BIST 9.693
DOLAR 32,59
EURO 34,79
ALTIN 2.509,09

Türk Halk Oyunları “mirası” sahipsiz mi kaldı?!...

THO Bölümlerindeki gelişmeler iyi takip edilmeli…

 

GÜNCEL/KÖŞE YAZARLARI:  Özellikle biz sanat insanları, belirli bir mevkiye gelmiş, üniversite bitirmiş kişilerin, görevi ne olursa olsun topluma; örnek olmasını, güzel Türkçe konuşmasını, toplumun değerlerine, milli kültürüne, birbirlerine saygılı olmasını, çalıştıkları kurumları ileri götürmelerini, mobbing yapmamalarını ve etik olmalarını bekliyoruz. Bu nedenle; değerlerimize/kültürümüze saygılı olmayanları, kötü dil kullananları mahzurlu buluyoruz. Ama, ne söyle(nse)sek boş!...

 İşte yeni bir örnek daha;“TRT Haber ve Spor Yayınları Dairesi Başkanı Yaşar Taşkın Koç, gazeteci Ömer Turan’ın kendisini hedef alan mesajlarıyla ilgili yargı yoluna başvuracağı mesajını verdi. Ö.Turan, TRT’deki alt yazılara dikkat çekmişti. TRT’nin alt yazılarla sürekli Cumhurbaşkanı  Erdoğan’a “hakaret” ettiğini öne süren Turan, TRT ve Anadolu Ajansı’ndan sorumlu Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş’a seslenmiş ve ilgilileri görevden  almasını talep etmişti. Ö.Turan’a cevabı Y. T. Koç, Twitter hesabından vererek, şu mesajı paylaşmıştı: "1- Kıçında gümüş kaşıkla doğmuş; hayatı boyunca bir gün çalışmamış haysiyetsiz 2- palyaçoluğunu paraya çeviren adi 3- Şizofren manyak ABV." Y.T.Koç’un bu yazısında kullandığı kelimeleri –haklı/haksız olsa da yazmak istemiyoruz. (/haber/trt-haber-daire-baskani-caliyi-dolasmak-yerine-bazen-itle-lazim/308725)

Şu güzel Türkçe’ye bakar mısınız!!! Sizin Türkçe’nizi sevsinler!…Argo kullanmak hiç bu kadar aleni olmamıştı…Köşe yazarlığının/devlet görevlisinin bir seviyesi vardı…Yazık…Örnek olması gereken, koca koca insanlar; birbirlerini yemek için ortam arayıp, bir davaya destek olduğunu söyleyip, müslüman/muhafazakar geçinip, kişileri görevden alsın diye Yüksek makamlara/bakanlara sesleniyorlar? Bu nasıl  özgüven?!.. Bu nasıl fütursuzluk? Bu nasıl kul  hakkı?!

Bize göre; devlette üst  görevli olup,güncel  siyaset yazarlığı yapmakta yanlış…Yoksa, o yazıları nedeniyle mi üst göreve getiriliyorlar?!...

Biz Müzdak olarak, köşe yazarlarına yıllardır –bu sene olduğu gibi- çağrı yapıyoruz;

24.sü yapılacak. “İstanbul Türk Müziği Festivali”ne gelin, çeşitli meslek ve görüşte seyircilerle/halkla bütünleşin, onlarla konuşun, milli sanatımız olmalı dediğiniz ama izlemediğiniz Türk müziğine destek verin, sayfanızda haber yapın, içinde bulunduğunuz dünyanızdan sıyrılın v.b. Ama boş…Varsa yoksa siyaset…Şu ana kadar köşe yazılarında (B.Ayeri ve B.Ayvazoğlu’na teşekkürler) festivalle ilgili not düşülmedi…

Bu mu sanata, milli kültüre destek? Avrupa müziğine yer veren/o konserleri balla anlatan yazarlar Türk müziğinin sizde hiç mi kıymeti yok? Bu halkın sevgisine, aşkına neden karşı duruyorsunuz? Anlamak mümkün değil!…..

Mevlana; “Cesaretin korkusuzluk değil, korkuyu yenmek olduğunu öğrendim... Cesur adam, korku hissetmeyen değil, korkusunu fetheden insandır...” demiş…

Gelelim bugünkü konumuza…

Tokat’ta ilkokul, ortaokul ve liseyi okurken, halk oyunları çalışmalarına katılıyor, Halk Eğitim Merkezi ile gezilere katılıyorduk. O zamanlar, sadece; sosyalleşmek ülkemizin değerlerini öğrenmek ve yaymak amacımız vardı.

