BIST 9.548
DOLAR 32,50
EURO 34,57
ALTIN 2.495,59

Teröre Karşı Sorumluluklarımız ve Prof. Dr. L. Özkale’nin mesajı…

Terörün ülkesi ve partisi olmaz, topyekün uyanık olmak lazım.

Dün akşam, bin aydan daha değerli olan, Kur’an’ın indirildiği, mübarek Kadir Gecesi, bütün ülkede özel programlarla  kutlandı, dualar yapıldı.. Ve, Ramazan ayı’nın sonuna yaklaştık. Alanya’da ilk defa Ramazan’ın bir bölümünü -kızım ve 19 aylık torunum ile birlikte-  geçirdik. Teravih namazları çoğu zaman, camilerde 6-7 sıra ile kılındı. Gündüz sıcaklığın 38-40’lara çıkmasına rağmen, akşam iftarda (20.20) ve hele sahurda (03.00) serin bir havada, geniş balkonlarda yemek/kahvaltı yapmak, çok güzelmiş. Ama, gündüz çalışanlara da Allah kolaylık versin dedik…Sahurdan sonra okumak ve çalışmakta ayrı bir zevk oldu bize…Bu vesile ile tüm okurlarımın Ramazan Bayramı’nı kutluyor; sağlık ve esenlikler diliyoruz.

Teröre Karşı  Sorumluluklarımız Var...

Terörün o kirli yüzü bizleri bayram öncesi üzdü. Ancak, her şey polis ve askeriyeye yüklenmemeli. Özellikle -oturduğum bölge olan-; Mecidiyeköy-Osmanbey-Gülbağ-Okmaydanı-Kurtuluş v.b. son yıllarda çok fazla kiracı pozisyonunda yabancı uyrukluları görüyoruz. İyi kira veriyorlar diye ev sahipleri tercih ediyor. İyi de; ev sahibinin, emlak komisyoncusunun, bina sakinlerinin, muhtarlığın v.b. sorumluluğu yok mu? Her önüne gelene 3-4 aylık kirayı peşin veriyor diye- ev verilir mi? Ya da takip edilmez mi? Sorumlulara bildirilmez mi? İşte Atatürk Havalimanı canlı bombalarıyla ilgili Fatih’te yaşananlar? Ve yapılmayanlar yani ihmaller zinciri…Ama, kaybedilen canlar geri gelmiyor ki!... Lütfen, uyanık olalım,  “bana ne”  demeyelim…

Bir Kızılderili atasözü der ki; “Eğer herkes bir başkası için bir şey yaparsa, dünyada ihtiyaç içinde kimse kalmaz. Sadece bir kişiye yardım et!  Şimdiki usul bu değil ama, inanıyorum, insanlar bu yolu öğrenecekler.”

Gerçekler ve ihmaller:

1/ Yaklaşık 3 ay önce “peşin kira” vererek Ardıç Apartmanı’na taşınan teröristler, dairenin camlarını güneşlikle kapattı. Oturdukları süre boyunca, olası bir baskın için ikinci bir demir kapı yaptırdılar,  güneşlikleri hiç açmadılar. Dairenin pencereleri de açılmadığı için havalandırmayı daireye bağlı klima ile yaptılar. (İşte size şüphelenmek için gerekli doneler. Demir kapıyı yapan usta hiç şüphelenmedi mi?)

2/ Alt katındaki daireden sürekli olarak ses geldiğini söyleyen yaşlı kadın;"Ben komisyoncuya söyledim. ’Ne olur yalvarıyorum sana’ dedim. ’5 kuruş aşağıya olsun bir aileye verin’ dedim. ’Bilemezsin ne olduğunu’ dedim" (Komisyoncunun hatası değil mi?) "Çok acayip bir koku. Benzersiz bir koku. Gaz kokusu hiç eksik olmadı. Demek ki o gece onları doldurdular, tık tık tık ses geliyordu" şeklinde konuştu. (Yetkili mercilere bildirmek için yeterli sebep değil mi?)

3/ Şikayet için “Muhtara gittiğini” kendisinin “belediyeye yönlendirildiğini” söyleyen bina sakini kadın; "Belediyede kimine şikayet edeceğim. Muhtara kaç defa yalvardım.’Kimin oturduğunu tespit ediyor musunuz’ dedim. ’Biz biliyoruz her şeyi dedi" diye konuştu. (Muhtarın hatası değil mi?)

