BIST 9.693
DOLAR 32,58
EURO 34,81
ALTIN 2.513,09

TRT canlı bomba propagandası mı yaptı?

TRT'de yayınlanan Pusula Doğu belgeselinde bir kız çocuğunun sözleri sosyal medyada olay oldu.

Adı: Zeman Muhammed

Suriye iç savaşı nedeniyle mülteci olan 2 5 milyon çocuktan sadece biri Zeman.

2,5 milyon çocuk...

Zeman, dün Türkiye'de sosyal medyanın en çok konuşulan konusu oldu.

Ama, savaşın ona yaptıkları nedeniyle değil.

Babasını öldürdükleri ve şehadet getirirken parmağını kaldıramasın diye parmaklarını kestikleri için değil.

Bomba seslerine alıştığı ya da bir çocuk olarak ölümden korkmadığını söylediği için değil.

Yaşıtı milyonlarca çocuk gibi, sıcacık evinde, huzurlu yuvasında, parklarda oyun peşinde koşmak yerine bütün bunlara hasret, bir mülteci kampında yaşadığı için değil.

Ya da yine yaşıtları çeşit çeşit yemekler içinden en sevdiğini seçerken, Zeman'ın en sevdiğin yemek nedir sorusuna " ne olursa o" dediği için de değil.

Savaşın, evleri, şehirleri, ülkeleri yerle bir ederken en çok da çocukları yerlebir ettiğini gördükleri ve buna üzüldükleri için de değil.

Hele en çok neyi özledin sorusuna "Babama sarılmayı" demesinin, boğazlarında bir düğüm, yüreklerinde bir yangına dönüştüğü için hiç değil.

Ve yine bir çocuğun, "savaşmak zorunda kalsan ne yapardın?" sorusuna "kontrol noktasında kendimi patlatırdım" cevabının yıkıcı etkisinin beyinlerini zonklattığından da değil.

Zira birazcık beyni, vicdanı olan bir insan, savaşın çocuklara ne yaptığını görmek yerine oturup da"TRT Canlı bomba propagandası yapıyor" diyemez izledikleri karşısında.

TRT'nin Pusula Doğu belgeselindeki Zeman Muhammed ve onun gibi milyonlarca çocuğun içinde bulunduğu durumu ve ruh halini konuşmak yerine ne yazık ki canım ülkemde dün geceTRT'nin canlı bomba propagandası yaptığı iddiaları konuşuldu.

Neymiş, çocuğun anlattıkları canlı bombaya özendiriyormuş!

Bu küçük kız çocuğunun anlattıklarından bazılarını yukarıda sıraladım.

Yüzündeki hüzün, gözlerindeki acıyı görmemek için kör olmak gerekir. Buna rağmen buradan özenilecek bir durum çıkarabilen varsa biz kendisini tutmayalım.

Tabi bir de bu saçma sapan iddialar karşısında bazılarının TRT'yi savunmak için canhıraş bir şekildeişi paralele bağlamaları var ki o işin gülünç tarafı. Sonra bi ara gülersiniz.

Sırf hükümete ya da TRT'ye vurmak için bu belgeselden canlı bomba propagandası çıkaranlar, oturup belgeseli bir izleyin derim.

Ama gözünüzle, önyargılarınızla değil!

AVRUPALI DİPLOMATLARIN GAZETECİLİK HASSASİYETİ

Dün Lahey'de Fransız gazeteci Florence Hartmann'ın polisler tarafından apar topar nasıl götürüldüğünü izledik.

53 yaşındaki Hartmann, Bosna soykırımına ilişkin gizli belgeleri kitabında kullanmış ve bunun için Uluslararası Savaş Mahkemesi tarafından gizlilik kararı olan belgelerini deşifre ettiği gerekçesiyle ceza almıştı.

Yani Bosna soykırımı ile ilgili gizli belgeleri deşifre etmekten suçlandı.

İfade özgürlüğü ve gazetecilik konusunda hassasiyetleri gözlerimizi yaşartan Avrupalı diplomatların gıkı çıkmadı.

Kendilerini Can Dündar'ın yanında olduğu kadar Florence Hartmann'ın yanında da görmek isteriz.

FRİKİK GAZETECİLİĞİ

Oyuncu Hande Soral'ın uçuşan etekleri altından kalçasını ve iç çamaşırını gösteren fotoğrafla, yılın magazin gazeteciliği ödülünü almayı falan umdu galiba Hürriyet.

Mevzu uzun...

Hatta o kadar uzun ki sadece bizde değil tüm dünyada "magazin gazeteciliği, frikikler ve özel hayat" üzerine yıllardır süren bir tartışma konusu bu.

Cengiz Semercioğlu, yapılanın magazin gazeteciliği olduğunu sonuna kadar savundu. Fakat Hürriyet'in okur temsilcisi Faruk Bildirici'den de sıkı bir eleştiri geldi.

Faruk Bildirici "Açıkça söyleyelim, bu fotoğraf Hürriyet'e ve tabii Kelebek'e hiç yakışmadı. Modası geçmiş ve cinsiyetçi "frikik gazeteciliği"nin yeni örneklerini bu gazetede görmemeliyiz" dedi.

Evet, ünlülerin yaşam biçimleri ve özel hayatları magazin gazeteciliğinin konusuna giriyor.

Fakat bunun bir sınırı yok mu arkadaş!

Bir insanın ünlü oldu diye uçuşan eteklerinin altında ne varsa bunun tüm kamuoyuyla paylaşılması meşru mu?

Ya da gazetecilik bize her türlü alana fütursuzca ve sınırsızca dalmayı haklı gösterecek bir paye mi veriyor?

İşin özü, Türkiye her anlamda gazetecilikle ilgili konuların ciddi ciddi masaya yatırılması gereken bir dönemden geçiyor.