BIST 9.645
DOLAR 32,56
EURO 34,89
ALTIN 2.429,38

Yeni YÖK; atadıklarının uyguladığı kuralsızlık sistemine ne der acaba?!..

Ünvanlar; kişinin en iyi/yetenekli olduğunu göstermez...

GÜNCEL/Y.DOÇ.LİK: Cumhurbaşkanımızın talimatına rağmen, Y.Doç.liğin düzenlenmesi ve kaldırılması konusunda yapılan çalışmalardan hala bir haber yok…Akademisyenlere hayal kırıklığı yaşatmak, en büyük kırılma noktasıdır.

Bir akademisyen iletisi ilginç; “Egemenin dili İngilizceyi ölümüne savunan yurt dışında kalmış (Cumhurbaşkanımızın deyişiyle Casuslar) sözde akademisyenler direniyormuş.”

Elbette aksi düşünen olabilir,

Amaç; tıkanan ve yürümeyen sistemin rayına oturtulması, iç barış ve üretim olmalı…

Yönetmelikler uygulanmıyor mu?!.

Bize gelen mesajlar daha çok akademik alandan. Birileri yönetmelikleri uygulamayarak, üniversitelerin gelişmesini engelliyor/akamete uğratıyor…

Konumuza başlamadan belirtelim ki; gidilen yollar farklı olsa da, bir tek doğru vardır.

Üniversitelerdeki uygulamalarla  ile ilgili, YÖK’un yönetmelikle düzelteceği ya da açıklayacağı üç  farklı  konu üzerinde durmak istiyorum. Amacımız, üniversitelerimizde; etik olunması, liyakata önem verilmesi,  mağdur yaratılmaması, kurumların/birimlerin  atanmış –kendilerini ömür boyu görevde kalacak zanneden- kişilerin oyuncağı hale getirilmemesidir. Uygulamalar almış başını gidiyorsa; ya önlem alınmalı, ya da güne uyarlanmalıdır.

1/ Lisansta farklı, yüksek lisansta farklı, doktorada farklı eğitim alabilir, sonra da lisans dışı birinde kadrolu olunabilir mi?

Bir Edebiyat Fak. mezunu, zamanla; Harp Akademileri Komutanlığı, Silahlı Kuvvetler Akademisinde; Jeopolitik ve Jeostrateji ve Bölge ülkeleri-Türkiye ilişkileri, Kuvvet Akademilerinde; 21. Yüzyıl Güç Merkezleri ve Stratejileri ve Strateji, Harp Akademileri Stratejik Araştırmalar Enstitüsünde; Bölgesel Bazda Devletler Analizi ve Jeopolitik ve Jeostrateji konularında da dersler verebilir mi?…

Verirse nasıl olur?

Aynı kişi;  Bir üniversitede Uluslararası İlişkiler Bölümü alanında Prof. olabilir mi?

Bu nasıl bir geçiş ve alan farkıdır? (Açıklama bir sonraki yazımda verilecektir.)

İşletme Fak. Mezunu, yüksek lisans  ve doktorasını müzik alanında yaparsa, kadrolu olarak müzik Y.Doç. olabilir mi?

Aynı kişi, yabancı dili verirse müzik alanı Doç. olabilir mi?

Veya şahsım İTÜ TMDK mezunuyum. Yüksek lisans ve Doktoramı İ.Ü.İletişim Fak. Radyo-TV alanında  yaptım.

Ben, iletişim/Radyo-TV alanında Y.Doç. olabilir miydim?

Ben, yabancı dili verseydim  İletişim/Radyo-TV alanında Doç. olabilir miydim?

Olabilseydim;

İletişim Fak. lisans mezunu arkadaşların hakkı yenmiş, önleri kesilmiş olmaz mıydı?...

Aklım almıyor…

Demek ki lisans eğitiminin, hiç önemi yok bu ülkede!…

Ama, kanunlar öyle demiyor:

“Kişinin mühendis, hemşire, mimar, biyolog, müzikolog v.b. gibi unvanları almasında lisans öğreniminin yanı sıra,  öğrenimi de etkili midir? sorusuna cevap olarak, Danıştay 5. Dairesi önemli bir karar verdi. Danıştay, mevzuat hükümlerine yer verdikten sonra "ülkemizde bir meslek ve bu mesleğin unvanını alabilmenin, ancak o meslekle ilgili lisans eğitimi yapmakla mümkün olacağında kuşkuya yer bulunmamaktadır. Buna karşılık  () öğrenimi, söz konusu bent hükmünde de belirtildiği gibi, belirli bir konuda uzmanlaşmanın ilk basamağını oluşturmakta; ancak, kişilere bu eğitime göre bir meslek veya mesleki unvan sağlamamaktadır. Bu durumda, dava konusu olaya bu açıdan bakıldığında, ancak bir mühendislik alanında lisans diplomasına sahip olanların, yüksek lisans öğrenimi yapmaları halinde yüksek mühendis unvanını kullanabilecekleri sonucu ortaya çıkmaktadır.”