4/ Sofular Mahallesinin 5-6 yerlisi kaldığını söyleyen yaşlı kadın, "Kalanların hepsi yabancı uyruklu. 3 sene içinde oldu herşey"

5/ Daireye girdiğinde 3 kişi gördüğünü söyleyen tesisatçı, "Bir kişi refakatçi gibi banyoya soktu. Musluğunu taktım. Çıktım ben, öyle sağa sola giremezsin ki" diye konuştu. Dairede gördüğü kişilerin eşkiyaya benzediğini söyleyen tesisatçı, "Burada herkes çıkarına bakınca, muhtarlıktan ikametgah olmayınca burada herkes rahat rahat oturuyor" şeklinde konuştu. (Tesisatçının hatası değil mi?)   

İTÜ REKTÖR ADAYI Prof.Dr. SN. LERZAN  ÖZKALE’DEN  MESAJ VAR…

Göktan Bey,

Ben Rektör adaylığı toplantı ve görüşmelerimde kısa ve öz sunumlar yaptım. Broşürüm de ayrıntılara ve projelere girmek yerine ilkeler ve önceliklerle yetindiğim kısa bir belge. Bu tanıtım faaliyet ve malzemelerinde örnekler dışında birimlerin ayrıntısına hiç girmedim. Nedeni ise; birimlerin sorunlarının çözümü hakkındaki görüşümü empoze etmenin, vurguladığım katılımcı anlayışa aykırı olmasıdır. 

Kanımca İTÜ’nün gerçek potansiyelini açığa çıkartmak ancak kurumsallaşma ile mümkündür. Bu ise kuralların katılımcı yöntemler ile belirlenmesini, istisnasız herkese aynı şekilde uygulanmasını gerektirir. Akademik özerklik ve demokratik yönetişim, kurumsallaşmaya götürecek yolda temel ilkelerdir. Göreve başladıktan sonra tüm sorunları birlikte tartışmamız ve uzlaşmacı çözüm arayışını da yine birlikte yapmamız gerektiğini düşünmekteyim. Herkesin benimseyeceği çözümlere ancak bu şekilde ulaşılabilir ve çatışmalar ya da anlaşmazlıklar böylelikle giderilmiş olur.  

Üniversitemizde çeşitli yönetim sorunlarını çözmek veya bürokrasiyi aşmak için iyi niyetle kurulduklarını varsayabileceğimiz bazı enstitü ve merkezlerin sonradan farklı sorunlar yaratabildiğini de hep birlikte gördük.

Bazı adaylarca açıklanan alana özgü lisansüstü  enstitüler kurulacağına ilişkin projeler bunlara örnektir. Oysa YÖK bu tür enstitülerin yenilerinin kurulmasına kesinlikle onay vermiyor ve çok da haklı. Zira idari olarak bir Fakülte çatısı altında görev yapan öğretim üyelerini bağımsız bir enstitüde görevlendirdiğiniz zaman, artık Fakültenin sorumluluğundaki lisans derslerinin yükü enstitüde görev yapanlar tarafından paylaşılmaz hale gelebiliyor. Öte yandan Enstitünün çeşitli sorunlarının aşılmasında da Fakülte Dekanının katkısı yerine kösteği olabiliyor. Yani aslında aynı amaca birlikte yol almaları gereken araştırmacı/eğitimciler birbiriyle rekabet eder hale geliyor ve bundan Üniversite büyük zarar görüyor. Aynı şeyi merkezler için de söylemek mümkün.

Şu anda İTÜ’deki önemli sorunlardan biri budur ve çözümü tepeden karar vermek değil, hep birlikte tartışmak ve uzlaşmacı yeni modeler üretmektir.

Yukarda belirttiğim sorunun yanında İTÜ’nün asli işlevleri olan araştırma ve eğitim ile ilgili görüşlerimi çeşitli mesajlarımla İTÜ öğretim üyelerine ilettim. Bu mesajlarda vurguladığım bir başka yaşamsal önemdeki eksiklik ŞEFFAFlıktır.

Saydığım bu ilkeler ve önceliklerle ilgili olarak tüm adayların benzer şeyler söylediklerini biliyoruz. Ancak söylenen/yazılanlarla uygulananların her zaman örtüşmediğini en çok deneyimlediğimiz bir dört yılı geride bıraktık. Bu noktada değerli meslekdaşlarım İTÜ’lülere hatırlatmayı gerekli gördüğüm sorular aşağıdadır.

