BIST 9.028
DOLAR 32,32
EURO 35,07
ALTIN 2.279,71

Üretim yapmaktan başka çare yok

İnsanlık var olduğu sürece daima ihtiyaç duyulacak üç şey vardır...

İnsanlık var olduğu sürece daima ihtiyaç duyulacak üç şey vardır. Bunlardan bir tanesi; Hukuk.

Çünkü insanlık var olduğu sürece farklı farklı konularda bir takım anlaşmazlıklar olacaktır. Dolayısıyla herkesin hukuka, yani avukatlara, savcılara ve hakimlere ihtiyacı olacaktır.

Diğer bir tanesi; Tıp.

Çünkü insanlık var olduğu sürece sağlık sorunları olacaktır. Dolayısıyla herkesin, hastalıkları iyileştirmek, hafifletmek veya önlemek amacıyla teknik ve bilimsel çalışmaları yapan o değerli insanlara, yani hekimlere ihtiyacı olacaktır.

Sonuncu ise; Üretim.

Çünkü insanlık var olduğu sürece en azından hayatta kalmak adına yiyecek bir şeyler üretmek zorundadır. Bu yiyecek ihtiyacının avcılık ve balıkçılıkla karşılanma imkan ve ihtimalinin olmadığını düşünürsek, ‘üretimsiz asla’ demek zor olmayacaktır. Bu sebeple de Ziraat Mühendisliği başta olmak üzere üretime direkt katkısı olan tüm meslek gruplarına ihtiyaç duyulacaktır.

*

Şimdi üretim kelimesi üzerine biraz daha yoğunlaşmamız lazım. Mesela…

Ülkelerin yaşadığı ekonomik sorunlara çözüm olarak gösterilecek en önemli şeylerden bir tanesi üretim yapmaktır. Üretimi desteklemek, öncelikli olarak ithalatı azaltmak, uzun vadede ihracatı artırmak ve ekonomiyi güçlendirmek mühim bir tedbirdir. Daha önemlisi, günü kurtarmak için değil, istikrarı elde etmek adına ehemmiyet arz eder.

Buradan gelmek istediğim nokta ise şu:

Çiftçilerimize daha çok destek olmalıyız. Ancak desteklerimiz üretim yapmaları adına olmalıdır. Üretime teşvik etmek doğru olandır. Sadece üretime teşvik yetmez. Gerekirse üreticinin elindeki ürünleri devlet almalıdır. Diyeceksiniz ki: “Devlet zarar etmez mi?” Ben de diyeceğim ki: “Gerekirse etsin.”

Nihayetinde üretime teşvik etmek ve yapılan üretimi inatla desteklemek uzun vadede sonuç verecek bir şeydir. Bunun için gerekirse devlet zarar da edebilir. Çünkü üretimi güçlendirmek halka hizmettir.

Hemen bir örnekle desteklemek isterim. Haberlerde muhakkak dinlemişsinizdir. Osmangazi Köprüsünden, hedeflenen kadar araç geçmediği için köprüyü yapan şirket taahhüt edilen miktarda para kazanamamış. Aradaki farkı devlet ödeyecekmiş. Halk, Osmangazi köprüsünü kullanıyor ve sanırım kullananlar memnun ama devletin kasasından para çıkıyor. Tam burada: “Halka hizmet için gerekirse çıksın efendim” diyen birçok kişi var. Haklı olabilirler. Ben de üretim için bir benzeri olabilir diyorum. Fındık üreticileri, kayısı üreticileri ağaçlarını kesmek zorunda kalmasınlar. Daha iyi, daha uygun politikalar üretelim. Kendi kendine yeten ülke tabiri nispeten güzel bir tabirdi yani.

Son zamanlarda güzel şeyler yapılmaya çalışılıyor. Bunu görmek lazım hakikaten. Ama politikalar en doğru şekilde oluşturulmalı ve yukarıda da değindiğim gibi uzun vadeli olmalıdır.

Tabi ki üretim deyince geleceği inşa etmek için üretilmesi gerekenlere de değinmeden geçmemek lazım.

Katma değeri yüksek mal üretmek için adımlar atmalıyız. Klasik tabirle ‘yükte hafif pahada ağır’ ürünler. Bunun için teknolojiye yatırım yapmalıyız. Bakın elin oğlu, el kadar bir telefon üretip binlerce liraya satıyor, herkes de kapış kapış alıyor. Yazılım konusunu asla atlamamalıyız. Yazılım ile kazanılan paraları ve ulaşılan insan kitlesini konuşmaya gerek yok sanırım. Esasında teknoloji öyle bir noktadaki, yazılımı ondan ayrı tutmak olanaksız.

Yapay zeka muhabbetine hiç gelmiyorum. Çünkü ona gelene kadar geçmemiz gereken birçok engel var. İnşallah tüm bunları atlatırsak, yapay zeka kısmını da bir gün konuşuruz.

***

Sözler kişinin aynasıdır…

Karşısındaki kişiyle ya da muhalefet ettiği düşünce ile tartışabilecek donanıma, bilgi birikimine ve kelime dağarcığına sahip olmadığını düşünen birçok insan, işin içinden çıkamayınca hakarete başvurur.

Çünkü karşısındaki kişi; fikirleriyle, geleceği görüşüyle ve yaptıklarıyla bu şahısları ezip geçmiştir. Bu ezilmişliğin üzerini sağa sola hakaretler savurarak kapatma çabasında olanlar, çırpındıkça battıklarının farkına varamayanlardır aynı zamanda.

Neden derseniz, şunları çoktan unutmuşlardır da ondan:

Hiçbir din ve öğretide insanlara ve hatıralarına küfretmek uygun düşen bir davranış değildir. Hele ki, bir Müslümana bu davranışın yakışacağını düşünmek asla mümkün olamaz. Ve bunu yapanları bu güzel halk, vicdanında yargılar. Bizlerin gelenek ve göreneklerinde bir kişi ya da görüşe galiz küfürler saydırmak var mıdır mesela? Şüphesiz ki böyle bir şey söz konusu dahi olamaz.

Bütün bu yazdıklarıma samimiyetle katılanların oranını tahmin edebiliyorum. Eminim bu yazıyı okuyanların en az %99’u bunlara katılıyordur. İşte tam olarak burada, bu doğrular üzerinden yola çıkarak, Atatürk’e karşı yapılan hakaretlere de aynı samimiyetle tepki göstermeliyiz. Önce diğer asker arkadaşlarının ve sonra halkının desteğini alarak yokluklar içerisinde yedi düvele karşı korkmadan savaşan ve bizlere bu güzel Cumhuriyeti armağan eden Atatürk’e karşı yapılan hakaretler, ondan hiçbir şey götürmez. Bilakis, bu haksızlıklara inat onun değeri daha çok anlaşılır.

Maalesef ki, geçenlerde yine biri çıkmış ve Atatürk’e hakaretler yağdırmış. Bu onur kırıcı sözler Atamızın değerini azaltmadığı gibi ancak söyleyenin kendisini küçük düşürür. Hakim ve savcılarımızın, Atamızın hatırasına karşı hakareti meziyet sayanlara en uygun cezayı vereceğinden zerre şüphe duymuyorum.

Sağlıcakla kalın…