BIST 9.722
DOLAR 32,55
EURO 34,97
ALTIN 2.416,28

Y.Doç. liğin kalkması, akademik yapıyı güçlendirecektir!…

Bir vesayet daha sona erecek, devlete güven artacaktır.

ÜNİVERSİTELER...

Cumhurbaşkanımız demiş ki; “Soran, sorgulayan, geleceğe dair iddiaları olan bir nesil yetiştirmekte gereken başarıyı gösteremediğimizde, ortaya geçici hevesler peşinde koşan bir nesil çıkıyor. Üniversiteler, bilimin, özgün ve özgür düşüncenin üretim merkezleridir. Teröre bulaşmayan, şiddeti kutsamayan her türlü fikrin, her türlü kanaatin üniversitede yeri vardır, yeri olmalıdır.”

Altına herkesin imza atacağı bir tespit…

Ancak, uygulamada neden zorlanılıyor?..

Çok mu zor?...

Elbette, hayır!...

Bizce; “makamların kalıcı, görevlerin  geçici olduğunun” idraki içinde olmak ve "ülke için çalışmak" yeterli  olacaktır!..

Ülkemizin göz bebeği üniversiteler ve akademisyenlerdir. Bilim/sanat, özgür/özgün düşünce olmaz ise projeler üretilemez…Yıllardır bunu söylemeye çalışıyor ve “liyakat-etiklik-bilim/sanat-özgür düşünce” diyoruz. Bilim/sanatı öteleyen/aşağılayan  görüşlere anlatmaya çalışıyoruz…

Akademik çalışmaya, teknolojiye dayalı örnek1: Türk mühendisleri tarafından tasarlanan yerli İnsansız Hava Aracı (İHA) Bayraktar, MAM-L tipi harp başlıklı akıllı mühimmat atıyor. Halen devam eden testlerde, İHA'nın mühimmat taşıyacak şekilde görev yapması planlanıyor. Roketsan'ın insansız hava aracı platformları için geliştirdiği MAM-L ve MAM-C mühimmatlarının ağırlıkları 22,5 kilogram. 10 kilogram ağırlığında harp başlığına sahip güdümlü mühimmat, 8 kilometreden hedefini tam isabetle vurabiliyor.”(Basından)

Örnek2: Kuzey Marmara Otoyolu Projesi kapsamında inşa edilen 3. Boğaz Köprüsü, 1973 yılında faaliyete geçen Boğaziçi Köprüsü ve 1988 yılında tamamlanan Fatih Sultan Mehmet Köprüsü’nden sonra İstanbul Boğazı’na yapılan 3. köprü oldu. Çoğunluğu Türk mühendislerden oluşan bir ekip tarafından yüksek mühendislik ve teknoloji ile inşa edilen köprü; üzerinden 8 şeritli kara yolu ve 2 şeritli tren yolunun aynı seviyede geçtiği dünyanın ilk köprüsü oldu ve 59 metrelik genişliği, 1408 metrelik ana açıklığı ile dünyanın en uzun ve en geniş asma köprüsü ünvanını aldı, 320 metreyi aşan yüksekliği ile dünyanın en yüksek kuleye sahip köprüsü oldu. 3. Boğaz Köprüsü’nün konsept tasarımı, yapı mühendisi “Fransız köprü üstadı” olarak nitelendirilen Michel Virlogeux ile İsviçreli T-Engineering firması tarafından ortak olarak yapıldı.

Y.DOÇ.LİK KALKIYOR MU!..

YÖK’ün web sayfasındaki rakamlara göre; devlet üniversitelerinde 26.002 Y.Doç., 11.258 Doç. ve 17.673 Prof. görev yapmaktadır.

Bu konuda AK Parti çok geç kaldı. Belki, -2002/2017 arası- Milli Eğitim Bakanları’nın altı, YÖK Başkanlarının dört defa   değişmesinin de olumsuz etkisi olmuştur. 

Prof.Dr. M.Yekta Saraç, 15 yıllık AK Parti iktidarında  ilk defa ikinci uzatmayı aldı, artık önünde sağlam bir dört yılı var ve sorunları yakından biliyor.

Cumhurbaşkanımızın Y.Doç. çıkışı ses getirdi ve birinci haber olarak basında yer aldı. Ancak, hala köşe yazarlarımızın (eğitim yazarları dahil) bu konuya girmemesi/destek vermemesi ilginç  doğrusu!...Bu konuda YÖK Başkanı  bir komisyon kurulduğunu açıkladı.

