2015'te bitkisel hayata geçiyoruz
Abone olRakamlar gösteriyor ki ülkemizi 2015 yılında büyük bir et açığı bekliyor.Türkiye’nin sığır ve koyun eti üretimi, artan talep karşısında önemli oranda geriledi.
Pahalılığından yakınılan ve bu sebeple tüketimi her geçen gün
azalan etin üretimi de maliyeti ve külfeti sebebiyle azalıyor.
Küçük ölçekli üreticiler (köylüler) kazanamadıkları için
hayvancılığı bırakıp şehre göçüyor. Ülkemizde et üreticisi
kazanamıyor; çünkü kasaplık hayvan ve et pazarlamasında tüketicinin
ödediği 100 birimlik tüketim fiyatının Fransa’da 57,1’i, Almanya’da
64,4’ü, İtalya’da 66,4’ü, Hollanda’da 74,7’si üreticinin eline
geçerken ülkemizde bu oran yüzde 40-50 ile sınırlı. Türkiye’de,
üreticinin eline geçen kısmının bile yüzde 80’i hayvan yemine
gidiyor. Geri kalanı ise ihtiyaçlarını karşılayamayacak kadar az
olduğu için hayvancılığı bırakanlar her geçen gün artıyor. Devlet
Planlama Teşkilatı’nın (DPT) verilerine göre, Türkiye’nin sığır ve
koyun eti üretimi, artan talep karşısında önemli oranda geriledi.
Özellikle geçtiğimiz yıl (2004) sığır eti üretiminin talebi
karşılama oranı yüzde 97,4’e gerileyerek sığır eti açığı oluştu.
2005 yılında sığır eti üretiminin yüzde 1’lik gerilemeyle 374 bin
tona düşeceği, talebin ise yüzde 5,4’lük artışla 409 bin tona
çıkacağı hesaplanıyor. Böyle giderse 2015 yılında Türkiye’de 170
bin ton civarında bir et açığı oluşacak. Koyun etinde de durum
aynı. Rakamlar gösteriyor ki daha bu yıl koyun eti üretimi talebin
sadece yüzde 76,8’ini karşılayabilecek. Gelişmiş ülkelerde tarım,
özellikle hayvancılık stratejik sektörlerden birisi olarak
görülüyor. Çünkü yeni neslin sağlıklı gelişimi için et ve süt
ürünleri çok önemli. Pınar Süt Genel Müdürü Ergun Akyol, Amerika ve
AB’de sütün neredeyse bedavaya dağıtıldığını söylüyor. Kapısını
zorladığımız Avrupa Birliği’nin ise en çok önem verdiği konuların
başında tarım ve hayvancılık geliyor. Akyol ve Vanet Genel Müdürü
Kaya Tokmakçıoğlu, Türkiye’nin hayvancılıkta çok geride olduğunu ve
Avrupa’daki küçük ölçekli üreticilerle karşılaştırıldığında
Türkiye’deki işletmelerin yüzde 90’ının çağın gerisinde olduğunu
söylüyorlar. Aytaç Genel Müdürü Murat Erdem de, Türkiye’de et
üretiminin ancak yüzde 30-35’lik kısmının modern özel işletmelerde
üretildiğini; kalan kısmının kayıtsız, ruhsatsız, kötü şartlarda
insan sağlığı göz ardı edilerek mamul hale dönüştürülüp tüketime
sunulduğunu söylüyor. Üretici ve sanayici de, bu durum göze
alınınca AB üyeliğinin avantaj yerine hayvancılık için zarar
olabileceğini düşünüyor. Hayvancılıkta yaşanan sorunun ana
sebeplerinden birisi de 1980’lerden beri uygulanan liberal
politikalar. Vanet Genel Müdürü Kaya Tokmakçıoğlu, dünyanın
gelişmiş hiçbir ülkesinde, stratejik öneme sahip olan hayvancılığın
liberal politikalarla yönetilmediğine dikkat çekiyor. Tokmakçıoğlu
bu ülkelerde devlet desteği ve denetimiyle hayvancılığın
korunduğunu ve desteklendiğini anlatıyor. 25 yıl önce hayvancılık
sektörüne girdiğini söyleyen Tokmakçıoğlu, bu süre içinde yapılan
bilinçsiz politikalarla hayvancılığın bitme noktasına getirildiğini
belirtiyor. Tokmakçıoğlu, her gelen yönetimle yeni bir hayvancılık
politikasının hazırlandığını bir önceki yönetimin milyar dolarlar
harcayarak başlattığı politikaları bir kenara bırakarak büyük
zararlara uğranıldığını anlatıyor. Türkiye Ziraat Odaları
Birliği’nin geçen yıl hazırladığı raporda, yapılan yanlış
uygulamaların hayvancılığın gerilemesine sebep olmanın yanında
kaçakçılığa da fırsat doğurduğu yer alıyor. Zira hayvancılığı
