BIST 9.096
DOLAR 32,38
EURO 35,00
ALTIN 2.326,03

Takdir özürlü olmak

Çoğumuz, hayatımız boyunca yeterince takdir görmemişizdir ama hatalarımız olduğunda, sert ve acımasız bir dille eleştiriye uğramışızdır. Bu nedenle, içimizde kendimizi olumsuz eleştiren bir iç diyaloga, bir iç sese sahibizdir.

“Toplum olarak, neredeyse, çoğumuz takdir özürlüyüz.” diye bir genelleme yapsam, herhalde yanılmış olmam.

Takdir etmeyi, teşekkür etmek olarak da düşünebiliriz.

Çevremize baktığımızda, birbirimizi takdir etmediğimizi, bunu hiç önemsemediğimizi hemen fark edebiliriz.

Hatta karşımızdakini takdir etmeyi, ona teşekkür etmeyi, kendine yedirmeyen, bunu küçültücü bir davranış olarak görenlerimiz de vardır.

Takdir özürlülüğü konusunda örneklerimiz çoktur.

İşte bunlardan birkaç tanesi:

Bizde, kadın kocasını, koca da eşini takdir etmez.

Çocuklar anne babalarını, anne baba da çocuklarını takdir etmez.

Öğretmen öğrencisini, öğrenci de öğretmenini takdir etmez.

İşçi patronunu, patron de işçisini takdir etmez.

Memur amirini, amir de memurunu takdir etmez.

Devlet vatandaşını, vatandaş da devletini takdir etmez.

Ha bir de herkes, takdir etmeyi, hep karşımızdakinden bekler.

Karşısındaki, iyi bir iş yaptığında ise “Yapacak tabii canım! Ne de olsa bu onun işi.” diyerek karşısındakinin yaptığı işi küçümsemeye çalışır.

Ama kendimiz iyi bir iş çıkardığımızda da hemen; “Yahu arkadaş, insan bir kere de takdir eder. Bir ’eline sağlık’ der. Teşekkür eder.” diye çıkışırız.

Çocukluğumuzdan beri, evde, okulda, sokakta, iş ortamında, devletle olan ilişkilerimizde, kimse bizi takdir etmediği için, bizler de yapılan iş ya da davranış ne kadar güzel, kaliteli ve takdire şayan olursa olsun bir takdiri ve teşekkürü esirgeriz.

Ama küçük bir aksaklık olursa, evde yemeğin tuzu biraz eksikse, işte çalışanın küçük bir kusuru bulunursa, derste öğrencinin bir hatası görülürse, amir memurun bir hatasını yakalarsa, baba çocuğunun bir eksiğini fark ederse, o zaman kıyametler koparmayı, karşımızdakine dünyayı zindan etmeyi asla ihmal etmeyiz.

İyi, ama hani onlar iyi işler yaptığında bir teşekkür, bir eline sağlık demek! Nerede?

“Olur mu canım, o zaten bunu yapmak zorunda. Teşekkür mü eldim yapması gereken işten dolayı? Yok, bir de takdirname verelim istersen…” deriz.

Peki, bu takdir özürlülük nereden kaynaklanıyor?

Şu bir gerçek ki çoğumuz, hayatımız boyunca yeterince takdir görmemişizdir ama hatalarımız olduğunda, sert ve acımasız bir dille eleştiriye uğramışızdır.

Bu nedenle, içimizde kendimizi olumsuz eleştiren bir iç diyaloga, bir iç sese sahibizdir.

Bu eleştirel düşünce, kendimizi takdir etmeyi engelleyici bir işlev görür ve öz takdiri düşük insanlar haline geliriz.

Ve sonuçta, kendini takdir edemeyen başkalarını takdir edemez.

Konunun başka bir olumsuz tarafı ise takdir edilmeyen güzel iş, belli bir zaman sonra sıradanlaşmaya ve özensiz yapılmaya başlar.

“Marifet iltifata tabidir, iltifatsız marifet zayidir.” sözü, bu durumu ne güzel ifade ediyor değil mi?

 

Ömür dediğin

 

“Ömür Dediğin”, TRT Haber’de her cumartesi 20 30’da yayınlanan nefis belgesel tadında bir sohbet programı.

Programın ismi de gerçekten çok sıcak, kuşatıcı ve anlam yüklü…

İlk duyduğumda doğrusu beni sarstı.

Birkaç defa izleme fırsatı bulduğum bu programın tiryakisi oldum.

Toplumuzun çınarları, kökleri olan yaşlılarımızın, hayatı damıtıp deneyim olarak sundukları bu programı izlerken kendimi, çoğalmış ve artmış hissediyorum.

Yüzündeki kırışıklara, hüzünlerini, sevinçlerini, umutlarını, isyanlarını, hayal kırıklıklarını, öğütlerini yazan ulu çınarların hayat hikayeleri, koca bir seksen yılı üç cümleye sığdırarak, “bir göz açıp kapayıncaya kadar geçti” betimlemeleri, hayata bir başka açıdan bakmamamızı, ufkumuzu genişletmemizi, büyük resmi görmemizi sağlıyor.

Küçücük sorunların altında ezilen, hayata küsen, umutsuzluk sularında boğulan, kendini çaresiz hissedenlere ilaç gibi bir program.

55 yıl evli olup hasta yatağındaki felçli eşine yemek yediren ve “Eşim yatağından kalkamıyor, yemeğini ve diğer ihtiyaçlarını ben karşılıyorum. Ama ben onu ilk günkü gibi çok seviyorum.” diyen yaşlı amcanın, daha altı ay dolmadan boşanma noktasına gelen gençlerimize söyleyeceği çok şey var.

Onun ve onun gibilerin hayat hikayeleri, terapi tadında sizi geliştiren deneyimler içeriyor.

“Ömür Dediğin” programının yönetmeni ve yapımcısı Zeliha İlhan Doymuş, ekibi Arzu İşçi Demirel, Gökçe Karahan ve diğer emeği geçenleri tebrik ediyorum.