Gene başladı albenisi yüksek olan malum çıplak yarışma.
Daha önce bir yazmış olduğum bir yazı üzerinden alıntı yaparak
bu konuya kalem değdirme ihtiyacı hissettim yeniden.
Çanakkale'deki gençliğimiz, kemiklerinden çıkan çatır çatır
seslerle ülkeyi koruma ve vatanının kaderini değiştirmeye “iman ve
vatan selameti “ için aşkla soyunmuş bir nesil idi.
Dertleri vatan, ümmet ve iman…
Gelecek nesillerle İslam sancağının dalgalanması…
Yemek menülerinde kuru ekmek bile yokken, yoklukların içerisinde
dert edindiler ümmetin bekasını. Asla terk etmediler imanlarını ve
bırakmadılar bu vatanın geleceğini elin avucuna.
Onlarda gençti. Onların da dünyalık hedefleri, beklentileri
vardı…
Lakin nefislerinden önce gelen, inanmış oldukları davaları
vardı. Bu dava sırrı onları, o genç yaşlarında cepheye
sürmüştü.
Nasıl bir dava ki on üçünde bir çocuğu böylesine inanmış
yapabildi?
Yetmişinde sekseninde ihtiyarları gencecik delikanlılar haline
getirebildi?
Bütün yoklar nasıl var oldu bir davaya inanmakla?
Nasıl bir sır vardı o günlerde?
Ya da nasıl bir boşluk var ki bizlerin hayatında o dava ile
kıyas dahi edilemiyor?
Şartlar ise davayı dava kılan, bugünün şartları o günkü savaş
amaçlarının en başına geçmiş durumda.
Başındaki örtüyü şekli ve rengi ile farz yerine tarz olsun diye
takan kızlarımızın; survivor'a davet edilmiş olsalar hiç
duraksamadan gidecekleri aşikâr. (ki bunu da açıkça çekinmeden
söyleyenler var)
Yeni dönem genç ve örtülü kızların nerdeyse çoğunluğunda geçerli
olan esefle görülebilecek bir vakıa.
Kelime-i tevhid için çocuklarından, sevdiklerinden, en
değerlilerinden, hayatlarından vazgeçip ölen atalarımızdan kalan
mirası görebiliyor musunuz survivor kumsallarında?
28 Şubat'ta okul önlerinde 15'inde, örtü mü diploma mı
tercihinde, kesinlikle örtüm tercihini yapan kızlarımızdan; bir
program için (ki kültür seviyesi fazlasıyla aşağı) yanıp tutuşan
Müslüman gençlik var ortada.
Nasıl bir evrim geçirdik biz?
15 sene öncesi ile günümüz arasında bunca fark varken, vatan
için her şeylerini feda edenlerle şimdiki inanç, kalp ve fikir
eksenindeki uçurumu düşünemiyorum.
Felaket tellallığı yapıyor değilim.
Bu nesil yarınların anne ve babaları olacak. Beklentiler içine
girip gelecek için büyüttüğümüz çocuklarımızın hali pür melali
ortada?
Onları yetiştiren, bu hale gelmesinde bilinçsiz de olsa yüzde
yüz payı olan bizlerin de hali orta da?
İğneyi değil artık çuvaldızı kendimize çokça batırmak
durumundayız.
Zaman geçiyor ve ipin ucu maalesef elimizden kaçmak üzere.
Survivor gibi bir programı nasıl seyreder hale geldiler diyemiyorum
çocuklarımız için; çok basit kalacak çünkü diğerlerinin
yanında.
Anne -baba- toplum, suçlu biziz.
Müslüman'ım diyip de uyuyan ve göbeğini büyütüp sırtını
kalınlaştırmakla uğraşan iş adamları, üç kuruş adına dinini satan
hocalar, tasavvuf musikisi adı altında sanatçı bozması rol
modeller, ilgi ve alakayı ihtiyaçlarını görmek olarak algılayan
bizler…
Kendi ellerimizle idam sehpasına bıraktık neslimizi.
Vatanı ve “inancı” için ölüme aşkla soyunmuş bir nesil gitti,
yerine şehvete soyunmuşları pür dikkat seyreden gençliğimiz
geçti.
Aslında bu konuyu yeniden yazmak değildi niyetim lakin her
tarafta gene bu çıplak yarışmanın kokusunu duyunca daha önce yazmış
olduğum yazımı buraya taşımak daha doğru geldi bana.