Tahminim…

Bu konuda yıllardır YÖK üzerinde baskı vardı ve zannediyorum YÖK Başkanı, görev uzatımı yapılınca durumu Cumhurbaşkanına arz etti, kendi üzerindeki baskılardan ve bu karara karşı çıkacak Rektörlerden ve Prof.lardan tepki geleceğinden bahsetti. Hazırlana taslaktan bahsetti…Cumhurbaşkanımız inandı çünkü, kendi de konudan haberdardı ve “ben bir konuşmamda talimat veririm, sizde gereken çalışmayı hızla yaparsınız” dedi!...

Bize çok yoğun sorular/e-mailler  geliyor? "Keşke kurula Y.Doç. bir akademisyen de  çağrılsaydı" diyorlar, çünkü; damdan düşen/başları yarılan/sıkıntı çeken onlar…

İşte iki örnek:

“Teşekkürler sayın AY, teşekkürler sayın Cumhurbaşkanımız!..15 yıldır gece gündüz derslere gir, bölüm başkanlığı da yap, üç tane (biri ödüllü, biri alanda tek ve ilk) kitap çıkart, onlarca hakemli Ulusal ve uluslararası dergide makale yayımla; ama bir köylü çocuğu olarak bana öğretilmemiş yabancı dil sınavından 65 almamı isteyerek beni engelle. Böyle bir adaletsizliğe isyan edip emekliye ayrılmayı düşünüyordum. Ancak sizin de makalenizde dile getirdiğiniz gibi, adalet yerini bulacak gibi olunca vazgeçtim. Yıllarca; vatanına bayrağına milletine bağlı bir akademisyen olarak ilk defa böylesi bir gelişmeyi gördüm. Allah yardımcımız olsun. Tekrar teşekkürler sayın AY.”

“Bu konunun gündeme gelmesi ve bu aşamada olmasına çok mutlu oldum. Kanayan bir yarayı iyileştirme çabalarınızı takdirle karşılıyorum teşekkürler. Ben de mağdurlardan biriyim ve devlet üniversitesinden emekli olup, bir vakıf üniversitesinde eğitimciliğime ve sanat çalışmalarıma devam ediyorum. Bu durum beni etkiler mi bilmiyorum ancak, büyük ölçüde özellikle sanat alanlarındaki kendi halinde çalışan üretken birçok arkadaşımın, maddi ve özellikle manevi anlamda sıkıntısını giderecektir. Ben eski bir yardımcı doçentim Gaziden emekliyim şimdi de bir özel  üniversitede, kurucuları arasında bulunduğum Güzel Sanatlar Tasarım ve Mimarlık Fakültesi’nde 10 yıldır çalışmaktayım. Size ve sizin gibi düşünen ve emek verenlere sonsuz teşekkürler. İllegal yollarla dil sınavını atlamaya tenezzül etmeyen bir çok genç akademisyen meslektaşım mutlu olacaklardır.Teşekkürler.”

Sorular…

Sorular sıralanıp ne olacağı merak ediliyor;

  1. 5-8 yıl önce /&San.Yet.  alıp, Y.Doç. ünvanı verilmeyenler!...
  2. Yeni /San.Yet. unvanı alanlar!..
  3. Yeni Doç. olanlar!...
  4. 15-20 yıldır Y.Doç. olarak görev yapanlar!..
  5. e) Yeni veya 5-8 yıllık Y.Doç.ile, 15-20 yılı aşmış Y.Doç.lerin de bilim/sanat çalışmaları aynı olmayacağına göre, Doç. mi olması, yoksa hak kaybını da gidererek müktesebi unvan olan Prof. olması ciddi düşünülmesi gereken bir konu…
  6. f) Y.Doç. olarak emekli olanlar!.. (Şu anda bir kurumda görev yapan/yapmayanlar).
  7. g) Y.Doç. olup, ilk YÖKDİL ile yabancı dili geçip, sınav komisyonları belli olanlar!..(İlk YOKDİL’de başarı oranı çok yüksekti, ikincisinde eski başarısızlığa  dönüldü)
  8. h) Doç. olup, kadroları verilmeyenler!..

Bizde yazılarımızla yardımcı olmaya çalışıyoruz.

Beklenti…

Biz yıllardır süren sorunun,Yeni YÖK tarafından  2-3 ay içinde bitirileceğini;

Bu çalışmadan akademik alanın kazanacağını,

‘Doğru ve hak ihlallerini giderici’ bir yönetmelik/kanun hükmünde kararname hazırlanacağını,

Y.Doç.liğin mutlaka kaldırılacağını,

Dr. nın tekrar öğretim üyesi sınıfına alınacağını   ümit ediyoruz.

