BIST 9.693
DOLAR 32,50
EURO 34,69
ALTIN 2.499,53

Türk-Yunan ilişkilerinde Karasuları ve Kıt’a sahanlığı meselesi!

Ege Denizi Saroz körfezinden başlayan “S” şeklinde bir çöküntüyle ikiye bölünmüştür. Bu çöküntünün doğusu Anadolu’nun, Batısı ise Yunan ana kıt’asının devamıdır.

Lozan Antlaşması gereğince Ege’de karasularının sınırı 3 mil olarak tesbit edilmiştir. Yunanistan, 1936 yılında almış olduğu tek taraflı bir kararla karasularını 6 mile çıkarmıştır. Ege’de binlerce irili ufaklı adaya sahip olan Yunanistan söz konusu kararla bu denizin % 43.68’ine sahip çıkmıştır.

18 Ekim 1981 tarihinde yapılan genel seçimlerden önce, Yunan başbakanı karasularını 12 mile çıkarmaya hakları olduğu yolunda beyanda bulunmuşsa da, iktidara geldikten sonra, daha sorumlu davranmaya çalışmıştır.

Yunan başbakanının sürdürmekte olduğu, Türkiye aleyhtarı politika ve zaman zaman basın yayın organlarında konuya ilişkin çıkan haberler, Yunanistan’ın karasularını genişletme niyetinden asla vazgeçmediğinin açık delilidir.

Deniz hukuku sözleşmesinin 3’ncü maddesinin karasularının azami genişliğinin 12 mil olarak öngörmesi, Yunanistan’ı böyle bir karara sevk edecek sebeplerin en önemlisi olarak görülmektedir.

Yunanistan’ın bu konuda temel amacı karasularını 6 milin üzerine çıkararak, Ege’yi Yunan gölü haline getirmek ve birleştirmektir.

Bu genel çerçevede; Türkiye’nin bu konuda ki temel amacı, Yunanistan’ın karasularının halen olduğu şekilde devamını sağlamak.

Yunanistan mevcut durumu değiştirip karasularını 6 milin üzerine çıkarma teşebbüsünde bulunursa, Yunanistan’ın kararını tanımamak ve gerekli önlemleri almak, alınan önlemlere rağmen Yunanistan kararında ısrar eder ve savaş çıkarsa, milli menfaatlerimizi savunmaya yönelik tertip ve tedbirler almak.. Şunu hatırlatmakta da fayda var; tertip ve tedbir konusunda kimsenin şüphesi olmasın ki konuyla alakalı Doğu Akdeniz gaz meselesinde ki duruşumuz dünya gündeminin neredeyse bir numaralı konusu...

Kıt’a sahanlığı meselesi.

Ege Denizi Saroz körfezinden başlayan “S” şeklinde bir çöküntüyle ikiye bölünmüştür.
Bu çöküntünün doğusu Anadolu’nun, Batısı ise Yunan ana kıt’asının devamıdır. Yunanistan Anadolu’ya yakın adalara kıt’a sahanlığı hakkının tanınması gerektiğini iddia etmesinden, Ege’de kıt’a sahanlığı sınırları saptanamamaktatır.

Kıt’a sahanlığı sorunu giderek tehlikeli boyutlara ulaşması üzerine, 1976 yılında Bern’de iki ülke arasında bir anlaşma imzalanmıştır. Anlaşmanın 6’ıncı maddesi Ege Kıt’a sahanlığında müzakereleri tehlikeye sokabilecek her türlü girişim ve faaliyetten kaçınmayı öngörmektedir.

Diğer taraftan BM Güvenlik Konseyinin 1976 tarihli 395 sayılı kararı taraflara bölgede mevcut gerginliği azaltmayı ve böylece müzakere sürecini kolaylaştırmak üzere ellerinden geleni yapmayı tavsiye etmektedir.

Ege Kıt’a sahanlığında mevcut anlaşmazlığın temel nedeni ekonomik kaynakların paylaşılması yanında, çizilecek sınırın, ileride egemenlik haklarını belirleyen gerçek bir sınıra dönüştürülme ihtimalidir. Diğer bir söylemle Ege’de Kıt’a sahanlığının sınırlandırılması, her iki ülke yönünden de Ege’nin paylaşılması anlamına geliyor.

Yunanistan “ Deniz Hukuku konferansı” süresince Ege Denizini bir Yunan gölü olarak algılayacak tariflerin anlaşma metnine dahil edilmesi için büyük bir gayret sarfetmiştir.

Türkiye’nin bu konuda ki politikası ana hatlarıyla şöyledir;

Çözüm için iki ülkenin ana kıt’alarının doğal uzantıları dikkate alınmalıdır. Türkiye’nin doğal uzantısı üzerinde ki adalara Kıt’a sahanlığı tanınamaz.