"

Yine yazıyoruz, çünkü; uygulama/rahatsızlık/söylenti v.b. devam ediyor…

Bu konuda, büyük uygulama  karmaşası/yanlışı  var…

Değişik söylemler/uygulamalar mevcut…

Konuya; kişisel değil, sistemle ilgili bakmak gerek!...

Taşların yerine oturması, sistemin bozulmaması  şart…

Ben görüşümü, olması gerekeni  daha önce bir yazımda belirtmiştim.

Yazdım da ne oldu?

Bazı arkadaşlar bana kırıldılar; neden uyandırıyorsun/karıştırıyorsun diye...

!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!

2/ Öğr.Gör. unvanlı  Bölüm Başkanı, sınavlara giremez mi?

Fakültelerde (yeni kurulanlar hariç) pek olmayan –çünkü yeterli unvanlı akademisyenleri var- Yüksekokul ve Konservatuarlarda uygulandığı iletilen bir konu…

Bir akademisyen Öğr.Gör. (Doktora/San.Yeterlik yapmış) Bölüm Başkanı olarak atanıyor.

Bölüm Başkanı olmasına rağmen –unvanı olmadığı için- kendi bölümünün; Giriş Sınavlarına ve Yüksek Lisans/Doktora sınavlarına jüri üyesi olarak alınmıyormuş…

Böyle bir yönetmelik var mı?

Yoksa; böyle bir uygulama nasıl olabilir?

Böyle bir uygulama yapılması ne demektir?

Bu, bir mobbing değil midir?

!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!

3/ Yüksek Lisans/Doktora/San.Yet.  derslerini sadece Prof. ve Doç. mi verir?

Yine aynı birimlerde (Md.2) açılan Yüksek Lisans/Dr./San.Yet. derslerine ünvana göre ders açılıyor, Prof. ve Doç. ler ders veriyor, konunun uzmanı olsa bile  Y.Doç. ve Dr., Öğr. Gör. ders ve danışmanlık verilmiyormuş!.. (Ve, ders verenlere  -alay edip- büyük hocalar! deniyormuş..)

Sonra, diğer  akademisyenler  Doç. ve Prof. olma kriterlerinden puan alamıyorlar…

Sanki , ders/danışmanlık verilmeyen akademisyenler yetersiz gibi!..

Veya, danışmanlık  yapanlar, ders verenler  çok birikimli  gibi!...

(Bu büyük!  hocaların dersleri muntazam yapıp yapmadıkları, birim idarecilerinin sorumluluğunda…)

Yıllarca idarecilik yaptım, böyle uygulamaları ne yaptım, ne de işittim.

Demek ki, son zamanlarda unvanlı arkadaşlarımız kendilerini tabandan bayağı koparmışlar!..

Bu nasıl yukardan bakış…

Bu nasıl büyüklük?

Bu nasıl birliktelik?

Bu anlayış etik mi?

Bu, diğer  akademisyenlere  uygulanan ‘mobbing’ değil mi?

!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!

Bu üç konuda da mağduriyet diz boyu…

Ve, mağduriyeti yaratanlar kendi  kurumu/birimi içinden arkadaşları…

Yazık, bin kere yazık….

Sn.YÖK Başkanım,

Sn.YÖK Yürütme Kurulu Üyelerimiz,

Yeni YÖK’ten bu konularda bir açıklama gelirse yayınlamak isteriz.

Bekliyoruz…

Önemli Not 1: Y.Doç. lere ‘mobbing’ yapılmaya devam ediliyor. Oysa çoğu  Prof. ve Doç. lerin farkı sadece yabancı dil sınavını vermiş olmaları... Bir çok Y.Doçent'in çalışmaları, Prof.tan fazla.…Bilim/sanatta, üretim önde olmalı. Ama, son yıllarda yapılan sempozyum-kongre  bilim/sanat  kurullarına Y.Doç.lerin alınmaması da haksızlık ve mobbing değil mi?!.. 

