BIST 9.525
DOLAR 32,60
EURO 34,73
ALTIN 2.498,07

Ya,1 Kasım’da da benzer sonuç çıkarsa ve GEZİ’NİN ÇOCUKLARI…

Ya, 1 Kasım’da da benzer sonuç çıkarsa…

Halkın iradesini beğenmeyip, elinin tersiyle iten zihniyetin dayattığı istikamette bir erken seçime mecbur bırakıldık.

Hükümetin kurulmasına engel olunduğu için 1 Kasım 2015 tarihinde yeniden sandığa gideceğiz.

Öncekilerden farklı olarak belli ki bu seçim, muktedirin sonuçlarını beğenmediği sandık bölgelerini kanla revize etme çabalarının gölgesinde gerçekleşecek!

Daha yakın geçmişe kadar adına çözüm süreci dedikleri, PKK’yı Kürt kökenli vatandaşlarımızın hamisi konumuna taşıma operasyonu ters tepmiş görünüyor.

Kürt kökenli vatandaşların oynanan oyunu görmesi ve oyalandıklarını fark etmeleri, HDP çatısı altında birleşerek seçim barajını yerle bir etmelerine vesile oldu.

Böylece, AKP’nin tek başına iktidar yolu da kapandı.

HDP’nin barajı aşması, demokrasimiz adına olumlu bir gelişmedir kuşkusuz.

Ancak, genel başkanının yapıcı söylemlerine tezat sayılabilecek bazı çatlak seslerin yükselmesi, trajik sonuçlarıyla HDP’nin eksi hanesine işleneceği gerçeği de ortada.

Bu nedenle HDP, içindeki çatlak sesleri tasfiye ederek grup olarak kararını vermelidir.

Ya PKK’nın siyasi ayağı olduğunu kabullenip yoluna öyle devam edecek ya da Kandil ve İmralı vesayetini açık ifadelerle ret ettiğini tüm kamuoyuna deklare edecektir.

Birincisi, ırkçı temelde bir tercih, ikincisi ise tüm ülkeyi kapsayan Türkiye partisi olma yönünde dev bir adım olacaktır.  

7 Haziran seçim sonuçları belli ki AKP ve onun doğal liderini tatmin etmemiştir. Ancak tatmin olmayanın sadece AKP olmadığı da açıktır. Varlığını sürdürebilmek için kaos ortamına ihtiyaç duyan Kandil’in de sonuçtan memnun kalmadığı anlaşılıyor.

Aksi halde, HDP’ye zarar verebilecek eylemlerden (terör saldırılarından) titizlikle uzak durması gerekmez miydi?

Şöyle düşünelim;

Sorunlarını çözmüş, istikrar ve huzuru sağlamış bir ülkede AKP gibi kaostan, ayrışmadan, şiddetten beslenen bir siyasal oluşumun ayakta kalması mümkün olabilir mi?

Peki ya terör örgütleri taban bulabilir mi?

7 Haziran Genel Seçimlerinde, halkın ortaya koyduğu irade ortadayken, seçim öncesi rakam vererek milletvekili isteyenlerin o tutumu ile bugün neredeyse her gün şehit haberleriyle sarsılmamızı birlikte düşünecek olursak;

·         Millet olarak “Ya tek başına ben iktidar olurum ya da tüm ülkeyi kana boğarım” şeklinde bir tehdit ile mi karşı karşıyayız?

·         Tehdit aracı olarak da PKK ve dolayısıyla terör mü kullanılıyor?

·         IŞİD bu tehdidin neresinde?

 

Gezi’nin Çocukları…

Üzerinden onca zaman geçmesine rağmen, gücün yanında yer alarak maddi menfaat sağlama gayretinde olan bazı yazar ve siyasetçiler, her fırsatta GEZİ Direnişine atıfta bulunarak karalamaya devam ediyorlar.

Oysa Gezi, mecbur kalınması halinde Türk, Kürt, Laz, Çerkez, Alevi, Sünni ayırt etmeden el ele vererek tüm baskılara karşı direnmenin mümkün olduğunu göstermesi bakımından önemliydi.

