BIST 9.080
DOLAR 32,36
EURO 35,03
ALTIN 2.323,95

Yeterince hıyar bulabilirseniz Marmara Denizi’nden cacık bile yapabilirsiniz!

Atatürk’ün adının geçtiği her olayda onu savunduğunu iddia eden insanların zekâ seviyesinden sadece ben mi rahatsız oluyorum?

            Rahmetli Necmettin Erbakan, “Atatürk yaşasaydı Refah Partili olurdu!” dediğinde meğer ne demek istediğini tam olarak anlamamışız!

            Çünkü Atatürk yaşasaydı siyaset yapmayı yasaklamasına rağmen zırt pırt darbe yapan askerlerin ağzına muhtemelen acı biber sürerdi!

            Veya en azından “bildiri’cinin zeki, çevik ve ahlaklı olanını” severdi!

            Atatürk’ün adının geçtiği her olayda onu savunduğunu iddia eden insanların zekâ seviyesinden sadece ben mi rahatsız oluyorum?

            Darbe yapan Atatürkçülük adına yaptığını söyler,

            Başbakan asan Atatürkçülük adına yaptığını söyler,

            Kürt diye bir şey yoktur diyerek ırkçılık yapan Atatürkçülük adına yaptığını söyler,

            Dinden hazzetmeyen bunu Atatürkçülük adına yaptığını söyler,

            Seçilmiş hükümetlerden hoşlanmayan Atatürkçülük adına yaptığını söyler…

            Yahu düşünün, memleketin en ünlü bilim adamlarından birisi olan Celal Şengör Atatürkçülük adına gözümüzü çıkartır ama ne gariptir ki bilim tarihi onu, dışkısını yiyen bilim insanı olarak hatırlayacak!

            80 yıldır Atatürkçülük, Atatürk’ün zekâsına hakaret, millete de eziyet içermekte!

            Son bildiri rezaletine bir de bu gözle bakın.

            Atatürkçülük sosuyla meşruiyet kazanacağını düşündükleri bildirinin çıkış noktası nedir?

            TBMM Başkanı Mustafa Şentop’un bir soruya verdiği cevap.

            Son yazımda aktarmıştım. İlk günden beridir tartışmaları takip ediyorum. Meseleye sadece iki kişi isyan etti.

            Naçizane bu köşede ben ve Tarafsız Bölge’de Ahmet Hakan!

            Bildirinin saatini eleştirelim,

            Bildirinin üslubunu eleştirelim,

            Acı tecrübelerle bildirinin hatırlattıklarından hareketle aşan haddin muhtemel tehlikelere yol açabileceğinden kaygılanalım…

            Ama bildirici generallerin zekâ seviyesini de unutmayalım!

            Emekli büyükelçilerin ve emekli amirallerin imzaladığı iki bildiri var ortada.

            Demek bu adamlar yüzünden dış politikamız ve ordumuz can çekişiyormuş! Basit bir mantık önermesinden anlamayan bu insanlara ülkenin en önemli makamları teslim edilir mi?

            Teslim edilmiş işte!

            Şu basit ifadelerle mesele nerden nereye geldi?

            Şentop’a ne soruldu, o ne cevap verdi, tekrar hatırlatalım…

            TBMM Başkanı Mustafa Şentop, katıldığı bir programda Cumhurbaşkanı’nın İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmesinde yetkisi olup olmadığını anlatıyor. Gazeteci Muharrem Sarıkaya, uç örneklerle Şentop’a sorusunu soruyor:

            “Bir gün bir cumhurbaşkanı gelip ben Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nden çekildim derse veya Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Sözleşmesi’ni feshettim derse yapabilir mi?”

            Şentop da cevap veriyor:

            “Teknik olarak yapabilir… Ama bu şeydir, mantıkta mümkün, muhtemel arasında bir fark vardır. Buna da bir örnek verirler Osmanlı mantıkçıları. Marmara Denizi’nden ayran yapabilmek mümkün müdür? Mümkündür. Yeterli miktar yoğurt bulabilirseniz, Marmara Denizi’ne de karıştırabilirseniz bu aklen mümkündür. Akli imkândır bu. Bu muhtemel değildir…”

            Montrö’den çekilmenin imkânsız olduğunu bir insan daha iyi nasıl anlatabilir?

            Cumhurbaşkanı konuya ilişkin yaptığı açıklamada aynı şeyi söylemedi mi?

            Montrö’nün, imzalandığı şartlarda en iyi anlaşma olduğunu aktardı. Gündemimizde Montrö diye bir tartışma yok dedi. İlerde şartlar oluşursa, daha iyisini yapma imkânı olursa tabii ki menfaatlerimiz doğrultusunda değişiklik yaparız dedi.

            Buna kim itiraz edebilir ki?

            Şentop, Osmanlı mantıkçılarından çok güzel bir örnek veriyor. Kaç gündür ısrarla, “Şentop gündeme getirdi, keşke hiç cevap vermeseydi, Montrö’den kimse çekilemez deseydi daha iyi olurdu” gibi lafları duymaktan yorulduk.

            İnsan bir şey söylerken bir kısım muhatabının aptal olduğu zannıyla hareket edemez ki?

            Şentop, sadece bir mantık önermesiyle Montrö’den çekilmenin mümkün olmadığını anlatmış. Mantıktan anlamayan insanların bildiri yayınlayacağını nerden bilsin!

            Bir raddeden sonra insanın kafası karışıyor. Şentop, Montrö’den çekilmenin mümkün olmadığını gayet güzel izah ettiğine göre acaba o kısmı anladılar da Marmara’dan ayran yapılma ihtimaline mi kafayı taktılar!

            Acaba Marmara Denizi’nden ayran yapmak mı Atatürkçülüğe aykırı!

            Düşünsenize, ayran örneğinden sonra Şentop, “Yeterince hıyar bulabilirseniz Marmara Denizi’nden cacık bile yapabilirsiniz!” deseydi acaba bu bildirici zekâ ne yapardı!

            Kim bilir memleketteki kaç “çağdaş hıyar” tedirgin olurdu!