Referandum öncesi siyasi olarak son yazımız olmuş olsun
inşallah.
Aslında Cuma günleri yazı yazma adetim yoktu lakin izlemiş
olduğum bir video ve sair sebepler ile bu yazıyı yazma gereksinimi
duydum.
Balıkesir’deki Kılıçdaroğlu’na yapılan askeri karşılama
son bir yazı daha olsun dedirtti.
15 Temmuz için "kontrollü darbe" diyen
Kılıçdaroğlu kullanılarak 16 Nisan için "Kontrol!" mesajı mı
verildi?
Sonrasında birkaç gün öncesinde bir bisküvi firmasının tehdit
kokan sözüm ona şaka gereği yayımlanan reklamı tekrar aklıma
geldi.
Kuruntuvari gibi düşünülebilir lakin bunların her biri acaba
kademeli olarak işlenmeye çalışılan karanlık hesaplar mı diye
düşündüm?
Yaklaşan tarihi referanduma sayılı günler kala, anketlerdeki
“evet” yüzdesinin arttığını gören gâvur Avrupa,
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan üstünden karalama kampanyasını
ciddi bir şekilde arttırmaya başladı.
Sadece Cumhurbaşkanını değil seçime gidecek bütün
vatandaşlarımızı alay konusu yapıp hepsini aşağılar biçimde
ahlaksız ve seviyesizce propaganda yapıyorlar.
Peki, seçimlerimize bu kadar müdahale etmek istemeleri, iç
siyasetimize karışmaları, insanlar üstünde algı yaratmak istemeleri
neden?
Neden Türkiye insanının özgür iradesine bu sefer bu
kadar yoğun bir şekilde dokunmak istiyorlar?
Uzun uzun anlatmak yerine özetleyebiliriz.
Ülkemizin refah seviyesinin artmasını, birlik ve bütünlüğünün
devam etmesini istemiyorlar.
En çok korktukları şey Türkiye’nin İslam sancaktarlığını devam
ettirmesini istemiyorlar.
Bugün sosyal medyada gezerken sanatçı Meltem Cumbul’unda
"reklamlar" diyerek gündeme getirmeye çalıştığı,
Alman Satış Pazarlama televizyon kanalında yayınlanan bir videodan
küçük bir kesite denk geldim.
Videonun içeriği, Türkiye halkını ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip
Erdoğan’ı baştan sona aşağılayan ve hakaret eden içeriklerle
dolu.
Taksim Meydanı’nı dolduran vatandaşlarımızı ve kendi
ülkelerindeki zulümden kaçıp Ensar Türkiye’ye sığınan Suriyeli
mültecileri birer mikrop olarak görüp, Cumhurbaşkanını da halkına
ve dünyaya karşı düşman olarak göstermeye
çalışıyorlar.
Her milletten insana Ensar olan bir Cumhurbaşkanına bu hakaret
ve iftiralar ne kadar doğru?
Yurt dışındaki ciddi seçmen kitlemize yapılmaya çalışılan bu
algı yönetimi ve saldırı, bilinçli yurttaşlarımızın verdikleri
tepkiler sayesinde zaten ters teptiğini biliyoruz.
Son viraja girildiğinde ülke içerisindeki “hayır”
kampanyasının mihmandarları, bilmem nerelerini dayadıkları terör
örgütleri ve gavur Avrupa’nın yapmış olduğu propagandaya istinaden
halen ülkesinin bekasını düşünmeksizin sadece siyasi ideoloji ile
mi sandığa gideceğiz?
Bütün bunları tahayyül ettiğimizde pazar günü belki de
yeni bir yüzyılın zemininin inşa edileceği saatleri
yaşayacağız.
Vatanını ve ülkesini seven, bekasını ve istikbalinin hür bir
şekilde devamını arzulayan vatandaşlarımızın ülkesine yapılan bu
çirkin hakaret ve ittifak karşısında dik durmaları, hakaret ve
subliminal mesajlara gereken cevabı Pazar günü vermeleri
gerekir.
Bu oylama da herkesin hangi oyu attığının önemi
çok!
Zira bu sefer bir ideoloji savaşı değil geleceğimizi
inşa ediyoruz.
Ve bu inşanın kimlere karşı olduğu aşikar ortada!
Sadece vatandaşlarımıza düşen Kur’an ifadesi ile
“akletmezmisiniz?” şeklinde duyarlılık sergilemesi kafi.
Ülkemiz üzerinde medya ve sair kanallarla düzenlen bu
Haçlı İttifakının farkında olup bilinçli bir vatandaş gibi ülkemize
göğüs germemiz gerekiyor.
Cemil Meriç’in çok sevdiğim kitabı Umrandan Uygarlığa
ilk satırları aynen şöyle
” Bütün Kur'an'ları yaksak, bütün camileri yıksak,
Avrupalının gözünde Osmanlıyız; Osmanlı, yani İslam. Karanlık,
tehlikeli, düşman bir yığın! Avrupa, maddeciliğine rağmen
Hristiyan’dır. Sağcısıyla, solcusuyla Hıristiyan. Hıristiyan için
tek düşman biziz…”
Cemil Meriç’in de dediği gibi Avrupa için tek düşman biziz. Yani
İslam!
Bu algı oyunlarına, aşağılamalara milletçe karşı durmalıyız
vesselam…