BIST 9.089
DOLAR 32,38
EURO 35,03
ALTIN 2.325,93

Türkiye İslam dünyasının beynidir

Kartal’ın yumurtalarından biri yanlışlıkla tavuğun kümesine karışmış. Zamanı gelip yumurtalar çatladığında civcivler ve kartal yavrusu ortaya çıkmış.

Kartal’ın yumurtalarından biri yanlışlıkla tavuğun kümesine karışmış. Zamanı gelip yumurtalar çatladığında civcivler ve kartal yavrusu ortaya çıkmış. Kümes ahalisi bu olağandışı görünümlü yavruyu ilk etapta garipsemiş. Ancak zamanla kartal yavrusu da kümes ahalisi de bu durumu benimsemiş. Bir gün kümesin dışında kardeşleri ve anne tavukla gezinen kartal yavrusu gökyüzünde vakur bir halde süzülen kartalları görmüş. İçini anlamlandıramadığı bir heyecan kaplamış. Her gün onları takip etmeye başlamış. Heyecan duygusu aidiyete dönüşmüş. En sonunda anne tavuğa şu soruyu sormuş: ‘Anne, bu gökyüzündekiler gibi biz de uçabilir miyiz?’ Anne tavuk cevap vermiş: ‘Tabii ki de hayır, onlar kartaldır. Onlar özel kuşlar, sen tavuk olacaksın benim gibi.’ Kartal yavrusu ısrar etmiş: ‘Denesek olmaz mı? Belki bir gün ben de uçabilirim.’ Anne tavuk bu aykırı istek karşısında sinirlenerek kartal yavrusunu iyice azarlamış ve konuyu bir daha açılmamak üzere kapatmış. Ancak kartal yavrusu gelişimini tamamladığı anda uçmaya başlamış.

Osmanlı’nın yükseliş döneminde sıkça kullanılan bir cümle vardı: ‘Osmanlı İslam Dünyası’nın kol gücü Mısır ise beyin gücüdür.’ Ancak bu değişti. Hele Mısır denildiği zaman içimizi derin bir hüznün kapsadığı aşikar. Beyin gücü olması bir tarafa yönetime talip olan Müslümanların üzerindeki zulmün katmerlendiği bir ülkenin adı haline geldi Mısır. Yaşadığımız bunca dış destekli sıkıntıya rağmen İslam Coğrafyası’nın haline bakıp şükretmemek nankörlük olur. Bu ayrı bir fasıl. Ancak beyin ve kol metaforuna geri dönersek Türkiye adına söyleyeceklerimiz var.

Her şeyden önce beyin olmanın ne demek olduğunu belirlemek gerekir. Beyin olmak sadece ilmi çalışma yapmak anlamına gelmez. Karar verebilmek ve o kararı uygulayabilmek çok önemli. Size dayatılana karşı mukavemet gösterebilmek aynı şekilde hayati önemi haiz. Devlet iradesinden bahsetmek gerekir bu konular açıldığında.

Bu bağlamda Türkiye Siyasi Tarihi’ni Erdoğan öncesi ve sonrası olmak üzere ikiye ayırmak gerekir. Bu bağlamdadan kastım üst paragrafta belirttiğimiz beyin olma meselesi. Her şeyden önce İslam Coğrafyası ile yakın ve samimi ilişkiler dönemi Erdoğan’la birlikte başladı. Daha öncesini biliyoruz. Evvela istikrarlı hükümetler yoktu. 1 aylık hatta haftalık hükümetlerle dolu bir süreç. Böyle bir süreçte istikrar beklenemez tabii ki. Başörtüsü ile kavgalı bir devlet aklı vardı. İslam denildiği zaman hemen dikenlerini kabartan bir devlet aklıydı bu. Suudi Arabistan sözüm ona şeriat ülkesi olduğu için oraya su satmayı uygun görmeyen hükümetler gördük. Aynı suyu Yunanistan bizden yarı fiyatına alıp Arabistan’a iki katına satmıştı. Birilerinin özlemini çektiği günler bunlar galiba. Velhasıl sorunlu dönemlerdi.

Erdoğan’la birlikte yepyeni bir dönem başladı. Devlet aklı hükümet aklı tarafından düzeltildi. Başörtüsü takmak sorun olmaktan çıktı, YAŞ Kararları’ndan atılmada irtica sebebi %95’lerin altına düşmeye başladı. Her problem tam olarak hallolmasa da büyük mesafeler kat edildi.

Uzun lafın kısası Türkiye kendi başına karar verebilme açısından daha dirayetli bir ülke haline geldi. 200 senedir bu topraklarda oynana oyunların yeni versiyonları git gide daha da deşifre olmaya başladı. Dışarıdan gelen dayatmalara hızlı şekilde karşılık veren ve dik duran bir siyasi irade ortaya çıktı.

Giriş hikayesindeki kartal yavrusu biziz. Birileri bize yolunacak tavuk muamelesi yapmaya çalışabilirler. Ancak hakikat bizim kartal oluşumuzdur. İç ve dış hainlerin bu hakikate alışmaları gerek. Çünkü karşılarında Fırat Kalkanı’nda olduğu gibi karar alan, Katar konusunda olduğu gibi farklı tutum sergileyen ya da Dünya Beşten Büyüktür hakikatini her platformda yüzlerine çarpan bir Türkiye var.

Sokaktaki halkından korkanlar İslam Dünyası’nın beyni değil bağırsağı bile olamaz. Halkına aşık ve halkını darbe karşısında sokağa davet edebilenlerin ülkesi beyin olur. İpini kaptırmış olan iktidar taifesi bir kenara, Endonezya’dan Tunus’a kadar İslam Coğrafyası Türkiye’den ümitvar. Bunu hazmedemeyenlerin tek yapabildikleri çeşitli hilelere ve tuzaklara başvurabilmek. Eskiden olduğu gibi bir tarafa ‘Osmanlı sizi sömürdü’ öbür tarafa da ‘Araplar külliyen size ihanet etti’ çarpıtmaları yapmak artık tutmuyor.

Beyin gücü demişken Dünya’da Müslümanlar tarafından yazılan ilk İslam Ansiklopedisi Türkiye’nin eseridir. Rusça’ya kadar tercümesi yapılan muazzam bir iş. Bunun gibi hedef odaklı-sofistike ilmi çalışmalar arttırılmalı. Sivil toplum örgütlerimiz daha nitelikli taşların altına ellerini koymalı. Bu bağlamda Türk Kızılayı Genel Başkanı Kerem Kınık’ın vizyonunu takdirle karşıladığımı söylemek isterim.

‘Butik Vakıflar’ kurmalıyız. Mesela sadece uluslararası hukukçu ya da sadece yönetmen yetiştiren vakıflarımız olmalı. Az kişiyi kapsayan ‘konsept projeler’ yapmalıyız. Sayın Cumhurbaşkanımız’ın ‘siyasi alanda olmamıza rağmen sosyal ve kültürel alanda iktidar değiliz’ sözü buna işaret ediyor.

Ve unutmayalım. Eğitim yığınlara yönelik bir iş değildir. Yığınlar eğitilmez, yığınlar yönlendirilir. Mass-production proje ve program hayallerinden vazgeçelim. Kemiyet takıntısından kurtulalım, keyfiyete odaklanalım.