Önemli Not 2: 2547 Sy. Teşkilat Kan.göre, Dekan ve Bölüm Başkanları’nın  Prof. olması gerekiyor. (Müdür, Rektöre bırakılmış)  Ben buna yıllardır karşıyım. Çünkü, idarecilik; ‘yetenek, sosyallik, çalışkanlık, görev aşkı, birleştiricilik, saygınlık’  gerektiren özel bir alan. Oysa, unvan meslekle ilgilidir.  ‘Her Prof. başarılı idareci olur’ diye bir gerçek yok. Üstelik, Dekan ve Bölüm Başkanlarının atadığı çoğu yardımcılar Y.Doç.…Açın bakın lütfen. Yani, üniversitelerde asıl idari yükü çekenler/çözenler Y.Doç. ve  başarıyla çalışıyorlar ve kurullarda Prof. ların üstünde oluyorlar…O zaman, Dekan ve Bölüm Başkanlığındaki, -önce- Prof. zorunluluğunun/ısrarının anlamı nedir? Anlamakta güçlük çekiyoruz…

O nedenle Cumhurbaşkanımızın işaret ettiği gibi, Y.Doç.liğin kalkmasını, 1982 darbe öncesi sisteme geçilmesini bekliyoruz.(Öğretim elemanları: Öğr.Gör,Uzman, Öğretim üyesi: Dr., Doç.,Prof.)

“MUSIKİNİN ASRİ PRENSİ ALİ RİFAT ÇAĞATAY” YAYIMLANDI…

İTÜ Osmanlı-Türk Müziği Araştırmaları Çalışma Grubu’ndan İlk Yayın Musikinin Asrî Prensi Ali Rifat Çağatay  (Yayına Hazırlayanlar Nilgün Doğrusöz & Ali Ergur)

Osmanlı müzik araştırmalarına yön veren birincil kaynakların günümüze ulaşmasına yönelik çalışmalara özellikle çeviri yazım yöntemini kullanarak destek vermeyi, Osmanlı Türkçesi ile yazılmış matbu ve el yazması müzik kaynaklarını inceleyerek, üzerine çalışmalar yapmayı ve bu çalışmaların yayınlanmasını sağlamayıamaçlayan “İTÜ Osmanlı-Türk Müziği Araştırmaları Çalışma Grubu” Prof. Dr. Nilgün Doğrusöz tarafından kurulmuştur. Grubun ilk projesi, Osmanlı-Türk Müziği’nde 19. yüzyıl sonu ve 20. yüzyılın ilk yarısının önemli isimlerinden biri olan Ali Rıfat Çağatay’a ait terekenin çeviri yazımı, incelemesi ve değerlendirme projesi olmuştur. Bu projenin ilk ürünü Gece Kitaplığı yayınları tarafındanHaziran 2017’de ilgililerin beğenesine sunulmuştur.

Doğrusöz kitabın önsözünde; “Musikinin Asri Prensi olarak adlandırdığımız bu kitap, Ali Rifat Bey’in ardında bıraktığı envanterden yola çıkarak, Osmanlı-Türk müziği araştırmaları grubunun türettiği, Ali Rifat Bey’in yaşadığı iklimi teneffüs etmemize imkân verecek şekilde hazırlanmış bütünlük arz eden bir çalışmadır” ifadelerine yer vermiştir.

Kitap, N.Doğrusöz tarafından yazılmış, önsöz ve A. Ergur tarafından yazılmış olan sunuş bölümlerinin ardından, Ali Rifat Çağatay’ın biyografisi, besteciliği, eserlerinin güfte-vezin analizi, perde dağılımları ve armonik dili üzerine alanında uzman altı akademisyenin yazılarından oluşmaktadır. Ali Rifat Çağatay Projesi’nin arşiv ve diğer yayınları tamamlanma aşamasındadır ve İTÜ Osmanlı-Türk Müziği Araştırmaları Çalışma Grubu halen Rauf Yekta Bey’in terekesini çalışmaya devam etmektedir.  Grubun çalışmalarını  web sitesinden takip edebilirsiniz.

YİNE DENİZ BAYKAL!…

“CHP eski Genel Başkanı Deniz Baykal, nikaha katılmak üzere geldiği Kuşadası'nda partisinin ilçe binasını ziyaret ederek partililere seslendi. Parti içi çekişmelerin temel hastalık olduğunu ve son bulması gerektiğini söyleyen Baykal, cumhurbaşkanlığı adaylığı için "Daha o aşamada değiliz. O konuları, partinin yetkili organları, sorumlu çevreleri bu konuyu olgunlaştırır. Bu işler öyle kişisel hevesle, taleple ortaya çıkmaz. Ciddi bir görev. Bu görevi toplum belirler ve toplum tebliğ eder. Kişisel tercihlerle bu olmaz" dedi.(Basından/17.09.2017)

CHP’yi bir türlü iktidara getiremeyen D.Baykal, her zamanki gibi, Başkanlık adaylığını  İstiyor, ama istemiyor gözüküp yanında dolaşıyor…CHP’ye oy verenler, Baykal’dan yorulmuş… “Yürü, bir git ya” diyorlar….