1976’da İstanbul Türk Musıkisi Devlet Konservatuarı öğrencisi olunca, F.Değerli hocamında göreve başlaması ile 1978 yılından itibaren hafta sonları konservatuar genelinde çalışmalara başlamış ve ortaokul-lise bölümünde “beden eğitimi” yerine “halk oyunları” dersini koymuştuk. Asistan olmam ile birlikte çalışmalar hızlandı, ben Boğaziçi Ün. ve Beşiktaş Derneği’nde THM korosu kurmuş, Türk Folklor Kururmu’nda A.Sağ hocamla halk müziği ve halk oyunları çalışmalarını sahne üzerinde birleştirmeye başlamıştık.  Özel görüşmelerimizde  hocalarımızdan gerekli bilinçlenmeyi de alıyordum.

Bu arada öğrendim ki; 1964 yılında, bir avuç idealist genç tarafından  kurulan Yüksek Tahsil Gençliği Türk Folklor Enstitüsü Kurma Derneği, sıkı bir çalışma ile 1966’da bu Enstitü’nün kurulmasını sağlamıştı.

İstanbul’da, halen ağırlıklı olarak faaliyetini sürdüren Türk Folklor Kurumu (Türk kelimesi Bakanlar Kurulu kararı ile kullanıldığı için, sonradan kaldırıldı) bugünkü adıyla Folklor Kurumu bu amaçla kurulmuştu. Yüzlerce kişi; halk oyunlarının öğretilmesi, geliştirilmesi, yaygınlaştırılması için fedakarca çalışılıyordu.

1982 yılından sonra, konservatuar bünyesinde  Halk Oyunları Bölümü’nün kurulması için F.Değerli hocam başkanlığında 5 kişilik bir kurul oluşturmuş, ders planlarını hazırlamaya başlamıştık. Gerekli izinlerden sonra 1984 yılında,  ilk Türk Halk Oyunları Bölümü kurulmuş oldu. Hedef; mezunlarla halk oyunlarının geliştirilmesi, genç kuşaklara doğru öğretilmesinin sağlanması ve yeni oyunların derlenmesiydi.  Mezunların haklarının alınması içinde yoğun mücadele verdik ve başardık. MEB bünyesinde ilk “halk oyunları öğretmenleri”  atanmasını sağladık.

Amaç/hedef  olmayınca, unvan peşine düşülünce, üretim bir kenara bırakılınca kurulanın bir değeri kalmıyor. Eğitim kurumunda öğrencilerin motive edilmesi için “hedef”  şart oluyor.

Bunları neden yazdığımı merak ediyorsunuz elbette…

Bize bu kültürü bırakan; uzmanlar, büyükler, ağabeyler, ablalar, öğretim elemanları unvansızdılar,  ama, yıllardır şunları söylemişlerdi;

Halk oyunları; bu milletin öz kültürüdür.

Halk oyunları; ezgi, çalgı, ritm, giysi, makyaj ve estetiğin bütünleşmiş halidir.

Halk oyunları; siyaset üstüdür.

Halk oyunlarında; etnik ayrım yapılamaz.

Halk oyunları; birleştiricidir.

Halk  oyunları; sosyalleşmeyi, arkadaşlığı sağlamlaştırır.

Halk oyunlarında; doğulu-batılı, kuzeyli-güneyli, zengin-fakir, üniversite mezunu-işçi kol kola, omuz omuza bir araya gelmektedir.

Halk oyunlarında; herkesim, her çalışan kadın-erkek birlikte yer almaktadır.

Halk oyunları oynarken alınan; lezzet, şevk, coşku v.b. bir vatan/millet sevdası olarak görülmelidir.

Halk oyunlarının eğitime sokulması ile yeni nesiller bu millete daha büyük hizmet vereceklerdir.

Halk oyunları; gençleri kötü alışkanlıklardan, militanlıktan, birbirlerine ters olmaktan kurtarmaktadır.

Halk oyunları; atalarımızın bize bıraktığı en önemli miraslardandır. Bu mirası iyi değerlendirmenin, hayatın parçası olmasının tek yolu halk oyunlarıdır.

THO’daki şu zenginliği ve toplumdaki  “çimento” özelliğini görüyor musunuz?...

