4 Kasım 2002’deki gazete manşetlerini hatırlıyor musunuz?
“Anadolu ihtilali”-Sabah
“Sandıktan öfke çıktı”- Vatan
“Sosyal patlama sandıkta oldu” -Hürriyet
“Artık merkez biziz” (sür manşet) ve “Kırmızı kart”
-Milliyet
“Milletin Zaferi” ( sürmanşet) –“Tarihi tasfiye” (
manşet) -Yeni Şafak
“Korkunun zaferi” (Sürmanşet) -
“Deprem”(Manşet)-Cumhuriyet
Nitekim ben de o tarihte Bursa'da yerel gazetedeki köşemde,
bunun bir halk ihtilali olduğunu, milletin iradesinin tecelli
ettiğini yazmıştım. Çünkü, 3 Kasım 2002’de yapılan genel seçimlerde
AK Parti yüzde 34.4’le tik başına iktidara gelirken, CHP yüzde
19.5’le,meclisin ana muhalefeti olmuştu.
Küçük büyük tüm partileri elinin tersiyle iten halk, o gün
Meclisi sadece 2 partiye teslim etti. Birine hükümeti diğerine de,
onu denetleme görevi verdi.
Millet, seçimlere hükümet olarak giren 3’lü koalisyonun
partileri DSP, ANAP ve MHP’yi al aşağı etmişti. Hele ki, 99’da
yüzde 22’le sandıktan birinci çıkan DSP’yi,3 yıl sonra yüzde 1’e
indirmişti.
Millet bu terazisi hiç şaşmaz. Hep derim, milletin
feraseti her daim kendini seçimde gösterir.
******
******
*****
Aradan tam dolu dolu 18 yıl geçti. 3 gün önce partinin iktidara
gelişinin yıl dönümü idi. İzmir depremi dolayısıyla
parti bugüne özel bir çalışma yapmadı. Aslında yapmaması da yerinde
oldu.
3 Kasım 2020’nin manşetlerinde ne vardı?
“Deprem ve ekonomik kriz… Aynen 20 yıl öncesindeki
gibi…”
İktidarda 18 yıl kalma başarısını gösteren AK Parti son 3 yıldır
teşkilat bazından tutun da, Meclis’e kadar, belediye başkanlarından
tutun da kabineye kadar ve ekonomiden tutun da dış politikaya kadar
her alanda yoğun bir şekilde tartışılan, dert yanılan parti
konumuna geldi.
Elbette iktidarda bu kadar uzun süre kalıp da erozyona uğramamak
mümkün değil. Ama bu başarının ardında halkla gönül bağı
kuran bir lider profili Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın olması, onun
genel başkanlığında, Başbakanlığı'nda ve 2010’dan sonraki
Cumhurbaşkanlığı’nda bu ülkede Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk 10
yılını andıran büyük bir sosyal ve ekonomik kalkınma hamlesi ile
demokratik ilerleme yaşandı.
Reformist bakış açısıyla yönetimsel ve sistemsel bazda yapılan
değişimler, yeniliklerle Türkiye adını küresel oyun
kurucularının listesine yazdırdı.
İlk defa bu milletin önüne 2023 hedefleri, 2050 ve 2071
hedefleri kondu.
Bin yılın seçimi yapıldı ve Cumhurbaşkanı’nı halk doğrudan kendi
seçme hakkını elde etti. Millet dağdaki çobanıyla, aydınıyla,
işçisiyle memuruyla, Türk’üyle, Kürd’üyle hükümetinin
liderliğinde kenetlendi, etnik milliyetçilik, dil, din
ayrılıkları yerini birlik ve beraberliğe bıraktı.
“Millet devleti için vardır sözünün yerini devlet
milleti için vardır” aldı. Yolsuzluk, yoksulluk ve
yasaklarla mücadele eden hükümet bunda da başarılı oldu.
Ya şimdi? Hamaset nutukları atıp da, kaba tabirle göz
boyama yapacak değilim.
Halk arasında;
“Sanki gizli bir el AK Parti’nin içine girmiş,
teşkilatları halktan koparmış, hükümete olan güveni
sarsmış,Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı Külliye’de yalnızlaştırmış, 3 y
yerine gelmiş, vs…vs…vs…” şehir efsanesi almış başını
gidiyor.
Efsaneler mistik özelliği ile cezbeder, bu söylentiye inanmak
isterim lakin yanılır ve yanıltırım. Ama bildiğim bir şey var ki,
AK Parti için 18 yılın sonunda durum hiç de öyle parlak ve gelecek
vaat eden pozisyonda değil…
İktidar partisi halktan koptu, ayrıştı. Teşkilatlar dar alanda
belediyelerle kısa paslaşmalar içinde siyaset yapar oldu. Tepeden
aşağıya kadar adam kayırmacılık, hemşehricilik aldı başını gidiyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan olmasa zaten bu milletin AK Parti ile işi de
olmayacak o başka bir durum.
Ama,milletin şimdi bu partiden beklentisi var. AK Parti’nin
şimdi hem bu millete hem de Genel Başkanı Erdoğan’a karşı
sorumluluğu var.
Siz bakmayın muhalefetin seçim çağrılarına. Bu milletin derdi
seçim değil, geçim. İktidar değişikliği değil, ekonomik politikalar
onu ilgilendiriyor. Bu yüzden AK Parti'nin artık, üzerindeki ölü
toprağını atması, silkelenmesi ve gerçek anlamda tabandan
başlayarak tavana kadar teşkilatlarıyla hükümetine sahip çıkıp bu
milletin içinde bulunduğu sıkıntılı dönemi atlatması için yeni
baştan yeni bir yol hikayesi yazması lazım…