28 Nisan 2011 Basın Özeti
Abone olSuriye'de Beşar Esad'ın girdiği geri dönüşsüz yol; Kraliyet düğünü yaklaşırken monarşi sorgulanıyor ve İngiliz basınında başbakan Erdoğan'ın ikinci İstanbul boğazı projesinin yansımaları
Financial Times, Suriye'de yaşanan hükümet
aleyhtarı gösteriler ve gösterilerin bastırılmasında kullanılan
şiddete geniş yer ayırmış.
Gazetenin David Gardner imzalı Suriye analizi, silahsız ve sivil göstericileri bastırmak için tank kullanan Beşar Esad'ın dönüşü olmayan bir yola girdiğini yazıyor.
Esad iktidarının bir ölüm kalım mücadelesi verdiğini savunan ve göstericilerin talep ettiği değişikliklerin yapılıp yapılmayacağı tartışmalarının bir yanlış okuma olduğunu öne süren yazı şöyle devam ediyor:
"Esad'ın iktidara geldiğinden beri düzenli olarak yapacağına söz verdiği reformları gerçekleştirebilmesi için, rejimin güç odaklarını ve ahbap-çavuş kapitalizmini sona erdirmesi, yani aslında muhalefet lideri olması gerekirdi. Bunlar Esad ikidarının temelleri olduğu için, söz konusu reformlar rejimini en hassas olduğu noktada çözmek anlamına gelirdi."
Gardner, Beşar Esad'ın, uydu televizyonu, internet ve cep
telefonları çağında babasının 1982'de Hama'da yaşanan İslamcı
ayaklanmayı bastırmada kullandığı ve 20 bin kişinin hayatına mal
olan yaklaşımı tekrarlayamayacağını da ekliyor.
"Dökülen kanla birlikte şikatyetler artıyor ve rejimin sanıldığı kadar güçlü olmayabileceği ortaya çıkıyor" diyen Gardner, çoğunluğu Sünnilerden oluşan ordunun göstericilere ateş etmeyi reddettiği haberlerinin geldiğinin de altını çiziyor.
Suriye'den İngiliz üniversitesine 100 bin pound
Guardian gazetesi ise, manşetine taşıdığı haberde, İngiltere'nin önde gelen üniversitelerinden St. Andrews'a Suriye hükümeti tarafından 100 bin pound'un üzerinde fon sağlandığını yazıyor.
Haberde, Prens William ve nişanlısı Kate Middleton'ın mezunları arasında olduğu St. Andrews Üniversitesi'nin Suriye kürsüsünün araştırmalarına Esad iktidarının fon sağladığı belirtiliyor, üniversitenin merkezin gerçekleştirdiği araştırmaları incelemeye alacağı da ekleniyor.
Geçen ay ise LSE'nin Libya hükümetinden 1.5 milyon pound kabul ettiğinin ortaya çıktığının hatırlatıldığı haberde, Muhafazakar Partili meclis üyesi Robert Halfon'un şu sözlerine de yer veriliyor:
"Üniversitelerimizin Libya'dan maddi destek kabul etmesinin sonuçlarından ders almamız lazım. Üniversiteler Suriye gibi hükümetlerden, ya da Suriye ile ilişkisi olan hükümetlerden para kabul etmemeli. Bu parayı alanlar zor durumda kalıyor ve Orta doğu'ya bakışları etkileniyor. Bence diktatörlüklerden para kabul eden üniversitelerin kamu fonlarında kısıntı yapılmalı."
Monarşi İngiltere'nin 'yumuşak gücü'
Kraliyet düğünün önemli yer tutmaya devam ettiği İngiliz basınında, bugün öne çıkan soru ise, İngiltere'de monarşinin varlığı olmuş.
Financial Times'a yazan tarihçi Tristram Hunt, Libya ve Afganistan'da yaşananların, İngiltere'nin askeri gücünün sınırlarını gösterdiğini, ancak buna karşılık kraliyet düğününe olan ilginin, ülkenin "yumuşak gücünü" öne çıkardığını savunuyor.
Yazıda öne çıkan bazı noktalar şöyle: "Başka ülkelerin petrol ve mücevherleri var, bizim ise geçişimiz. Bundan kaçmak yerine faydalanmalıyız. Eski başbakan Tony Blair'in sözlerinin aksine, İngiltere genç bir ülke değil. Yaşlı bir ülkeyiz ve kraliyet düğünü, ülkemizi diğer ülkelerden daha avantajlı kılan tarihi bir ritmi öne çıkarıyor."
Avrupa cumhuriyetlerini etkisi altına alan kanlı milliyetçiliğin aksine, İngiliz monarşisinin, çok kültürlülükle uyumlu, açık, esnek ve çekici bir millet fikrini mümkün kıldığını savunan yazı, şu cümlelerle devam ediyor: "Uluslararasıcılığı, sivil toplumdaki yeri ve nazik liberalliği dolayısıyla, sol dahi modern monarşiyi desteklemeli."