Sanatçı Öğretim Elemanlarının teşvik ikramiyeleri de halledilmeli…

Bu arada bu çalışma ile birlikte; Konservatuarlarda görev yapan 400’e yakın sanatçı öğretim elemanının mağduriyeti de düzeltilse iyi olur. Malum, sanatçıların Teşvik ikramiyeleri (Haziran-Aralık) 7 imzada gezerken 4-6 ay kayıpları oluyor. Teşvik ikramiyelerinin de diğer ikramiyeler gibi Rektör imzası ile ödenmesinin (korolar/orkestralar gibi) yolu açılmalı ve bu sorunda kalkmalı. Çünkü, zaten Konservatuarların verdiği listeleri kimse değiştiremiyor, sadece imza için dolaşıp duruyor. Yazıktır ve günahtır...

Sorunların çözülmemesi devlete olan güveni de sarsmaktadır.

Eğitim almış ve karşılığını görmüş insan, devletini yüz üstü bırakmaz, yarı yolda koymaz…

Şeyh Edebali ne demişti; insanı yaşat kidevlet yaşasın!... ·

ARAŞTIRMA GÖREVLİLERİ DERTLİ!...

Etiklik, paylaşım, üretim şart diyoruz ama gelen e-maillerden başarılı olamadığımız ortaya çıkıyor. İşte bir Arş.Gör.den gelen e-mail;

“Hocam merhaba. Yazılarınızı takip ediyoruz….Bir konuda yazmak istedik; Arş. Gör.lerle ilgili uygulamalar genellikle yanlıştır. ‘Derse girme yeterlilikleri’ olmasına rağmen, ‘derse giremiyorlar.’ Derse girmemeleri doğru bir karar, ama o zaman ‘doktora/&sanatta yeterlik bitiminde’ kadro vermeleri gerekir. Kısaca, Arş.Gör.ler her halükârda “belirsizlik” kategorisinde ve psikolojik travma içerisindeler. Lisans mezunları Öğr.Gör. olarak atanıp, hiçbir işe karışmazlarken; Araş. Gör.ler okulun işleyişine tamamen hâkim ama, aynı zamanda çok afedersiniz yeri geldiğinde “emir eri” gibi görülen, “daha çok yolun var!, daha ne biliyorsun ki!, sen ne bilirsin ki!” gibi sözlerle yıpratılan ‘canlı organizmalardır.’  Bir taraftan sözünün, savının hiçbir geçerliliği yok, diğer taraftan idareciden daha çok çalışır. İdari bir mesele olduğunda, hemen  Arş. Gör.’den sorulur. Doktora/Sant.Yet. eğitimi boyunca kadro bekler, durur. Kadroyu da bir türlü lâyık görmezler. Peşlerinde gezmiyorsanız/biat etmiyorsanız, görevinizi yaptığınız için kimseye minnetiniz yoksa, kendinizi ‘akademisyen olarak yetiştirme’ derdindeyseniz, yandınız, kadro derdinize de yardımcı olunmaz… Herkes işine gelir, gider; işler bir şekilde yürür; biri görmezse, diğeri işleri yürütür, biri olmazsa, başka biri olur o kadar (hatta ortama oynayanlar daha çok tutulur; akademisyenlik ve sanat kalitesi kimsenin umurunda değildir).. Kendi adıma şunu söyleyebilirim: Strateji belirleme, çözüm üretme, okuma, yazma, çizme, araştırma metodolojisi hâkimiyeti, akademik dil kullanımı, müfredatlar, eğitim plânları, resmi yazışmalar, kavram geliştirebilme, yıpratıcı davranışlara karşı direnme vb. birçok konuda çok şey bana kazandırdı. Kazancım kimseden değil, benden kaynaklı oldu. Ama kaybettirdiği şey büyük: psikoloji, hayattan kopma, geleceğini görememe, geleceğini görememekten kaynaklı hayata dair hiçbir plân yapamama, güvensizlik sorunu, güvensizlik sorunu sebebiyle performans kaybı v.b.. önemli kayıplar… Birileri sesimizi duymalı,saygılar…”

Buna benzer çok e-posta alıyorum. Seçerek köşeme alıyorum.

Gençleri daha akademisyenliğin ilk aşamasında; bezdirmeyelim, iyi yetiştirmeleri için gayret gösterelim, idareciyim diye kendi özel işlerimizi gördürmeyelim, mobbing yapmayalım, ötekileştirmeyelim ...

Yaparsak, "kinle dolu bir organizmayı" üniversitelere kazandırmış oluruz ki, bu da felakettir.

Daha önceki yazılarımda belirttiğim gibi; “akademik etiklik” akademisyenliğin her aşamasında  şarttır.

Gelecek yazı: Hey, başörtülü kadın!; erkekler  ne diyorsa onu yap! Sigara içme!....