BIST 9.525
DOLAR 32,60
EURO 34,73
ALTIN 2.498,52

Türkiye nasıl İslamsızlaştırılır?

“İki kuşak sonra İslam bu ülkede azınlıkların dini haline gelir” hakikaten, Yusuf Kaplan’ın korktuğu gibi. Ama yeterince dayatılmadığı için değil.

Yeni Şafak yazarlarından Yusuf Kaplan, “Erdoğan'a 20 öneri” başlıklı bir yazı yazdı. Epey ses getirdi bu öneriler, çünkü “eğitim, kültür ve medyada devrim” çağrısı niteliğindeydi.

Hem de devlet eliyle!...

Mesela, Yusuf Kaplan’a göre:

- “İslâmî şuuru gelişkin, özgüveni yüksek, kompleksiz bir gençlik yetiştirilmeli”, bunun için “fikrî, kültürel, sanatsal, sosyal, siyasî, ekonomik ve stratejik yapı taşları döşenmeli”ydi.

- “TRT sil baştan yeniden yapılandırılmalı, her bakımdan 'temizlenmeli’”ydi.

- “Başka kültürlerin gönüllü acentalığını yapan Boğaziçi, Bilkent ve ODTÜ 'yıkılmalı'”ydı.  

- “Cemaatler, güçlendirilmeli”, devlet eliyle tüm dünyaya yayılmalıydı. (Tabii kendi imkanlarıyla zaten tüm dünyaya yayılmış olan tek bir cemaat hariç.)

- “MEB yeniden yapılandırılmalı… anaokulundan üniversite öğrenimine kadar medeniyet ruhumuza ve dinamiklerimize göre sil baştan yeniden kurulmalı”ydı.

Tüm bunları okuyunca, “Toplum mühendisliği işte buna deniyor” diye yazdım Twitter’da…

Çünkü, hiç tartışmasız, Yusuf Kaplan’ın önerileri, tam da Kemalizm gibi bir toplum mühendisliğine karşılık gelmektedir. “Boğaziçi, Bilkent ve ODTÜ’yü kapatma projesi, Kemalizm’in “medreseleri kapatma” projesiyle aynı zihniyet dünyasına oturmaktadır.

Zaten Yusuf Kaplan’ın kendisi bile kurmuş bu bağlantıyı. “MEB yeniden yapılandırılmalı” dedikten sonra, şöyle eklemiş:

- “Yeni kuşaklarımızı bizim medeniyet ilkelerimiz ışığında yetiştirecek yeni bir ‘Hasan Âli Yücel’ bulunmalı.”

Kimdir Hasan Âli Yücel?

Muhafazakâr muhayyilede epey kötü bir imajı olan “Köy Enstitüleri”nin kurucusu… Muhafazakâr yazarların onyıllardır tel’in ettikleri Tek Parti istibdadının sembol isimlerinden biri…

Yusuf Kaplan bey ise, şimdi, 90 yıl sonra, “kendi Kemalizmimizi kuralım” diyor, özetle..

Peki ne demek lazım bunun üzerine?

 

Dayatılan dinin sonucu

Herhalde “kardeşim, bu ne tutarsızlıktır, bunca yıl karşı çıktığınız şeyi şimdi nasıl yapmaya soyunuyorsunuz” diyecektir pek çok insan.

Zaten, ne yazık ki, muhafazakar kesim iktidara alıştıkça, laiklerin ve “endişeli modernler”in bir çok endişesini haklı çıkarmaktadır. Verilen sınavın epey kötü olduğu, şimdiden tarihe geçmiş bir olgudur.

Ama ben başka bir şey daha söyleyeceğim sayın ve sevgili Yusuf Kaplan’a ve onun gibi düşünenlere:

 Bu toplum mühendisliğini “İslam’ın hayrı” için istediğinizi biliyorum. Bu o kadar kutsal bir amaç ki, bazı ufak Makyavelizmleri (mesela işte “toplum mühendisliği”ni 90 sene kınayıp sonra benimsemeyi) meşru kılar gibi de düşünüyor olabilirsiniz.

Yusuf Kaplan’ın yazısının sonunda gözüküyor zaten bu “İslam’ın hayrı için gereklilik” fikri. Şöyle diyor:

Eğer kendi medeniyet ilkelerimiz doğrultusunda İslami duyarlıkları gelişkin yeni bir kuşak yetiştiremezsek, iki kuşak sonra İslam bu ülkede azınlıkların dini haline gelebilir.”

Yani, İslami toplum mühendisliği yapmazsak toplum İslamsızlaşır diye düşünüyor.

Oysa bence Türkiye toplumu, tam aksine, tam da böyle bir “İslami toplum mühendisliği”ne muhatap olursa İslamsızlaşacaktır.

Bu dayatma, kaçınılmaz olarak tepki üretecek, “din” kelimesini duyduğunda aklına devlet baskısı, ayrımcılığı, soğukluğu gelen genç seküler kuşaklar yetişecektir.

Bunların “özgürlük” arayışı, “devletten özgürlük”le sınırlı kalmayacak, “dinden özgürlük” formuna bürünecektir.

Nereden mi biliyorum?

Çağımızda İslam’ın otoriter bir devletle özdeşleştiği her modern toplumda öyle oluyor da ondan.

Bugün İran’ı çok dindar bir toplum mu sanıyorsunuz mesela? Çoğu gözlemciye göre, İran’da namaz kılan, oruç tutan insan oranı Türkiye’dekinden az. Çünkü otoriter İslami rejime duyulan tepki, ister istemez dinden soğutuyor pek çok insanı.

Eğer Türkiye’nin geleceğine yön verecek İslamcı kadro da giderek daha yüksek sesle söylenen bu toplumsal mühendislik çağrılarına kulak verirse, bizde de aynı şey olur.

İki kuşak sonra İslam bu ülkede azınlıkların dini haline gelir” hakikaten, Yusuf Kaplan’ın korktuğu gibi.

Ama yeterince dayatılmadığı için değil…

Bilakis, fazlaca dayatıldığı için.