Bu yazı nereye varacak? Merak ettiniz değil mi?

Şimdi de,  bugünkü duruma bakalım:

Ülkemizde; İTÜ, Ege Ün., Sakarya Ün.,Kars Ün.,Van, Dicle Ün.,Gaziantep Ün.,Giresun Ün.olmak üzere yedi THO Bölümü mevcut.

Bunlardan  İTÜ ve Ege Ün.de, Sakarya Ün.de öğretim elemanı açısından bir sorun olmayıp, yeterli  Prof., Doç. ve Y.Doç.  kadrosuna sahip arkadaşlarımız görevdeler. Yani; THO alanından unvan alanlarımız var.

En çok program değiştiren -adı çıkmış- Konservatuar İTÜ TMDK’da 2002 den başlayan değiştirme furyası hız kesmemekte!..

1996/1999 yılları arasında İTÜ TMDK’da görevli iken, üç ayda bir  yaptığımız Türk Müziği Konservatuarları arası toplantılar 2000’ den beri yapılmamakta, dolayısı ile ortak hedef ortaya konamamaktadır.

O günden bu yana Doç. ve Prof.  sayısı artmış,  ancak, amaç birliği ortadan kalkmıştır. Ortada yeni bir yayın yoktur. Her kurum kendi başına “en iyiyim” demektedir. (Daha önce söylemiştim, sanat kurumlarını değerlendirme kıstası yoktur ama, mutlaka olmalıdır…)

Mezunların; geleceği, iş sahaları, çalışma alanları, çalıştıkları yerlerdeki sorunları v.b. üzerinde durulmamaktadır.

Dolayısıyla Konservatuarlar THO Bölümleri arasında da durum aynıdır.

Önce; unvansız, makamsız kişilerin*,  meslekleri farklı olmasına rağmen THO için verdikleri uğraşa, hedeflerine bakınız, bir de bugünkü duruma…

Ortada yeni bir eser/proje/yayın yok!…

Ama; hava, mobbing, azarlama, ötekileştirme, yukardan bakma  v.b.  ne kadar istersen…

Bir mirasın, eğitim kanalıyla  nasıl kaybolduğunu görmek gerçekten hüzün verici…

Birleştirici olan halk oyunlarının, Unvanlı halk oyuncularını  birleştirememesi daha da üzücü!....

*Kim o, makamsız/unvansız kişiler: Fikret Değerli, İhsan Hınçer, Cahit Öztelli, Muhittin Güven, Sevgi Babaoğlu, Rasim Cinisli, Hasan Basri Canlı, Ahmet Çakır,Nabey Önder,Oktay Güzelbey, P.Naili Botarav, Tahir Alangu, F.Gökoğlu, Metin And,S.Sırrı Tarcan,Oktay Güzelbey,Kenan Özbel, E.Cem Güney, Fatin  Eren,Ömer Işık,G.İleri ve bir çok isim…

DOÇ.LİK VE UFUK2020 PROJELERİ…

“Türkiye ayağı TÜBİTAK tarafından yürütülen dünyanın en büyük bütçeli araştırma ve inovasyon Programı Ufuk2020 projelerinde faaliyet göstermek, Üniversiteler Arası Kurul Başkanlığı (ÜAK) tarafından doçentlik başvuru şartları arasına eklendi. ÜAK'ın internet sayfasında yayımlanan "Doçentlik Sınavı Başvuru Şartları"nda ( ) ayrıntılı olarak görüldüğü üzere Avrupa Birliği Çerçeve Programlarına katılım sağlamak, Güzel Sanatlar hariç, tüm doçentlik başvuru alanlarında oldukça yüksek bir puan karşılığına sahip. Böylece, Aralık 2016 döneminden itibaren yapılan doçentlik başvurularında geçerli olmak üzere Avrupa Birliği Çerçeve Programı dahilindeki bir araştırma ve inovasyon projesinde "koordinatör/baş araştırmacı olmak" 15; "ortak araştırmacı olmak" ise 10 puan karşılıkla şartlar arasına eklendi. Bahse konu puanlar, "devam eden ya da başarıyla tamamlanmış" AB projeleri için geçerli.

AB Çerçeve Programlarının halen devam etmekte olan 8.'si Ufuk2020 (Horizon 2020) adıyla anılmakta. 2014-2020 yılları arasında geçerli olan Ufuk2020 Programı, 80 milyar Avro bütçeye sahip…”