BIST 9.778
DOLAR 32,58
EURO 35,03
ALTIN 2.435,57
HABER /  MEDYA

Zaman yazarı kazananı belirledi!

Zaman yazarından seçimlerin kaybeden ve kazananlarına ilişkin yazı geldi.

Abone ol

Zaman si yazarı Ali Ünal seçim sonuçlarını inanç üzerinden değerlendirdi. Seçim sonuçlarıyla iktidar elde edilebileceğini ama bu sonucunun hakikati tespit etmeyeceğini söyledi.

"Kazanmanın ve kaybetmenin hakiki olanı vardır" diyen Ünal, "Allah yolunun yolcuları, Kur’ân-ı Kerim’de çok sık zikredildiği gibi, bazen zahirde ve izafî olarak kaybetseler de, daima kazanan taraftır." diye devam etti yazısına...

İşte Zaman gazetesi yazarının AK Parti'nin seçim sonuçlarının bir zafer olmayabileceğini Kuran'ı Kerim üzerinden anlattığı o yazısı...

SAYI ÇOKLUĞUYLA İKTİDAR ELDE EDİLEBİLİR
Önce hemen belirtelim ki, hak ve hakikatin ölçüsü, sayı değildir. Sayı çokluğuyla iktidar elde edilebilir, fakat mutlak hak ve hakikat tayin ve tesbit edilemez.


BURASI ÇIKMAZ SOKAK
Bütün peygamberler ve onların vârisleri olan zatlar, tek başlarına ortaya çıkmış ve karşılarındaki insanların bazen tamamı başka yollarda giderken, “Burası çıkmaz sokak!” diyerek kollarını açmış ve onları kendi yollarına çağırmışlardır. Evet, hak ve hakikat, bazen tek bir kişiyle bile temsil edilebilir ve o tek kişi, hak ve hakikati sayıda ve çoğunlukta görüp, insanları doğru olan yoluna çağırmasaydı, tarihte daima zulüm ve bâtıl hakim olurdu.

KAZANMANIN VE KAYBETMENİN HAKİKİ OLANI VARDIR
Kazanmanın ve kaybetmenin hakikî olanı vardır, zahirî‒izafî, dolayısıyla aldatıcı olanı vardır. Hak ve hakikatin bağlıları, Allah yolunun yolcuları, Kur’ân-ı Kerim’de çok sık zikredildiği gibi, bazen zahirde ve izafî olarak kaybetseler de, daima kazanan taraftır. Daima kazanan taraftır, çünkü hak ve hakikat, her şeyden önce, mahiyeti itibarıyla daima kazanandır. İkinci olarak, hak ve hakikat, zahirde, maddî ve izafî olarak bazen mağlûp olsa da, bu sahada da âkıbet itibarıyla mutlaka kazanır. Üçüncü olarak, hak ve hakikat, zahirde maddî olarak mağlûp olurken de, Kader’in adaletinin tecellisine vasıta olmakla yine kazanandır. Bir başka gerçek de şudur ki, hak ve hakikatin zahirî‒izafî mağlûbiyeti nihaî galibiyetine, bâtılın galibiyeti ise nihaî hezimet ve helâkine açılan kapı olur.

KAZANAN HZ. HÜSEYİN'Dİ YEZİT DEĞİL
Hz. Nuh (a.s.), 950 senelik tebliğinin sonunda “Rabb’im, mağlûp oldum, yardım et!” diye inlerken, maddî sahada da galibiyetinin kapısını aralıyor; o, Allah’ın emriyle gemisini yapmaya başlarken, karşısındakileri boğacak tufan kapıda hazır bekliyordu. Âd Kavmi’nin, yaşadıkları vadi boyunca havada beliren ve yağmur diye sevinçle karşıladıkları bulut kümeleri, sekiz gece, yedi gündüz boyunca onları helâk edecek taş ve toz fırtınaları olarak tecelli etmişti. Hz. Zekeriya (a.s.) testereyle biçilirken, Hz. Yahya (a.s.) bir bâğıye uğruna kurban edilirken, kaybeden değil, kazanan taraftı. İki cihanın sultanı Peygamber Efendimiz (s.a.s.), tarihin en kutlu nesliyle Uhud’un ikinci döneminde ve Huneyn’in başında zâhirde kaybederken, temelde münafıkların ayrışmasıyla daha bir saflaşma ve Tevhid’de daha bir oturaklaşma adına yine kazanıyorlardı. Hz. Ali (r.a.), nâkisûn (biattan dönenler), kâsitûn (adaletten sapanlar) ve mârikûn (okun yaydan çıktığı gibi Din’den çıkanlar) karşısındaki hak, hakikat ve adalet mücadelesinin sonunda şehâdetine sebep olan hançeri sırtından yediğinde “Füztü ve Rabbi’l-Kâ’be (Kâbe’nin Rabbi’ne andolsun, kazandım)!” diyor; hakikatte kazandığı gibi, Ümmet’in onun değil, Emevîlerin iktidarına istihkakıyla ilgili Kader’in hükmüne vasıta olmakla da kazanıyordu. Yine, Kerbelâ’da ev halkıyla birlikte şehid edilen Hz. Hüseyin’di kazanan, yoksa Yezit ve taraftarları değildi.
 

İÇTEN RAZI OLMAK
Önemli olan, her durumda hak ve hakikatin yanında durmak, bu yolda yapılması gerekeni yapmak ve netice nasıl tecelli ederse etsin, ona içten râzı olmaktır. “Vazifeni yap, Allah’ın vazifesine (hükmüne) karışma!”, hak ve hakikat yolunda esaslı bir düsturdur. Yalan ve iftira üzerine kurulan ve iyi işletilen bir propaganda ile eczası, söz gelimi, yolsuzluk, rüşvet, ihtikâr, ihtilâs, zulüm ve haksızlıktan mürekkep bir yapı sayı itibarıyla geçici bir üstünlük elde edebilir; böylece hem ülke, Kader’in âdil tecellisini bulur, hem de hak ve hakikatin âkıbet itibarıyla galibiyetine kapı açılır. Fakat nihayette bu yapı böyle bir üstünlüğe pişman olduğu kadar hiçbir şeye pişman olmaz; hak ve hakikat ise, âkıbet karşısında daima şükürle iki büklüm olur.