‘Yüksek yüksek tepelere ev kurmasınlar’dan başka ‘kına havası’ yok mu?!...
Baskın/popüler kültür dedikleri bu olsa gerek…
GÜNCEL/MERKEZİ YÖNETİM: “Merkezi yönetimi beyin olarak görürsek, yerel yönetimler el ve ayaklardır. El ve ayaklar çalışmadan vücudun çalışma imkanı yoktur. Valilerimizin, belediye başkanlarımızın yapması gereken vatandaşımızın sorunlarını en iyi şekilde çözmek için, hükümetimizin belirlediği politikalar çerçevesinde canla başla çalışmaktır. Hata yapmak olur ama hainlik olmaz. Onun için sahada bulunanların planlama yapanlara göre çok daha önemli sorumluluğu var. Ankara'dan uzaktan sorunu tarif etmek, çözümü üretmek pek de mümkün değil. Çözüm de yerel olmalı. Önümüzdeki günlerde valilerimiz, belediye başkanlarımız bulundukları şehrin, ilçelerin konuları ile çok daha fazla yetki kullanarak gerekli çözümleri üretecekler. Her şeyi Ankara'ya havale etme devri yavaş yavaş ortadan kalkacak.”Basından/Başbakan/17.10.2017) Ama, Sn.Başbakanım, biz buna benzer söylemleri, AK Parti iktidara gelirken ve geldiğinde çok duymuştuk. 15 yılda bir adım ileri gidilmedi…Lütfen uygulamasına geçelim…
Folklorumuzda özel bir yeri olan kına merasimi/geceleri, günümüzde de yaygın olarak yapılmaktadır. Son yıllarda ise kına gecesi şekil değiştirerek, büyük şehirlerde de ilgi görmektedir. Kına gecesi; “Hüznün/üzüntünün ve sevincin/mutluluğun aynı anda yaşandığı gecedir. Hem ağlayıp, hem de gitmek gelenektendir. Ağlamayan kızlar ayıplanır, kına gecelerinde “kına ağlatıcıları” görevlidir. Gelinin aynı köyde kalması bile, baba-ana evinden çıkma üzüntüsünü gidermez. Kızlar; uçucu-gidici, erkek ise getirici-kalıcı olarak görülmektedir.
Kına yakmak eski/tarihi geleneklerdendir. Eskiler kınanın; eşleri birbirine bağlamak, bir ömür boyu aşklarının devamını sağlamak amacı ile yapıldığını söyler. Kına; sağlık, mutluluk ve bereket için kullanılır. Kınanın; evlenecek çiftleri nazardan ve kötülüklerden koruyacağına da inanılmaktadır.
Kına gecesine, gelinin ve damadın akrabaları çağrılır, erkekler dışarıda beklerler. Kına gecesi, genellikle gelin alma ve düğünler Cumartesi-Pazar günü olduğu için, bir gün önce yapılır.
“Kına Gecesi düğünlerde, gelin kıza kına yakıldığı zaman yapılan eğlence. Kadınlara mahsus olan ve gelinin ailesi tarafından tertip edilen bu eğlence, asr-ı saadete (Peygamber efendimizin zamanı) kadar uzanan en eski İslam adetlerinden biridir. Bu yüzden yurdumuzun her tarafında umumiyetle çarşambayı perşembeye bağlayan gece yapılır. Şehir, kasaba ve köylerimizde yapılan kına gecesinde uyulan adet ve gelenekler esasta aynıdır. Ancak bazı yörelerimizde az çok farklılıklar göze çarpar.”
Erkek evinin kadınları, bir çanak/derin kap içinde, toz halindeki kına ile üzerine konan iki mumu kız evine götürürler. Kız evinde kadınlar kendi aralarında “def” çalarak eğlenirler. Gelini öven maniler söyleyerek geceye neşe katarlar. Gelin; güzel elbiseler giyinmiş, takınmış olarak ortaya getirilir. Bir süre çalıp söyledikten sonra, gelinin avuçlarına, parmak uçlarına ve ayağının baş parmağına kına yakılır. Konulan kınaların; yüksük, kedi pençesi, sıvama, kuşgözü gibi çeşitli ad ve çeşitleri vardır. Kınanın gelin kıza umumiyetle “evli bir hanım tarafından yakılması” adettir. Kına yakıldıktan sonra, her kadın kına tepsisine hediye olarak para koyar. Toplanan bu para gelin kıza harcanır. Geline kınası yakılırken yörelere has maniler ile türküler söylenir, gelin ve annesi ağlatılmaya çalışılır. Bunlara “kına havası” denir. Bu manilere sadece gelin değil, orda bulunan; anneler, kayınvalideler, görümceler, eltiler ile başka misafirleri de katılır… Sonra gelin kız odasına alınır ve kına gecesi sona erer.