 

 İTÜ’LÜLERE SORULARIM:      

1-         Rektörlük seçimlerinde oy verirken önceliğimiz, Üniversitenin asli işlevleri olan araştırma ve eğitim/öğretim konusunda birikim mi olacak, yoksa algı yönetimine yönelik çeşitli iddialar veya dengeli kamu bütçe yönetim sorumluluğu olan Başbakan’ın dahi vaad edemeyeceği çekici sözler ya da kaynak belirtilmeden açıklanan sözde projeler mi?

2-         Broşüründe, doğum yerini ilçesine varıncaya kadar belirten bir adayın lisans derecesini aldığı kurumu ne hikmetse unutması ve web adresi olarak milletvekilliği sürecinde kullandığı “resmi sitesini” vermesi yine kendisinin vurguladığı şeffaflık ilkesiyle ne derece bağdaşmaktadır?

3-         YÖK’ün hali hazırdaki uygulamasının, hakkında belirli siyasi çekinceler olan adaylar hariç, Üniversitelerden gelen sıralamaya uyulması yönünde olduğu, buna rağmen üniversitelerde sürdürülen farklı algı yönetim çabalarından duyulan ciddi rahatsızlık bilinmekte midir? (Bkz. 2016 yılı Rektör atamaları) 

4-         On güne çıkartılan bayram tatili sonrasında 12 Temmuz’da oy vermek üzere göreve geri dönmek, önümüzdeki dört yılda katılımcı, şeffaf, hesap verebilir bir demokratik yönetişim kurmada sorumluluğumuz değil midir?

Kendi uzmanlık alanımda sık sık CNN vb ciddi yayın kuruluşlarının çeşitli yayınlarına çağrılan bir kişi olmama rağmen Brexit konusunda dahi yayına davetleri kabul etmedim. Onun yerine öğretim üyelerimize sadece toplu veya bireysel görüşmelerle ve elektronik mesajlarla, bir de kısa broşürümle ulaştım. Bunun nedeni, konumuzun İTÜ yönetimi olması ve bu konudaki eleştirilerin Üniversitemizin toplumdaki imajını zedelememesine ilişkin kaygımdı.

Artık sona yaklaştığımız bu yarışta başka bir mecra kullanmama kararımla ilgili yanılmadığımı umuyor, her türlü sorunuza aşağıda belirttiğim şahsi iletişim bilgilerimden yanıt vermeye hazır olduğumu hatırlatıyor, seçimler sonrasında İTÜ’de huzurlu bir çalışma döneminde birlikte çalışmayı diliyorum.

Sevgi ve saygılarımla.

Prof.Dr. Lerzan ÖZKALE, İ.T.Ü. İşletme Fakültesi Öğretim Üyesi, İTÜ Rektör adayı

, , skype: lerzan.ozkale, cep: 0536 591 0419

ALANYA  İL OLMAYI HAKEDİYOR…

“Hükümetin, Güneydoğu’da vatandaşı terörden kurtaracak kapsamlı planı, sadece teröre destek veren HDP’li belediyelerle ilgili alınacak tedbirlerle sınırlı olmayacak. Çok kapsamlı yeni yapılanma, bölgeyi baştan aşağı değiştirecek.  Şırnak ve Hakkari il merkezlerinin, idari olarak Cizre ve Yüksekova’ya taşınarak isimlerinin değiştirilmesinin yanında, Erciş’in Van’dan, Midyat’ın da Mardin’den ayrılarak il yapılması planlanıyor. Bölgedeki yerleşim yerlerine eski isimlerinin geri verilmesi de planın bir parçasını oluşturuyor.” Terör yüzünden il olmak çözüm gibi gözüküyor. Ancak, yıllardır büyümesi ile öne çıkan,Antalya’dan 140 km Kestel,  Mahmutlar, Kargıcak, Demirtaş, Gazipaşa v.b. içine alarak,  gereğini yapmak lazım diye düşünüyoruz. 


GÜNÜN TEPKİSİ…

Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek'in yaptırdığı pembe vagon anketine tepkiler devam ediyor; “Bizce bu, erkeklere de hakaret. Bazı erkekleri tenzih ederek söylüyoruz ama bu ne demek? 'Ben kendimi kontrol edemiyorum. Kadınları izole edin.' Biz sizin yüzünüzden neden izole olalım? Ayıptır, günahtır. Her şeyden önce zihniyeti değiştirmek lazım değil mi? O zaman kadınları hep pembe kutuların içine koyalım; siz hiç zihniyetinizi, ahlakınızı değiştirmeyin. Olur mu böyle şey?”  (Jülide Ateş/Show Tv Ana Haber Sunucusu)