Faşizmin ve ırkçılığın tırmanışta olduğu Avrupa ve dünya
siyasetinde kimsenin birbirine tahammülü kalmadığı dönemleri
yaşıyoruz.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan hakkaniyetli
liderliğini bir kez daha göstermiş oldu.
Cumhurbaşkanı tarihe tanıklık etmiş olduğumuz referandum
sürecinde “hayır” kampanyası çalışmasını
yapanların çadırına giderek görevlilerin ve vatandaşın hallerini,
hatırlarını soruyor ve yaklaşık 15 dakika sohbet ediyor.
Gelin birlikte hemen zihinlerimizdeki taze bilgileri
yoklayalım.
Daha yeni görevine başlayan ABD Başkanı Trump’ın göçmenleri ve
Orta Doğu vatandaşlarını ülkeye sokmak istemediğine şahit
olduk.
Sözüm ona medeniyetin göbeği denilen gavur Avrupa Birliği üyesi
Hollanda’nın Türkiye Cumhuriyeti’nin değerli kadın Bakanına yaptığı
çirkin saldırıyı henüz zihnimizin arkasına bile atmadık.
Emin olun ben saymaya ve yazmaya kalksam sizler bu faşist ve
ırkçı örneklemleri fazlasıyla dillendirebilirsiniz.
Bütün bunları göz
önüne alıp
hepsini vicdan ve hakkaniyet
terazisinde tarttığımız
zaman sizce bu
üç davranıştan
hangisi daha
insanca ve daha
medenice?
Cumhurbaşkanımız çadırda görevlilere ve vatandaşa
”Niye
hayır
diyorsunuz?”
diye soruyor ve aldığı cevap şu:
- Çağdaş
bir yaşam
için
“hayır”!
Göğsünü gere gere bu şekilde gerçekten inanarak bu cevabı
verebiliyorsan zaten insanın yüreği otomatikman
“Evet”
diyor.
-“Ülkede
ikilik
çıkarıyorsunuz,
ayrıştırma yapıyorsunuz” diyen
vatandaşın Ana Muhalefet parti liderinin
“alevi”
olduğundan haberi yok herhalde.
-Bir başka “hayır” demelerinin sebebi;
ecdadımız, tarihi değerimiz Osmanlı
Padişahı Yavuz
Sultan
Selim.
Bu büyük Osmanlı Padişahının isminin kullanılmasından rahatsız
olan insanın tarih bilgisinden, tarih bilincinden, ecdadına, inanç
değerlerine, geçmişine ve büyüklerine olan saygısından şüphe
ederim.
Tarihini ve kadim kültürünün dokusundan uzak kalmış
insanlarımızın dillerine pelesenk etmiş oldukları
“Avrupa tarihine,
kültürüne sahip çıkıyor ama
biz yaşatamıyoruz” hicvini
hatırlatırım.
Kadim kültür ve tarihine bihaber
şekilde nefes alanları uyarmak görev gereğidir düşüncesi ile
serzenişimi dile getiriyorum.
Sana gösterilene istinaden yaşadığın gibi inanır ve
geçmişine sahip
çıkmazsan kültürel
ve tarihsel
yozlaşmamız kaçınılmaz
olur tabii
ki.
Cumhurbaşkanına karşı “hayır” sebebi olarak
dile getirilenleri dinlediğimiz ve değerlendirdiğimizde acı bir
gerçekle yüz yüze kalıyoruz.
“Hayır”
kampanyasını sokakta yürütenler neden “hayır”
dediklerini dahi bilmeksizin sadece ideolojik dürtülerle
hareket ediyorlar.
1980 darbesiyle gelen Anayasanın ne olduğundan, yeni gelecek
olan Anayasadan ve sistemin içeriğinden zerre haberleri yok.
Darbe Anayasasıyla
birde Yeni
Anayasayı yan
yana koyup
karşılaştırdıklarında,
rasyonel bir
insan (akla
ve düşünce
yasalarına uygun
olan) olarak
istikbal için
hangi modelin
daha uygun
olduğunu açık
açık
göreceklerdir.
Hüsnü-zan ile düşünüp, Cumhurbaşkanının sorusu karşısında sığca
verilen cevapların bilgisizlikten kaynaklandığını düşünüyorum.
Yoksa bilerek, isteyerek insan bu şekilde konuşamaz.
Peki, gelin birlikte bu yaşananlara istinaden şu soruyu kendi
kendimize soralım.
Acaba “hayır”
kampanyası için görev yapan arkadaşlar ve bu arkadaşların vatandaşa
anlattıkları gerçekten Yeni Anayasa hakkında bilgi sahibi
olmadıklarından mı kaynaklanıyor?
Yoksa ideolojik ve yaşadıkları gibi inandıklarından mı
kaynaklanıyor?
Yeni Anayasa
hakkında gerçek
bilgi sahibi olmaları ve
bu gerçekleri anlatmaları durumunda hem kendilerinin hem de
vatandaşın kararları
değişir diye mi
korkuyorlar?
Zira bir insanın “hayır”
kampanyası yapılan çadırda bile Yeni
Anayasa hakkında sağlıklı bir şekilde
bilgilendirilmeleriyle 15 dakikada kararların değişebileceğinin
canlı şahidi olduk.
Doğru bilgileri ideolojisine bakmaksızın vatandaşı ile
bütünleşip 15 dakikada neden “evet” denmesi gerektiğini
anlatan kişi ise “hayır”’cılara göre “tek adam”.