desteklemek adına AB ülkelerinde olduğu gibi konulan yüksek gümrük
vergileri (yüzde 227,5) hayvan kaçakçılığına yol açtı. Geçtiğimiz
yıllarda “Buffalo operasyonu” olarak gündeme gelen hayvan
kaçakçılığı, canlı hayvan ve gıda maddesi olarak kaçak sokulan
etler ve mezbahalarda denetim dışı kesilen hayvan kesimi olmak
üzere üç koldan gerçekleşiyor. Doğu ve Güneydoğu sınırından canlı
hayvan kaçakçılığı yapıldığı bilinen bir gerçek; ama nedense önü
alınamıyor. Tarım Bakanı Sami Güçlü’nün bir konuşmasında verdiği
rakamlara göre kaçak hayvancılığın ülkemize maliyeti 7 milyar
dolar. Hayvancılık politikası sürekli değişiyor Geçtiğimiz hafta
içinde Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü, yaptığı bir basın
toplantısı ile hayvancılık için üreticilere teşvik primi
verileceğini söyledi. Aslında mutat bir basın toplantısı olarak
görülen bu bilgilendirme toplantısı Türkiye’nin önemli bir sorununu
çözme adına atılan adımlardan bahsediyordu. Zira 1980 yılından beri
her yönetimle birlikte değişen hayvancılık politikalarının yol
açtığı başıboşluk ve hayvancılıkta izlenen liberallik, ekonomik
sıkıntılar sektörü zora soktu. Fiyatların yüksekliğinden dolayı
kârlı gibi gözükse de, üretimin zorluğu küçük ölçekli firmalar gibi
büyük firmaları da çıkmaza soktu. Et ve süt sektöründe büyük
firmalar var; ama bunlar profesyonellikten uzak ve küçük ölçekli
üreticiler (köylüler) sebebiyle zorlanıyor. Avrupa’da bir tanker
süt iki-üç üreticiden kolaylıkla sağlanabilirken ülkemizde, 5-6 köy
gezilmesi gerekiyor. Bu süreçte sütün kalitesi de Avrupa
standartlarında korunamıyor. Oysaki Türkiye’de kurulan dev süt
fabrikaları Avrupa standartlarının bile üstünde. Et için de aynı
şartlar geçerli; zira piyasadaki etin neredeyse yarısı kontrollü
kesim. Geriye kalan yarısı ise kayıt dışı, üretim ile tüketim
arasındaki açığı kapatan ise kaçak et. Kaliteli et ürünlerini
pahalı olduğu için satamadıklarından yakınan Vanet Genel Müdürü
Kaya Tokmakçıoğlu, çareyi piyasadan çekilmekte bulmuş. Zira, “Kimse
16 milyon verip sucuk almaz. Piyasada 3 milyona bile sucuk
satılıyor. 3 milyona kim sucuk üretiyorsa bunda mutlaka bir
sahtekarlık vardır.” diyor. Küçük üreticiyi bilgilendirmek ve
teknolojik donanımlarını artırmak gerektiğini söyleyen Aytaç Genel
Müdürü Murat Erdem, “Sanayici ve üreticiyi devletin teknolojik ve
bilinçlilik açısından eşit seviyeye getirmesi gerekiyor ya da yasal
düzenlemelerle sanayicinin kendi üreticisini eğitmesine imkan
verilmesi gerekiyor.” diyor. Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü
de et ve süt sektöründe yaşanan bu sıkıntıları çözmek adına
bütçeden destek için daha yüksek miktarda ödenek ayırdıklarını
belirtiyor. Kayıtlı üretimi artırmaya yönelik önlemler aldıklarını
ve üreticiyi bilinçlendirme çalışmalarına girdiklerini anlatıyor.
Ama üretici ve sanayiciler de her yönetimle birlikte değişen ve
sonu gelmeyen hayvancılık politikalarından bıktıklarını söylüyor.
Böyle giderse yiyecek et bulamayacağız Ataları hayvancılıkla
geçinen bir toplumuz; ama şimdilerde dünyanın en pahalı ve
kalitesiz etini tüketiyoruz. AB’de kilosu 2 Euro olan karkas etin
fiyatı ülkemizde 4,5 Euro. 2001 krizinden önce ülkemizde kişi
başına 22 kg olan et tüketimi şimdi 12 kg’a düştü, oysa bu rakam
AB’de 75 kg, ABD’de 125 kg. Tüketimin azalmasının yanında üretim de
azalıyor. Bu yıl üretim talebin ancak yüzde 90’ını
karşılayabilecek. Böyle giderse 2015 yılında Türkiye’de 170 bin ton
civarında sığır eti açığı oluşacak. Üretici ise maliyeti ve külfeti
fazla olduğu için hayvancılığı bırakıyor. Kaynak: zaman.com.tr