BIST 9.548
DOLAR 32,50
EURO 34,56
ALTIN 2.501,21

Taksim'den Kandil'e uzanan terör yolu...

Habertürk'te Ceren Kenar ve Yıldıray Oğur'un sunumuyla ekrana gelen "Şimdi ve Burada" isimli program, tam da anlatmak istediklerimi anlatan bir video görüntüsü yayınladı.

Hatırlarsanız bir önceki yazımda, "Türkiye terörle değil, teröristle mücadele ediyor" demiş, terörün kaynağını kurutma konusunda ciddi hatalar yaptığımızı dile getirmiştim.

Habertürk'te Ceren Kenar ve Yıldıray Oğur'un sunumuyla ekrana gelen "Şimdi ve Burada" isimli program, tam da anlatmak istediklerimi anlatan bir video görüntüsü yayınladı. ()

"Bir üniversite öğrencisinden canlı bomba yaratan karanlık, sandığımızdan çok daha yakınımızda olabilir" sözleriyle başlayan video, bir gencin dağa çıkışının yol hikayesini anlatıyordu.

"Taksim'den Kandil'e giden yol" hikayesi şöyle:

İstiklal Caddesi'ne gidiyor, 200 metre yürüyüp gözünüzün iliştiği bir kitapçıya giriyorsunuz. Türkiye'deki silahlı bütün sol örgütlerin dergileri bu kitapçının raflarını süslüyor.

Hem de en ön sırada...

Bu ülkede televizyonlar, gazeteler ve dergiler terörün ve teröristin propagandasını sınırsız özgürlükle yapabiliyor. Gözlerimizin önünde Mehmetçik katletmenin türküsü yazılıp, bu katliam türküleri üzerine halaylar çekiliyor.

İlk derginin kapağını açtığınızda karşınıza Çevik Kuvvet servisini tarayan Çiğdem Yahşi ve Berna Yılmaz isimli teröristler çıkıyor. Her iki terörist şu satırlarla methediliyor: "İki kadın cephe savaşçısı, Çevik Kuvvet'in beynini taradı. İki kadın haklılardı. Haklılıkları meşruluklarındandı. Çiğdem ve Berna ölümsüzdür!"

Buna benzer onlarca dergide teröre, teröriste ve şiddete yönelik övgüler bulabiliyorsunuz.

Kitapçıdan çıkıp bir konsere mi gitmek istediniz?

Bir anda kendinizi Grup Yorum'un seslendirdiği teröristleri metheden "Mitralyöz" isimli şarkıya eşlik ederken buluyorsunuz.

Vur ha vur ha vur ha vur.
Mitralyözle vur ha vur.
Sevdamız kurşun olsun, zulmün üstüne yağdır.

Bir sonraki gün üniversitenize gittiniz. Üniversite meydanında kendinizi teröristleri övücü türküler eşliğinde halay çeken bir grubun içinde buluyorsunuz.

Sesi üniversite duvarlarını döven türkünün sözleri şöyle:

"Ellerinde Bixiler,Düşüyor Skorskyler. Ellerinde Doçkalar, Düşüyor tüm Kobralar. Partileri PKK, Vuruyor APOcular. Orduları HPG, Vuruyor APOcular. Siz dağda biz şehirde, Vuruyor Apocular, Ellerinde fişekler, ağlıyor güvenlikler."

Aynı günün akşamı, üniversitenin konferans salonununda PKK'nın kuruluş yıldönümü etkinliklerine katılılıyor, üniversitedeki hocanızın "Şiddetin Üretici Gücü" üzerine yazdığı yazıları ve imzaladığı "Devlet katliam yapıyor" bildirilerini okuyup etkileniyorsunuz.

Ertesi gün yine Taksim İstiklal Caddesi'ne çıkıp, cadde üzerinde konuşlanan örgütlere bağlı bir kültür merkezine giriyorsunuz. "Dayanışma Gezileri"nden birine katıldığınızda, yolculuk Kandil'de veya bir başka terör örgütünün karargahında son buluyor!