'Ruport Murdoch monarşiden daha kötü'
Guardian gazetesine yazan Timothy Garton Ash ise, "bir demokraside Kral William ve Kraliçe Kate olmalı mı?" sorusunu "Daha kötüsü olabilir" diye cevaplıyor.
Monarşinin İngiltere demokrasisinin işleyişine olan olumsuz etkisinin marjinal ve 30 yıl öncesine nazaran daha az olduğunu söyleyen Ash, "Eğer seçilmemiş bir bireyin gücünden bahsediyorsak, Rupert Murdoch İngiltere demokrasisi için çok daha büyük bir tehdit oluşturuyor" diye devam ediyor yazısına.
İngiliz monarşisinin baskıcı bir sınıf ve imtiyaz piramidini ima ettiği eleştirisine ise Ash'in cevabı "Bugünün İngiltere'sinde seçilmemiş bankacılar aristokratlardan daha güçlü, futbol yıldızları ise kraliyet ailesi üyeleri kadar ünlü" oluyor.
Modern monarşiye doğru...
Independent gazetesi ise, başyazılarından birini kraliyet düğününe ayırmış. Gazete, düğünün modern monarşinin yolunu açtığını yazıyor.
Prens William ve Kate Middleton'un düğünün Prens Charles ve Diana'nın 1981 tarihli düğününden farkını şu cümlelerle anlatıyor yazı: "Prens William ve gelinin karşılayan daha çoğul, daha joşgörülü, geleneklere daha az bağlı ve belki de kendine daha az güvenen bir ülke. Kate Middleton'u içine alan monarşi de bazı açılardan daha farklı. Son otuz yılın iz bırakan travmaları arasında ayrılık, boşanma, skandal ve Prenses Diana'nın zamansız ölümü var."
Yazı, Kate ve William'ın evliliğinin monarşinin yeni bir nesille devam etmesinin yanı sıra, daha basit, daha az gizli ve genel olarak daha modern bir monarşinin yolunu açabileceği temennisiyle sona eriyor.
Suriye düğüne davetli
Times gazetesi ise, ilk sayfasından verdiği kraliyet düğünü haberinde, ülkedeki hükümet aleyhtarı göstericilere uyguladığı şiddet nedeniyle uluslararası ölçekte kınanan Suriye hükümetinin bir üst düzey yetkilisinin hala davetli listesinde olduğuna dikkat çekiyor ve şöyle devam ediyor: "Cumhurbaşkanı Esad'ın ülkede cuma namazı sonrası gerçekleşecek gösterilere sert müdahale edeceği korkuları sürerken, ülkenin Londra'daki elçisi Sami Khiyami Westminster'a buyur edilecek."
Haberde yorumlarına yer verilen hükümet kaynakları ise, elçinin düğüne katılımasının Suriye'ye yapılan diplomatik baskıyı etkilemeyeceğini söylüyor, ancak davetin geri çekilmemesinin utanç verici olacağını da kabul ediyor.
İngiliz basınında İstanbul boğazı projesi
Başbakan Erdoğan tarafından dün açıklanan ikinci İstanbul boğazı da İngiliz basınında yer bulmuş.
Times gazetesi, hükümetin boğaz trafiği ve olası bir petrol sızıntısının ekonomik ve çevre için doğuracağı sonuçlarla ilgili kaygıları gidermek konusunda istekli olduğunu yazıyor.
Gazeteye açıklama yapan Washington'daki Woodrow Wilson Merkezi'nin Avrupa Enerji ve Güvenlik İnsiyatifi danışmanlarından Alexandros Petersen'in projeye ilişkin yorumu şöyle: "Eğer iyi yapılırsa, yalnızca Türkiye değil, Karadeniz'e kıyısı olan tüm ülkeler için çok büyük bir iyileşme olur. Ancak eğer iyi planlanmazsa Boğaz'ın sorunlarını yakındaki başka bir alana taşıyabilir."
Guardian gazetesi ise, haberinin başlığına, Erdoğan'ın kanalın Süveyş ve Panama'yı geride bırakacağı sözlerini tanışmış.
Haberde, Erdoğan'ın kanalın yeri ve projenin masrafı konularında yorum yapmaktan imtina ettiği vurgulanıyor.
Konuyla ilgili görüşlerine yer verilen, Yeni İnşaat Mühendisliği dergisinin editörü Antony Oliver ise projeyi şu sözlerle değerlendiriyor: "kanal büyük bir inşaat mühendisliği eseri olacaktır, ancak kesinlikle yapılabilir olmalı."