O direnişte toplumun her kesiminden insan vardı.

Demokratik hak ve özgürlük sınırları aşılmadan, yakıp yıkmadan, yanlış gidişata dur demek, Gezi benzeri kucaklaşma ile pekala mümkündür.

Kaldı ki bunun en güzel örneğini, bilgisayar kuşağı diyerek a sosyal ilan ettiğimiz genç kuşak başarı ile vermiştir.  

Hem de, ülkeyi yönetenlerin, sivil kıyafetli bazı provakatör görevlilerin kışkırtma ve yakıp yıkmaya teşvik etme girişimlerine rağmen…

Oysa o gençlerin basit ve tek istekleri vardı;

Temiz toplum, istikrar ve huzur…

Özetle, hayatıma müdahale etme diyorlardı.

O günlerde 18-20’li yaşlarda olanlar, temiz toplum, istikrar ve toplumsal huzur gibi kavramlarla henüz pratikte tanışmamıştı bile.

Rant sağlama, yolsuzluk, hırsızlık, kamu malını çarçur etme, adam öldürme, kadını aşağılama, çocuk istismarı ve daha birçok şey yaşam sürecinin doğasında vardı!

Onlara göre, devlet yönetimi ve toplumsal yaşam böyle bir şeydi.

Geçmişten hatırlayabildikleri günden beri bu böyleydi.

Zira, 2002 Genel Seçimlerinde, yüzde 34,28 oy alarak 363 milletvekili çıkaran AKP, tek başına iktidara geldiğinde onlar henüz 6 ila 8 yaşlarında çocuktu. Mukayese edebilecekleri başka örnekler yoktu önlerinde.

İlerleyen yıllarda sık sık duyacaklardı geleceklerini çalan, istikrar maskeli ve suç makinasına dönüşmüş irticanın odağı konumundaki siyasal oluşumun adını.

O oluşumun adı AKP idi…

İstikrarın geride bıraktığı kalıntıların izleri dahi birer birer silindikçe en üst perdeden duyacaklardı, kendileri için hiç bir şey ifade etmeyen istikrar kelimesini.

Seçmen yaşına geldiklerinde ise billboardlarda göreceklerdi kocaman puntalarla; “İSTİKRAR SÜRSÜN” denilerek.

Toplumsal yaşamın pratiğinde göremeseler de bir çoğu, eline tutuşturulan onay mührünü, kelime anlamı ile kulağa hoş gelen istikrara bastılar sandıkta.

Kendilerinden önceki kuşakların milletin başına musallat ettiği bu köhnemiş zihniyete onay verdiler bilmeden, tanımadan.

Eğitim aldıkları süre içinde kimi heba oldu cemaatin kapanına düşerek, kimi yaşam çizgisini kaybetti sinsice çizilmiş şeytan üçgeninde.

Etrafta gördükleri çaresiz çırpınışlara anlam yükleme, sebepleri sorgulama yaşına geldiklerinde ise iktidarın söylemleri ile yaşanmakta olanın farklı olduğunu gördüler.

İşte ne olduysa o gün oldu!

Çeşitli yöntemler denediler seslerini duyurabilmek için, işe yaramadı…

Pankartlar açtılar.

Tartaklanıp, gözaltına alındılar…

Protesto ettiler.

Terörist ilan edildiler…

Yaşları itibariyle, toprakta filizlenip, güneşte pişerek olgunlaşan nebat gibiydiler.

Yaşayarak öğrendiler, despotizmin faşist baskılarıyla pişerek…

…ve şaşırttılar, kendilerini a sosyal görüp ülke meselelerinde kendilerine güvenmeyen ebeveynlerini.

Utandırdılar, çakalları ülkenin başına musallat eden önceki kuşaktan büyüklerini.

Kimi öldürüldü, kiminin gözü çıkarıldı. Kimi genç bedeni ile zindanlarla tanıştı erken yaşta, kimi tacize ve envai türlü işkenceye tabi tutuldu.

Kim mi onlar?

Gezi’nin çocukları tabi ki…