Ancak, kına gecelerinde; bir
çok derlenmiş,TRT repertuvarında yer almış yöresel kına türküleri
olduğu halde, bir türkü baskın çıkmış ve diğerlerini örtmüştür.
Nerede bir film/dizi/oyun olsa, nerede kına yakılsa mutlaka yarım
yamalakta olsa bu türkü okunur. (Ülkemizde halkımızın bir
türkü/şarkıyı sonuna kadar bildiği enderdir. İsterseniz ‘Katibim’
ile deneyebilirsiniz) Oysa derlenmiş ve TRT arşivlerine
kazandırılmış çok kına havası vardır. Önce yaygın olana
bakalım.
Ümit Kaftancıoğlu’nun, Edirne’den derlediği
türküyü, rahmetli hocamız Nida Tüfekçi notaya almış. Sözleri
şöyle:
Yüksek yüksek tepelere ev kurmasınlar
Aşrı aşrı memlekete kız vermesinler
Annesinin bir tanesini hor görmesinler
Uçan da kuşlara malum olsun ben
annemi özledim
Hem annemi hem babamı hem köyümü
özledim
Babamın bir atı olsa binse de
gelse
Annemin yelkeni olsa uçsa da
gelse
Kardeşlerim yolları bilse de gelse
Uçan da kuşlara malum olsun ben
annemi özledim
Hem annemi hem babamı hem köyümü
özledim
Birkaç kına türküsü:
Kına alım ben sana /Ağrı
Kına alim ben sana, ismar ettim gelsene
Bu yılda kavuşmadık, inşallah gelen sene
Kurban şirin dilleren, yak ellerel elleren
Kınayı kavururlar, döğmeden savururlar
Bu ne zalim köy imiş, sevmeden ayırırlar
Kına aldım kal gibi, yarin boyu dal gibi
Ellerin yarin bilmem, benim yarim bal gibi…
Kınayı getir anam/Ardahan
Kınayı getir anam, parmağın batır anam
Bu gece misafirem, koynunda yatır anam
Yazmamı alma anam, yerlere salma anam
Her kız misafir doğar anam, hayale dalma anam
Kınası karılır tasta/Afyon
Kınası karılır tasda, oğlan evi pek havasda
Kız anası kara kara yasda…
Yarenim kınan kutlu olsun
Sadıcım kınan kutlu olsun
Orda dirliğin tatlolsun
Sonuç:
Üniversitelerde; bitirme tezi/ yüksek lisans/sanatta yeterlik/doktora tezlerinde, sempozyumlarda sunulan bildirilerde; kına havaları/kına geleneklerine ait oldukça çok bilgi var. Yayınlanmış kitaplar var. Ama, hala bilinen ve kullanılan bir tek kına türkümüz var. Garip değil mi?!..
Malum; okumuyor, araştırmıyor, bu tezleri dosyalarına koyup kütüphanelere teslim ediyoruz. Oysa derlenmiş kına havalarının, bir bölüm halinde toplanıp Kültür Bakanlığı tarafından CD olarak bastırılması, sevgili sanatçı arkadaşlarımızında repertuvarlarına alması elzemdir.
Kısaca; zenginliğimizin değerini, maalesef; bilmiyor, yayamıyor, öğretemiyoruz.
Bilgi Notu: Derleme konusunda Kültür Bakanlığı’na yaptığımız çağrıyı, Bakan değişimi nedeni ile bir kez daha gönderdik.
BİR KÜTÜPHANE....
“Araştırmacı ve okuyucuların İstanbul’daki uğrak noktalarından biri olan ve yoğun talep üzerine Nisan ayından itibaren çalışma süresi artırılarak, 08.00-22.30 saatleri arasında hizmet vermeye başlayan, tarihi geçmişi, kitap sayısı, koleksiyonları ve derleme kütüphanesi ile Türkiye’nin en önemli kütüphanelerinden olan Beyazıt Devlet Kütüphanesi, artık 24 saat hizmet verecek ve hiç kapanmayacak.” Emeği geçenleri ve bu kararı alanları gönülden kutluyoruz…
Resim:Beyazıt Devlet Kütüphanesi