Sonrasında canlı bomba olarak dönüp ya Ankara, ya da Taksim'in göbeğinde kendinizle beraber yüzlerce kişiyi havaya uçuruyorsunuz.

Bir başka deyişle..

Bu ülkede televizyonlar, gazeteler ve dergiler terörün ve teröristin propagandasını sınırsız özgürlükle yapabiliyor. Gözlerimizin önünde Mehmetçik katletmenin türküsü yazılıp, bu katliam türküleri üzerine halaylar çekiliyor.

Vatan haini teröristler devletin okullarında, devletin bursuyla, devletten maaş alan "hocalar" tarafından yetiştiriliyor.

Terör artık Kandil'den yönetilmiyor!

İstanbul'un, Ankara'nın ve diğer pek çok kentin en merkezi yerleri terörist fabrikası gibi çalışıyor.

Bizler, İstanbul'un iki yakasını birleştiren köprüleri hizmetten sayarken, birileri çok daha büyük projelere imza atıyor. Kandil'den Taksim'e, oradan Kızılay'a ve daha pek çok kente uzanan dünyanın en uzun köprüsünü inşa ediyor.

Buna karşın devlet ne yapıyor?

Bizler, İstanbul'un iki yakasını birleştiren köprüleri hizmetten sayarken, birileri çok daha büyük projelere imza atıyor. Kandil'den Taksim'e, oradan Kızılay'a ve daha pek çok kente uzanan dünyanın en uzun köprüsünü inşa ediyor.

O köprüyü kullanıp Kandil'e gidenleri izlemekle yetiniyor. Ne zaman ki  Kandil'den dönüp bize silahın namlusunu doğrulturlarsa, işte o zaman savaşmayı tercih ediyor. Yani "terörle" değil, "teröristle" savaşıyor!

Niye?

Çünkü "O, onu diyecek, bu şunu söyleyecek. Falanlar bizi kınayacak, filanlar 'Hani düşünce özgürlüğü' diyecek" paranoyasından kurtulamıyoruz.

Terörist ülke İsrail, mazlumları öldürmenin hak olduğunu dünyaya kabul ettirdi ama biz terörle mücadelenin haklılığını anlatamıyoruz.

Lanet olsun ki anlatamıyoruz!

"Bu ülkede kim özgür değil? Türkiye'de kimin hakkı gaspedilmiş? Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne PKK'lıları alacak kadar özgür bir ülkeyiz" demekten aciz bir portre çiziyoruz.

Terör örgütlerini yayınlayan kitapçı kapatılsa yayınevlerine müdahale. İhanetin simgesi olan dergi veya gazete kapatılsa basın özgürlüğüne müdahale. Terörist üniversite öğrencileri ve terör yardakçısı hocaları tutuklansa eğitime müdahale.. Dernekleri kapatılsa zıkkımın köküne müdahale... Bu söylemlere göre mi hareket edilecek?

Terör örgütlerini yayınlayan kitapçı kapatılsa yayınevlerine müdahale. İhanetin simgesi olan dergi veya gazete kapatılsa basın özgürlüğüne müdahale. Terörist üniversite öğrencileri ve terör yardakçısı hocaları tutuklansa eğitime müdahale.. Dernekleri kapatılsa zıkkımın köküne müdahale...

Bu söylemlere göre mi hareket edilecek?

Asker ve polis bunların kahpe kurşunlarıyla şehit düşecek. Anne karnındaki doğmamışların, savunmasız kadınların, dermansız yaşlıların etleri canlı bombalar eliyle parça parçalanıp caddelere saçılacak ve bizler öylece oturup izleyecek miyiz?

Böyle gelmiş ama böyle gidemez, böyle gitmemeli...

Sırtında ihanet kamburu taşıyan hiç bir devlet ayaklarının üzerinde dimdik duramaz.

Yapmamız gereken tek şey bu kamburdan kurtulmak.

Terörist fabrikası gibi çalışan kişi ve kurumlara ihanetin bir bedeli olduğunu, o bedelin de hayatlarının sonu olduğunu hatırlatmadan bu ülke ayağa kalkamayacak!