yapacağını şaşırmıştı. Polisler, avukat Demirbağ’a,
‘Ağca’nın öldürüleceğine ilişkin duyumlar var. İki
İtalyan’ın hastane içine girdiğini, Ağca’yı vurmakla
görevlendirildiğini öğrendik’ diyor ve Ağca’yı hemen
uzaklaştırmak istediklerini belirtiyorlardı. Hatta Ağca’nın içeride
öldürülmezse bile dışarıda nasıl öldürüleceğini de söylüyorlardı.
Arabalarla dışarı çıkarken, o kargaşada Ağca otomobil içinde ya
öldürülecek ya da kaçırılacaktı...”
CİNAYET TATBİKATI
Milliyet gazetesi Genel Yayın Müdürü Abdi İpekçi’yi 1 Şubat 1979’da
öldüren Mehmet Ali Ağca, 25 Haziran 1979’da bir kahvede
yakalandı. Olay yerinde yaptırılan tatbikatta işlediği
cinayeti ayrıntılarıyla anlattı. Duruşması başladı. Son katıldığı
celsede “Gelecek celsede her şeyi söyleyeceğim” dedikten sonra,
tutuklu bulunduğu cezaevinden kaçtı. Kaçtığında Milliyet’e “Papa’yı
vurmak için kaçtığını” anlatan bir mektup yollamıştı.
ORLANDİ'Yİ KİMİN KAÇIRDIĞINI AÇIKLAYACAK!
Papa 2. Jean Paul’e suikast girişiminde bulunan, Abdi
İpekçi cinayeti ve iki ayrı gasp suçundan hükümlü Mehmet Ali Ağca,
18 Ocak’ta tahliye olmasının ardından, 1983’te 15 yaşındayken
esrarengiz şekilde ortadan kaybolan Emanuela Orlandi’yi kimin
kaçırdığını, Kremlin’in Papa’ya düzenlenen suikast girişimi için
Bulgar hükümetini kullanıp kullanmadığını açıklayacağını
bildirdi.
Ağca’nın avukatları olduğunu belirten Gökay Çağlaralp Gültekin ve
Yılmaz Aboşoğlu, dün basın toplantısı düzenledi. Aboşoğlu, Ağca’nın
‘terörizme’ ilişkin bazı değerlendirmelerinin yer aldığı mektup ile
basın toplantısının nerede, ne zaman düzenlenmesi gerektiğini
belirten bilgi notunu basın mensuplarına gösterdi.
İngilizce yazılan, open letter (Açık Mektup) diye başlayan ve
imzasız olan 2 sayfalık mektupta Ağca, şunları kaydetti:
“Bazı gazeteciler bana şöyle sorular soruyor: 13 Kasım 1979’da
Kremlin’e ait dokümanlarda Kremlin’in Polonyalı Papa’yı öldürmeye
karar verdiği yer alıyor. ‘Ve sen Ali Ağca. Hapisten 25 Kasım
1979’da kaçtın. Bu iki olay arasında mantıksal bir neden ve sonuç
ilişkisi var mı? Ve Kremlin, Papa’ya düzenlenen suikast girişimi
için komünist Bulgar hükümetini kullandı mı? Ve Emanuela Orlandi’yi
kim kaçırdı?’ Bütün bu soruları önümüzdeki haftalarda
yanıtlayacağım.”
AĞCA’DAN 2 AÇIK MEKTUP
Mehmet Ali Ağca’nın bu basın toplantısı için 13 Ocak gününü
seçmesinin özel bir önemi olup olmadığına ilişkin soruya avukat
Gültekin, “Bu tarihinin mutlaka özel bir anlamı var. Bu
açıklamaları kendisi yapacaktır” yanıtını verdi.